I. Cihan Harbi sırasında, İngiltere ve Fransa arasında yapılan ve Osmanlı Devletinin paylaşılmasını öngören gizli antlaşmaya, bu bölüşme haritalarını cetvelle-fitneyle çizen iki haritacının adı; Sykes-Picot Antlaşması adı verilmiş. 9 Mayıs 1916'da yapılan bu paylaşım anlaşmasının üzerinden 100 yıl geçti. Sömürgeciler teamülleri gereği, tam 100 yıl sonra coğrafyamızın sınırlarını yeniden belirleyerek talan ve yağmalarına kolaylık sağlamak istiyorlar.

ABD-İngiltere-Almanya bölgemizde bu haydutça 'petrolü-doğal kaynakları yeniden paylaşıma' hazırlanıyor ve bölge ülkelerinin onların istediği gibi tavır almalarını, saf tutmalarını istiyorlar, bunun için sopa gösteriyorlar, kan döküyorlar. Beşşar gibi kuklalar, İran gibi ülkeler teslim bayrağını çekerek saflarını belli ederken; Türkiye bu alçaklığa karşı çıkarak; 'Irak ve Suriye'de olduğu gibi bütün bölgeyi ve Türkiye'yi yeniden parçaladığınız haritayı reddediyorum, artık sizin sömürgeniz-figüranınız değilim, özgürüm ve ben de oyun kurucuyum' diyor. Türkiye'ye 2006'dan beri yapılan "yeniden teslim alma düzenli saldırıları" aniden değişik kılıklardaki taşeronlarca arttırılıyor. Ülkemiz küresel sömürgecilerin taşeron örgütlerinin savaş alanı haline getiriliyor.

Yeni Yüzyıl Savaşlarında, İslam Ümmetine ve Türkiye'ye vurmak için, asıl emperyalist ülkeler şimdilik perde arkasında kalırken daha çok vekaleten savaşabilen değişik kılıklara girebilen örgütlere ihaleler verilmektedir. ABD-İngiltere-Almanya ve kukla Beşşar, PKK/PYD'ye vekalet verirken, DAEŞ'e de ayrı koldan ihale vermektedirler. İran ise Hizbulübnan ve PKK'ya kolayca vekalet verebilmektedir. FETÖ ise batı hesabına Türkiye'yi tekrar ele geçirebilmek için'ya benimsin ya kara toprağın' mantığıyla her türlü ihaleye/ihanete destek verebilmektedir.

Sömürgeciler bu terör kartını zaman zaman birbirlerine karşı da mesaj veya ayar vermek için de kullanmaktadırlar. Fransa'da ve Sultanahmet'teki Alman Çeşmesi'nin yanında Alman turistlere yapıldığı gibi.

Aslında senaryoyu, oynanan oyunu anlamak kolaydır. Bunun için aklımızı batıya/batıla kiraya vermeden Müslümanca özgür düşünceye sahip olmamız ve tarihimizi doğru bilerek ondan ders almamız gerekmektedir.

Senaryoya, oynanan oyuna yeniden bir bakalım: PKK; şimdi de Suriye'deki kaosa Türkiye'nin bulaşması için geçen Temmuz ayından beri savaşa yeniden başlamış, barış ortamının/çözüm sürecinin hakim olmaya başladığı bölgemizi yeniden kana bulamıştır. DAEŞ, coğrafyamızda PKK'nın düşman olarak ilan ettiği bir örgüttür. DAEŞ Türkiye'ye karşı ilk eylemini Musul'daki konsolosluğumuzun personelini esir alarak yapmıştır.

Sonraları, Suruç'ta canlı bomba kullanmış, Türk Solu'nun MLKP'lileri öldürülmüş, MLKP-PKK ise bunu bahane ederek savaşın işaret fişeğini ateşlemiş; Ceylanpınar'da polislerimiz evlerinde uyurken şehit edilmişlerdir. DAEŞ, Haziran seçimi öncesi Diyarbakır'da HDP mitinginde yine bir canlı bomba patlatır ve ortalık kana bulanır.

Sonuç, HDP oyları Diyarbakır'da, Doğu'da ve Güneydoğu'da zirve yapar; AK Parti'nin oyları çöker. Bombayı DAEŞ patlatmış ama kazanan 'sözde düşmanı' PKK'nın legal vitrini olmuştur. Kaybeden ve saldırılıp iftira edilen ise yine AK Parti ve ülkemizdir. Bu defa yine DAEŞ Ankara'da miting öncesi bir bomba patlatmış, insanlar katledilmiş bu sefer batıda fatura yine hükümete, AK Parti'ye kesilerek Sosyal Demokrat ve ılımlı Türk Solu oylarının yerinde kalması sağlanmıştır.

Şimdi ise PKK yeni bir ihale almıştır, bazı ilçelerin mahallelerinde sokaklara çukur kazar, bombalar döşer ve barikatlar oluşturarak 'kurtarılmış bölge-özerklik' ilanında bulunur. Silahlı gruplarca askerlerimiz-polislerimiz şehit edilirler. Camiler, tarihi eserler, evler yakılır-yıkılır-tahrip edilir, mahallelerdeki halk örgütçe gaspedilen-yıkılan evini-yurdunu terk eder.

Önce STK kılıklı sözde sağlıkçı örgüt uzantılarından sonra da binden fazla sözde üniversite görevlisinden ortak bildiriler yayınlanır. Hiçbiri PKK'ya ve terörüne tek kelime etmezler. Saldırıları-ithamları-hedefleri sadece Türkiye'ye ve O'nun seçilmiş hükümetinedir.

Terörle ortaklık teşkil eden, Türkiye karşıtı ne varsa onlarla işbirliği görüntüsü veren bu kişilerin bildirilerindeki imzasıyla; ülkemize sıkılan kurşunlarla, askerimize-polisimize ve sivil insanlarımızı hedef alan bombalar arasında hiçbir fark yoktur.

Onlar terörün altına imza atmışlardır, Onlar, terör üzerinden yürütülen saldırıların ortaklarıdır. Aynı, 100 yıl önce İngiliz ve Alman sömürgecilerinin kuklası ve emireri olan; ABD mandası için Erzurum-Sivas kongrelerinden itibaren gayret gösteren, aldıkları batıl eğitimle aşağılık kompleksine bölenmiş 100 yıl öncesinin (İT) İttihat Terakki'cileri ve sömürge ülke sözde aydınlarının yaptığı gibi. Şimdi de bu yeni versiyon mandacı tayfa vatanlarına ihanet içindedirler.

"Gavurun ekmeğini yiyen, gavurun kılıcını çeker." demiş ya atalarımız. Ekmek deyince sadece yemek-altın-para-mal değil 'sömürge kültürüyle beslenmeyi' de anlamalıyız.

Dede Kokut'un diliyle: " Kahpe içerden olunca, kapı kilit tutmaz oğul; Halk içinde bozgunculuk yapan haindir oğul! "

İmtihan oluyoruz değil mi? Allah (cc) her şeyi görüyor-biliyor. Ya, Hz.Muhammed (as)'ın yanında olacağız ya Ebu Lehep'in; ya Firavun'un ya Hz. Musa (as)'ın; ya Hz.İbrahim (as)'ın ya da Nemrut'un... Öyle Hz. Muhammed'i (as) sevip, Ebu Cehil'le de oynaşmak olmuyor, olmaz… Hz.Hüseyin'e (ra) denildiği gibi "Kalbimiz seninle ama kılıçlarımız Şam ordusuyla." diyemeyiz.

Kim 100 yıl öncesinde olduğu gibi İngiliz'in-Fransız'ın-Alman'ın-Amerika'nın yanında, kim İslam Ümmetinin yanında göreceğiz, görüyoruz. İslam ümmetine-Anadolu milletine ihanet edenler yakın gelecekte hüsrana uğrayacaklar Allah'ın izniyle. Çünkü "Hainler iflah olmaz!"

Biz Müslümanlar ümitvarız... İstikbalde en güçlü sesin İslam'ın sesi olacağına iman ediyoruz. Hak gelmiş; batıl zail olmuştur. İslam Ümmeti yeni dönemde onurlu bir şekilde birlik ve beraberlik içinde olacak, Türkiye'miz de bu birlikte tarihi rolünü üstlenecektir.