DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
M. Sarmış: Peki, artık babanızın müzik hayatına geçebiliriz. Geriye gidelim. Müziğe ilgisi ne zaman ve nasıl başlıyor?
O. Güzelgöz: Kendi dediğine göre o işler epey eskilere kadar gidiyor. Daha 6-7 yaşlarında küçük bir çocukken annesiyle beraber kına gecelerine katıldığında, eskilerin tabiriyle "dağa" (pikniğe) gittiklerinde, evde ekmek yaparken veya yine eskilerin tabiriyle kadınlar kendi aralarında "şe're" (şehriye) kesmek için bir araya geldiklerinde babama mani okuturlarmış. Demek ki sesinin güzel olduğu ve müziğe yatkın olduğu daha o zamanlar fark edilmiş. Kendisinin de merakı varmış, seviyormuş. Bu talepler de hoşuna gitmiş ve kendisini daha çok teşvik etmiş olmalı. Daha sonra 12-13 yaşlarında bazı müzisyenlerin yanına gitmeye başlamış, onlardan bir şeyler öğrenmeyi kafasına koymuş.
M. Sarmış: O zamanın şartlarında başka çare de yok zaten.
O. Güzelgöz: Tabii. Urfa'da pikap (plakçalar) filan var ama kendisinde yok. Tek yol ustaların yanında öğrenmek. Dayılarının zengin Efkâroğullarından olmasının da avantajları olmalı. Bir süre müzik merakını o ilişkiler üzerinden sürdürmüş. O sırada Urfa'da takım dedikleri müzik grupları var. Şimdiki sıra gecesi gruplarının daha otantik hali. İşte "Damburacı Derviş'in Takımı'', "Mukim Tahir'in Takımı" gibi. Düğünlere, "asbap" (esvap) gecelerine, özel meşklere, davetlere davet ediliyorlar. Babam da 15 yaşlarında o takımlara katılmaya başlamış. Oralarda maddi bir gelir olmasa bile yiyip içip eğleniliyor. Bu arada o düğünlere bir heyecan, bir şenlik katılmış oluyor. Buralar aynı zamanda o takımların rekabetine sahne oluyor. Bunlar peş peşe program yapınca ister istemez dinleyiciler bir kıyaslama yapıyorlar, kendileri de bir çeşit yarışa girmiş oluyorlar. Daha farklı, daha güzel icralarla kendilerini göstermeye çalışıyorlar. Bunun için de iyi seslere, iyi yorumlara ihtiyaçları var. Babam bu şekilde dikkat çekmeye başlıyor. Fakat esas tanınmaya başlaması Mukim Tahir ile tanışmasından sonradır.
M. Sarmış: Nasıl oluyor tanışmaları?
O. Güzelgöz; Mukim Tahir, devrin en önemli isimlerinden, ustalarından biri, belki birincisi. Malum, miras anlaşmazlığı yüzünden amcasını öldürmüş, 101 yıla hüküm giymiş, Cumhuriyet'in 10. Yılı dolayısıyla çıkarılan aftan faydalanarak hapisten kurtulmuş. Akçakale'de yaşıyor. Yıl 1933. Babam daha 14-15 yaşlarında. Mukim Tahir Kendirci Mahallesinde bir asbap gecesine davet ediliyor. Babam da orada. Devrin birçok ünlü isimleri de orada. Babam bir ara Urfa'da "nevruz" denilen karcığar makamında bir gazele başlıyor. Daha birinci kıtasını bitirmişken Mukim Tahir ve beraberindekiler içeriye giriyor. Herkes büyük bir saygı ile ayağa kalkıyor. Önceki ekiptekiler bu durumdan pek hoşlanmıyorlar, tabi caizse yüzleri düşüyor biraz. Mukim Tahir tam da babamın karşısına gelen yerde oturuyor. "Ahenginize devam edin." diyor. Mukim Tahir'in bulunduğu meclislerde "benem" diyen ustaların bile okumaya çekindiği o gazeli, babam belki gençliğin de verdiği cesaretle kaldığı yerden okuyup bitiriyor. Daha sonra oradakiler Mukim Tahir'den bir nevruz gazel rica edince, o "Yeğenim çok güzel okudu. Benim de nevruz okumam sıcak aşa soğuk su katmak gibi olur. Baklavanın üstüne bir şey yenmez. Ben hicaz makamından bir gazel okuyayım" diyor. Ve babama dönerek: "Yeğen çok güzel gazel okuyorsun. Ustan kim, bu makamı kimden öğrendin?" diye soruyor. Babam da belli başlı bir ustasının olmadığını, dinleyerek öğrendiğini söylüyor. Bunun üzerine Mukim Tahir, "Sesin çok güzel, böylece devam et." diyor. Babam sonradan bize ve başkalarına çok anlatmıştır. Öyle büyük bir ustanın kendisini beğenmesine çok sevinmiş. O günden sonra da Urfa'da süratle tanınmaya başlamış.
Daha sonra onun takımına katılıyor. Onu ustası kabul edip sürekli bir şeyler öğrenmeye çalışıyor. O da babama "şegirt" diyor, yanından ayırmıyor. Babam o takımda darbuka çalmaya başlıyor. Zaten babam sadece darbuka ve tef çalardı.
Babamın en önemli özelliklerinden biri de şudur: Mesela birinden bir gazeli dinlediği zaman, onu sözleri ve makamı ile çok iyi öğrenir ve öğrendiği kimseden daha iyi icra edermiş. Hatta bazı ustalar söylemeye başlamadan önce etraflarına bakar ve "Mahmut buralarda mı?" diye sorarlarmış. "Niye?" denilince de "Ya hemen ezberliyor, okuyor. Eğer burada ise okumayalım." derlermiş. Hafızası çok güçlü. Sadece müzik alanında değil, her alanda çok güçlü bir hafızaya sahip. Mesela bir kitaptan bir şey okuduğu zaman, bir zattan bir şey dinlediği zaman onu hafızasına kaydeder ve kolay kolay unutmazdı. Birçok meclislere devam ediyor, her birinden birçok şey öğreniyor. Mesela Şıh Berces Amca onun çok yakın dostu idi. Babamı çok severdi. Uzun yıllar onunla belli meclislere devam etmiş. Yine Şekerci Halil ile onun meclisine devam etmiş. Ehl-i tarik olduğu için tarikatının meclislerine devam etmiş.
M. Sarmış: Ondan biraz söz eder misiniz? Hangi tarikata, ne zaman intisap etmiş?
O. Güzelgöz: 1960'ların ortalarında Nakşibendiliğe intisap etmiş. Mahmut Esat Efendi'ye, daha sonra da Mahmut Sami Efendiye intisap etmiş. Rahmetli Hacı Esat Parmaksız Amca ile o bağlılığını sürdürmüş. Tabii olarak onların sohbetlerine katılırdı. Bir ara kendisini İstanbul'a da götürdüler. Babam bir torununun adını Mahmut Sami koydu. Benim büyük oğlumun adı da Mahmut Esat'tır. Mahmut Sami Efendi'nin şeyhi Esat Erbilî'den dolayı.
Bu şekilde katıldığı her meclisten bir şeyler öğrenmiş, kendisini sürekli geliştirmiş.
Bakın ben yıllar sonra başladığım koçluk çalışmalarım sırasında ondan öğrendiğim bir şeyi uyguluyorum. "Etkin dinleme"… Etkin dinleme öğrenmenin de iletişimin de en önemli aracı. Babam etkin dinlemeyi çok iyi yapıyor. Birisi bir şey anlattığı zaman babamın "ben bunu biliyorum" dediğini hiç duymadık. Mutlaka dikkatli bir şekilde dinlerdi. Eğer söyleyecek bir sözü varsa daha sonra söylerdi. Kendini böyle böyle geliştirdi. Mesela bir yerde bir meşk olacağını duyduğu zaman, gidip ev sahibine yalvar yakar edip katılmak için izin istermiş.
M. Sarmış: O konuyla ilgili çok ilginç bir hatırası var. Şu dolaba saklanma meselesi… Onu anlatır mısınız?
O. Güzelgöz: Devrin en önemli isimlerinden biri de Damburacı Derviş. Babam daha önce kendisinden bilmediği bir gazeli yazıp vermesini, hiç olmazsa okumasını istiyor ama o kabul etmiyor. Sonraki bir gün, babam onun bir evde programı olduğunu öğrenince gidip ev sahibine kendi kendini tanıtıyor. Filancanın oğlu, falancanın yeğeniyim diyor, katılmak için rica ediyor. Ev sahibi de "çok meraklı bir genç" diye kabul ediyor. Odadaki bir dolaba girmesini söylüyor. Babam da girip sessiz sedasız programı dinliyor. Tabii o öğrenmek istediği gazeli de… Anında ezberliyor. Daha sonra da başka bir ortamda Damburacı Derviş Ustanın yanında okuyor. Usta da buna hayret ediyor.
M. Sarmış: Bunun dışında nota, usul ve benzeri hususlarda bir eğitimi yok herhalde.
O. Güzelgöz: O anlamda bir eğitimi yok. Nota bilmez, ama usul var. Sadece dinleyerek, sorarak öğreniyor. Merak ederek, icra ederek, tekrar ederek… Yani mektepli değil, alaylı.
M. Sarmış: Ders aldığı, yanında yetiştiği isimleri de analım… Biri Mukim Tahir'di. Diğerleri?
O. Güzelgöz: Müzik ve maneviyat konusunda babamı en çok etkileyen kişi Hacı Nuri Hafız'dır (Başaran). Urfa'nın en önemli mevlithanıdır. Kayıtlarını bulup dinlemek lazım. İnanılmaz bir sese sahip. Boğazında sanki bülbül var. Okuduğu zaman bülbül ötüyormuş gibidir. Maneviyat açısından da çok güçlü bir insan. Aynı zamanda hafız-ı Kur'an.
M. Sarmış: Babanızla aynı tarikattan mı?
O. Güzelgöz: Değil. Onun başka bir yere mensubiyeti varmış. Biz de kendisine yetiştik. İyi hatırlıyorum. Şıh Maksut taraflarında bir mağarada kalırdı. Bir çeşit inziva hali. Sonraları çok yaşlandığı zaman şehre geldi. Şark Oteli diye bilinen bir handa kendisine bir oda tahsis edildi. Sonraları Haşimiye'ye yakın eski müftülük binasının yanında Kardeşler Camii'nin yanındaki bir odaya geçti. Orada da vefat etti zaten. Babamın görevlendirmesi ile son yıllarında İbrahim Abim kendisine hizmet etti. Alış veriş, getir, götür, temizlik vb işlerini gördü.
M. Sarmış: Kimi kimsesi yok muydu?
O. Güzelgöz: Sadece bir kardeşi vardı; Şerif Amca. O bakıyordu kendisine. Hacı Nuri Hafız, manevi açıdan çok güçlü bir insan. Sözü, nasihati dinlenir bir insan. Biz yaşlılığına denk geldik. Abim kadar olmasa da biz de kendisinden kısmen istifade ettik. Hem ses, hem makam, hem mevlit olarak babamı en çok etkileyen ustasıdır.
Urfa müziği ve makamları açısından ustası ise dediğim gibi Mukim Tahir'dir.
Bir de Damburacı Derviş var. "Ustaların Ustası" diye bilinir. O devirde Urfa'nın en önemli isimlerinden biridir. Babam ona da hizmet etmiş, ondan da çok şey öğrenmiş.