‘ÜNLÜLERİN BERBERİ’ NECDET YILDIRIM İLE URFA’DA BERBERLİĞİN DÜNÜ BUGÜNÜ -14

Abone Ol

M. Sarmış: Şimdiki berberler, daha doğrusu kuaförler hakkında ne düşünüyorsunuz?
N. Yıldırım: Bir berberin kendi kendisine saygısı yoksa müşterisine hiç saygısı yoktur.  Ben sekiz sene Sanat Okulunda usta adaylarına ders verdim. Birçok adama berberlik belgesi verdim. Belge verdiklerimin çoğu dükkânına kuaför adı vermiş. Yani sen berberlikten utanıyor musun? Ben hâlâ Berber Necdet'im. Sanatımla gurur duyuyorum. Zaten Peygamberimizin duası da berberleredir, kuaförlere değil. O zaman kuaför yoktu ki! Kuaför demek kadın berberi demek.
M. Sarmış: Gelmeden önce özellikle bir daha baktım; her iki kelime de Avrupa'dan geçmiş dilimize, berber İtalyanca, kuaför Fransızca… Dediğiniz gibi kuaför kelimesinde hem erkek hem kadınların saçını kesme, şekillendirme anlamı varmış. Özellikle de kadınların… Eskiden berber denilirdi, şimdi bu meslekle uğraşan gençler yaptıkları işe kuaförlük diyorlar. Dükkânları sizinkinden pek de farklı değil. Yaptıkları iş de aşağı yukarı aynı. Biraz farklı uygulamaları da var. Ağda, yüze maske, saç yıkama, saç boyama gibi. 
N. Yıldırım: Sayın hocam söylemeye utanıyorum. Milletin cebinden parasını almak için bin bir türlü olay yapanlar var. Ağda yapayım, saçını besleyeyim, yıkayayım, yüzüne maske yapayım, şunu yapayım, bunu yapayım… Sen esnafsın, işini yap, eğer senden isterse diğerlerini de yap. Ha ben kimseden para da istemem. Kim ne kadar verirse… Yüz lira veren de var, elli lira veren de var, beş yüz lira veren de var. Bugüne kadar kimseyi reddetmemişim. Yıllardır böyle.
M. Sarmış: Sırası gelmişken sorayım; 60'larda berberliğe başladınız 70'lerde de kendi dükkânınızı açtınız. O zaman normal bir saç tıraşının fiyatı ne kadardı?
N. Yıldırım: Ben 70'lerin başında 1 liraya tıraş ediyordum. Çocuk tıraşı da 25 kuruş, 50 kuruştu. Urfa Lisesi karşımda; genç yanıma gelmiş, cebinde parası yok, 50 kuruşa yapmam, illa 1 lira mı ver diyeyim? Diyemem ki! Büyükler de 1 liraydı, sonra 2 lira oldu, 3 buçuk lira oldu, 5 lira oldu, 7 buçuk lira oldu, 10 lira oldu, öyle öyle bugünlere geldik. Şimdi 250-300 lira oldu. Hele zalım bir berberin, pardon kuaförün eline düşersen senden kırk bin türlü para ister. Şimdi bir de güzellik salonları açılmış. Ne güzelliği yav? Erkek güzellik salonuna gider mi? Bakımlı erkekmiş?

M. Sarmış: Uzunca bir zamandır, erkeklerde sakal modası var. Bu da sizin işinizi etkiliyor sanıyorum.
N. Yıldırım: Saat şu anda akşamın 05.30'u. Sabahtan beri kimseyi tıraş etmemişim.

M. Sarmış: Benim de dikkatimi çekti.
N. Yıldırım: Belki siz geleceksiniz, röportajımız bölünmesin diye böyle oldu. Olsun, kısmettir. Tıraş etmedim, ama siz gelmeden önce bir şişe ilaç sattım. Bir tıraş parası… Yeter. Allah'a şükür. Zaten ben herkesi tıraş etmiyorum. Urfa'nın kalburüstü insanlarını tıraş ediyorum.
M. Sarmış: Sırası geldi, onu da sorayım. Sizin bir unvanınız da var: "Ünlülerin Berberi"… 
N. Yıldırım: O ismi bana Urfa'nın tanınmış gazetecilerinden Sedat Atilla taktı. Benim çok eski bir müşterimdir.
M. Sarmış: Tıraş ettiğiniz ünlüler arasından kimleri hatırlıyorsunuz?
N. Yıldırım: Çok. Şu sandıktaki fotoğrafları görüyorsunuz. Size versem inceleseniz, üç gün sürer. Yılmaz Güney, Nuri Sesigüzel, Seyfettin Sucu, Suphi Kaner, Necdet Tosun, Erol Taş, Tuncel Kurtiz, Tuncer Necmioğlu, Ahmet Tarık Tekçe, Danyal Topatan, Selahattin Alpay, İzzet Yıldızhan… Bunları duymuş musunuz?
M. Sarmış: Bazıları çok meşhur, biraz tanıyorum, bazılarının isimlerini duymuşum. Sinemacılar film çevirmek, müzikle uğraşanlar konser vermek veya başka sebeplerle Urfa'ya geldiklerinde tıraş ediyorsunuz…
N. Yıldırım: Evet. Geldikleri zaman tıraş olmak istiyorlar, yanlarındakilere soruyorlar, onlar da "filan adama git" diye bana yönlendiriyorlar. Daha çok var; ünlü sanatçımız Mehmet Özbek, rahmetli Abdullah Uyanık, büyük bağlama üstadımız Mehmet Nacak, Urfa'mızın bir başka değeri bestekar Abdullah Balak, bestekar Bedirhan Kırmızı, ünlü televizyoncu rahmetli Taygun Talipoğlu, yine bir zamanların meşhur televizyoncusu Sadettin Teksoy, daha çok var. Hepsini hatırlayamıyorum, kusura bakmasınlar.
M. Sarmış: Gazetelere çeşitli röportajlar vermişsiniz. Bazı yerel ve ulusal televizyon kanallarına çıkmışsınız. Tıraşla ilgili bazı farklı uygulamalarınız da olmuş.
N. Yıldırım: Oldu, evet. O da Sedat Atilla'nın işi. O sırada Sabah Gazetesinin muhabirliğini de yapıyordu. Bir gün yanıma geldi; "Seni 'Ünlülerin Berberi' diye zaten meşhur etmişim. Gel bir de gazetede çık." dedi. "Lo aman!" dedim, "Bından sonra ünlü olıp da ne yapacağam?" "He, he, sen dur." dedi. Allah rahmet etsin, Ahmet Yetkin vardı; onu getirip bu koltuğa oturttu. Bir mendille gözümü bağladılar. İki dakikada ustura ile sakalını tıraş ettim. Sedat da bunu haber yapıp Sabah Gazetesinde yayınladı. O haberden sonra da Samanyolu Televizyonundan bir ekip geldi. Ünlü sinema sanatçısı Yılmaz Köksal o sırada orada "Olmaz Böyle şey" adıyla program yapıyordu, onun programı için çekime geldiler. Buraya, bu dükkâna. Bütün ışıkları yaktılar. Kameraları kurdular. Yine gözüm bağlı olarak bir adamın sakalını iki dakikada tıraş ettim, hiç kanatmadan. Dükkânın önü ana baba günü olmuştu.
Sonra bir defa de bu gözü bağlı tıraş için Antep'e gittim. Sadettin Teksoy'u hatırlar mısınız?

M. Sarmış: Tabii, bir zamanların meşhur televizyon programcısı. Tam bir şovmendi. Türkiye'yi dolaşıp ilginç programlar yapardı.
N. Yıldırım: Evet. Urfa'ya çekime gelmiş. Yanıma geldi, tıraş oldu. Dedi "Yarın Antep'e gidiyorum. Orada "Berber Maho Ağa" varmış, saçı yandırarak tıraş ediyormuş. Gel seni de götüreyim. Sen de gözü bağlı tıraş et. Yarışmış olursunuz." Yarış değil, ama bir güzellik olsun diye. Evvela kabul etmedim. "Yarın Pazar. Seni Mezarlığın başında bekliyorum, Gelmessen kırılırım." dedi. Neyse razı oldum, ertesi gün hanımla beraber kendi arabamla gittim. Gerçekten Bediüzzaman Mezarlığının yanında beni bekliyor. Beraberce Antep'e gittik. Oradan Berber Maho'nun dükkânına… Çekime başladılar. O bir koltukta ateşle bir adamın saçlarını yandırdı, ben de gözü bağlı olarak birinin sakalını tıraş ettim. Gaziantep'in Olay Televizyonu da ayrıca çekip haber yaptı. Program epey bir ses getirdi. Takdir verdiler. Maho Ağa misafirim olacaksınız diye çok ısrar edince o akşam onun evinde kaldık.
M. Sarmış: Sadettin Teksoy ile bu program dolayısıyla mı tanıştınız?
N. Yıldırım: Hayır daha önceden tanışıyoruz. Urfa'da yaptığı başka bazı çekimlere de izleyici olarak katılmıştım. Benim bir madalyam da var. ŞURKAV verdi.
M. Sarmış: Ne için?
N. Yıldırım: Bazen yılın esnaflarını seçiyorlar ya, o şekilde. Hani mesleğinde iyi olanlara, eski olanlara plaket, belge filan veriyorlar ya, öyle.
M. Sarmış: Ünlülerden bahsederken konu buralara geldi. Onlarla ilgili anlatacağınız başka şeyler var mı?
N. Yıldırım: Mesela İzzet Yıldızhan'ı Faruk Saraç getirip tanıştırdı. O zamana kadar tanımıyorum. Zayıf, kara mara biri. Daha sonra da birkaç defa yanıma tıraş olmaya geldi. Ondan sonra Urfa'ya geldiği halde yanıma uğramadı; "Bu kimdir?" diyor, bizi tanımıyor. Faruk Saraç'ı da tanımıyor. Bak Selahattin Alpay öyle değil. O ağır başlı bir sanatçı. Kazancı Bedih ve Abdullah Balak'la beraber gelip burada oturdular. O günden sonra da beni zaman zaman arar, sorar. Bu sene bana 35 kilo kaysı gönderdi. Malatyalıdır biliyorsunuz. Bir iki sene evvel, bir Ramazan Bayramında hanımıyla beraber Urfa'ya geldiği zaman evimize geldi, misafirimiz oldu. İyi bir muhabbet ettik. Yanında bir sürü de hediye getirmiş. Her sene biye kurı keysi (kayısı) gönderir. Kaliteli bir oğlan. Ben de altında kalmiyam tabii. Her sene gendine Urfa isodu gönderiyem. "Çiküfte yiyah." dedim. Bizim eve gelmeden kendisini alıp bir köye götürmüşler, orada yımırtalı kifte yedirmişler. Onun anası Suruçludur, babası Malatyalı… 

M. Sarmış: Seyfettin Sucu ile de fotoğrafınız var. 
N. Yıldırım: Demiştim, o benim gençlik arkadaşım. Beraber çok program yaptık. Ben türkü okurdum, o hoyrat okurdu. Sade sanatçılar değil. Mesela bir ara Düzce Valiliği yapmış olan Halil Nimetoğlu, benim sıra arkadaşım, beraber fotoğrafımız da var. Babası Berber Durak.  Yine mesela önceki valilerimizden Abdullah Erin'le tanışıyoruz. Pandemi döneminde üç ay evden çıkmadım. Beni iki üç kere telefonla aradı.
M. Sarmış. Tıraş olmak için mi?
N. Yıldırım: Hayır, "Bir emrin var mı?" diye… Onun amcası Mahmut Erin müftü vekiliydi. Urfa'da iken çok samimiydik. Sonra Batman'a gitti, Allah rahmet etsin, öldü. Demiş "Abdullah, Urfa'da meşhur bir berber var, tanıştın mı?" "Yok" demiş Vali Bey. Demiş "Adı Necdet Yıldırım. Telefonunu al, kendisiyle görüş." Adam beni aradı, davet etti. "Gelirken lütfen telefon açma, çık gel." Ben yine de telefon ettim. "Hemen gel." dedi. Arabaya binip gittim. Kendisine bir hediye de götürdüm. Yolda belki on kere koruması beni aradı, "Sayın Valim sizi kapıda bekliyor." dedi. Dedim "Geliyem yav, nasıl edim?" Dış kapıda adımı söyleyince hemen buyur ettiler. Arabamla içeri girdim. Kolay kolay kimseyi alırlar mı içeri? Üç dört polis indi aşağı. Bu sefer ben benden şüphe etmeye başladım. "Acaba başka bir adam mıyam yav?" dedim. Bir baktım Vali Bey kapıda beni bekliyor. Yarım saat baş başa sohbet ettik. Bana sedef işlemeli kutu içinde Erzurum taşı bir tespih hediye etti. Bir de kartını koydu. Dedi "Bu kart benim şahsi kartım, beni istediğin zaman arayabilirsin." Urfa'dan giderken de dükkâna gelmiş, pazar günü olduğu için kapalıyım, beni aradı. "Necdet abi" dedi, bana abi derdi. Dedi "Geldim ama görüşemedik, hakkını helal et."

M. Sarmış: Pandemi deyince aklıma geliverdi; o dönemin en önemli sorunlarından biri de tıraş olamamaktı. Günlerce, haftalarca evden çıkamadık. Birçok işyeri kapandı. Tabii en başta  berberler... Hem girenin çıkanın çok olması hem de işin tabiatı gereği yakın temasın mecburi olması dolayısıyla virüsün bulaşma riski çok yüksek diye ilk kapanıp en son açılan yerlerdendi. Nasıl geçti o döneminiz?
N. Yıldırım: Çok zor geçti. Üç ay dışarı çıkmadım.

M. Sarmış: Gizli saklı tıraş yapanları çok duyduk. Ya müşteriler berberin evine gidiyordu ya da kendisi onların evine gidiyordu.

N. Yıldırım: Doğru, öyle yapanlar oldu. Ben kimseyi tıraş etmedim, kimsenin evine de gitmedim. Doktor Mustafa Gök, "Yav ben doktorum ha, istisen eviye gelim." dedi. Dedim "Hocam valla ben korhiyam." Onın kimin kaç dohtor müşterim var, heç birini tıraş etmedim. Evden de çıhmadım. Yassah kahınca da özel havlı aldım, müşterinin üzerine örtmah üçün özel kâğıt aldım, peçete aldım. Maske aldım. Hela bah maskelerim çekmecede duri. Bazı heste müşterilerim geldi mi hâlâ tahıyam.