(...)Akademik çevrelerden bu konuya dair ne eleştiri ne de olumsuz bir teki aldık. Çünkü 'Şehir' denince araştırmacılığın rafa kalktığını gördüğümüz ortamda, son elli yıldır anlatılan bilgiler, çoğunlukla tekrar bilgilerdir. Konuya duyarlı olan araştırmacılar, Çayda Çıra üzerine sunduğumuz iddiaları ele almalıdır.
Esfel Bahçeleri, Osmanlı Dönemi'nde tümüyle dutluk alanlarla kaplı ve çevrelenmiştir. İpekçiliğin revaçta olduğu Osmanlı'da Esfel Bahçeleri, bir yönüyle de sebze ve meyve üretiminin gözde mekanıdır.
Cumhuriyetle birlikte Esfel'de görülen değişim, dutluk alanların zamanla ortadan kalktığıdır. Osmanlı'nın son döneminde şehrin azalan nüfusu, Gayr-i Müslimlerin zaman içinde şehirden göçü ile ipekçilik gerilemiştir.
1950'li yıllardan sonra ipekçiliğin can çekişmesi, Esfel Bahçelerindeki dutluk alanların seyrekleşmesine sebep olmuş, 'Kara Hübür', 'Leylası E'reb' denilen dutlar da yenilmez olmuştur.
Daha önce şehre gelen kervanların dinlenme merkezi olan Esfel Bahçeleri'nin üst kısmı, şehir kapılarının Cumhuriyet sonrasında açılmasıyla önemini yitirmiştir. Halen bu hanların bir bölümünün kalıntıları mevcuttur.
Bu kervanların su ihtiyacını karşılayan Hatun Katsalı da kurumuş, tarihî bir çeşme olmasına rağmen korunamamıştır. Keleklerle Irak'a kadar uzayan yolculuğun başlama noktası da Esfel Bahçeleri'nin bitimi ve On Gözlü Köprü'nün aşağısıdır. Keleklerle yolculuğu kitaplarında ele alan birçok seyyah vardır. Evliya Çelebî, Direktör Ali Bey olmak üzere Diyarbakır'dan Irak'a uzayan Dicle'nin geçtiği her yeri anlatıp duran seyyahlar, günlerce süren bu yolculuğu anlatıp durular. Keçi tulumlarından yapılan keleklerle yolculuk yılda bir kez gerçekleştirilemez mi?
Bir dönem ismini aldığı Tigris'in unutulduğu ortamda Dicle Kaplanı'nı hatırlayan yaşlılardan birkaçını görebildim. Tigris Kaplanı'nı görenin olmadığını, babalarının Tigris Kaplanı'nı gördüğünü belirtenler oldu. Bu gün ne Tigris Kaplanı vardır ne de diğer canlılar… Su samurunu da hatırlayan kalmadı, kuş türlerini de… Çünkü Esfel Bahçeleri'nde canlıya yaşam hakkı bırakılmadı. Sadece kuş zenginliği söz konusudur, canlılık açısından.
Esfel Bahçeleri için düşündüğümüzde akla gelen ne olabilir?
Esfel Bahçeleri'nde sıklıkla görülen su değirmenleri de 1980 sonrası işletilmez olmuştur. Atık suların bahçelere yönlendirilmesi, un fabrikalarının artmasıyla azalan su değirmenleri, çalışamaz olmuştur.
Yer yer görülen eski yapılar da sahiplerinin göç etmesi ya da yapıları terki sebebiyle harap olmuş, geride bazalt duvarlar, geçmişin tanıklığının parçası konumundadır.
Esfel Bahçeleri'ne nazır yerleşim alanlarının gecekondulaşmaya açılımı sonrası bu mimarî doku, Diyarbakır Kalesi'nin sur alanlarındaki yapılaşmanın önüne geçmemiştir. Bunun nedeni de sur diplerindeki gecekonduların bir kısmının Esfel Bahçeleri'nde ekili alanları bulunanlara ait oluşudur.
Sıklıkla görülen ve şehirde her yaz rastlanan ishal vak'alarının bir sebebi de Esfel'deki sebzelerin atık sularla sulanmasıdır. Yaklaşık beş yıldır, alt yapı çalışmalarının tamamlanması ile atık suların bir kısmı ortadan kaldırılmıştır. Yine de yer yer bu atık sularla sulamanın yapıldığı bilinmektedir.
Denilebilir ki Dicle'ye sıfır noktada bulunan Esfel Bahçeleri'nin atık sularla sulanmasının önüne geçilemez mi? Şehir alt yapısının bağlı olduğu Dicle'den alınacak suyun da bir farkı olmadığı için Dicle Suyu kullanılmamıştır.
Esfel Bahçeleri'nin turizme açılmayışı da sorgulanabilir. Güvenlik gerekçesi ile bu bahçelerin turizme kazandırılması uzun zaman söz konusu olmamıştır.
Esfel Bahçeleri'ne nazır Sem'anoğlu Köşkü (Gazi Köşkü), yakın zamanda turistik çehre kazanmıştır. Bunu diğer dinlenme ve turistik yapılar izlemiştir.
Kırklar Tepesi -Ben buna dağ demiyorum, dağ denilmekten uzaktır-Esfel Bahçelerine tümüyle hakîm bir yerdedir. Bu tepenin uzun zaman NATO Üssü olarak kullanıldığını, genç kuşak bilmekten uzaktır. Bu üssün kapatılmasından sonra atıl duran tepe, özel bir kuruluşa kiralanmıştır.
Esfel Bahçeleri'nin turizme kazandırılması amaçlı kimi projeler ortaya çıkartılmış ise de bu projeler hayata geçirilmemiştir.
Bu projelerin hayata geçirilmesi gerçekleştirildiğinde Esfel Bahçeleri'nin değeri artacak ve şehrin turizm alanı olacaktır. Ne yazık ki çoğu zaman siyasî argumanlarla bu alanın canlandırılacağı söylense bile projeler hayata geçirilmedikçe bir şey söylemek oldukça güçtür. Çünkü günümüzde projelere dayandırılıp kurtarılması planlanan Diyarbakır Kalesi'nin durumu göz önünde iken, Esfel Bahçeleri'nin turizme kazandırılması mümkün görülmemektedir.
Ben, Esfel Bahçeleri'nin hakkında folklorda yer alan kimi manileri, söylenen musıkî eserleri, şiirlerde yer alan örnekler üzerinde durma yerine Esfel Bahçeleri'nin dünden bugüne uzayan hikayesi'ni ele almak istedim.
'Mardin Kapı' denince akla şu mani gelmez mi?
'Mardin Kapi şen olur
Dibi değirman olur
Buralarda yar seven
Mutlaka verem olur '
Bazen tanıdık bir ses Esfel Bahçeleri'nden bahseder:
'Esfel Bahçası'na attılar beni'
Bu Celal Güzelses'tir, söylediği eser, 'Muratgilin Damından Atlayamadım' ağıtıdır. Ne yazık ki ağıt olan bu eser, okunduğu zaman hüzün egemen olması gerekirken, dinleyenlerin alkış çalması, tempo tutması bir türlü anlaşılamamıştır, anlaşılmaktan uzak bir husustur.
Umarız ki dünün kaybolan güzellikleri, Esfel Bahçeleri'nde tekrar canlanır, dünü tam anlamıyla canlandıramazsak bile elimizde mevcut bilgilerle, elli-altmış yıl öncesini yaşayanların rehberliği doğrultusunda Esfel Bahçeleri'nde nostaljiyi yaşarız.
Belki o zaman çevreye dair güzellikleri tekrar hayata geçirebiliriz. Şehrin florası tekrar canlanır, faunası eski özelliğine döner. Elliyi aşkın kuş türünün yaşadığı Esfel Bahçeleri, ekolojik yapısına döndürülebilir.
Yaptığımız bir televizyon programında ele aldığımız Esfel, şehrin ekolojik yapısının şehre yakın olmasına rağmen hala korunabildiği başlıca alanlardan biri olarak söz konusudur.
Konu uzmanları, Esfel'in gecekondulaşmaya, şehrin imara kapalı yönüyle ekolojik yapısını tüm olumsuzluğa rağmen diğer alanlara göre hala muhafaza etmektedir.
Kum şeftalilerini yeniden yiyebileceğiz, Leylası E'reb Kara Höbür dutları tadacağız, Esfel Bahçeleri'nin gölgesinde tadı unutulmuş karpuzları bir öğle sıcağında serinletmek için güneşe bırakacağız, Dicle'de çocuk boyunu aşan balıkları görebileceğiz.
Ne diyelim? Gönlümüzden geçen bu, kalbimizden geçen bu!..
Not:
Bu makale 25.05.2010 Tarihinde yayınlanmıştır. Günümüzde ' Hevsel' olarak bahçeleri ifade edenler, bir türlü bahçelerin doğru adını telaffuz etmemektedir. AB ile yapılan bir projede yine ' Hevsel Bahçeleri' adı geçmekte, 'Diyarbakır Kalesi' yerine de 'Diyarbakır Surları' tercih edilmiştir ki projenin ismi, olduğu gibi yanlıştır. Bunu tespit olarak okurların dikkatine 'Şehir Araştırmacısı' olarak sunuyoruz.