Geçen gün Yeşilay Derneğinin Şanlıurfa Şubesinin kendi üyeleri ve duyarlı müdavimleri arasında hizmet içi eğitim gibi 15 günde bir mutad olarak yapmaya çalıştığı, "Bağımlılıkla Mücadele" bilinçlendirme toplantılarından birine katıldım. İlimizin önde gelen ilim adamları ve bu işe duyarlı ağabeyleri davet edip önce onlara güzel bir ikram yaptıktan sonra seminer tarzında, sonrasında foruma dönüştürerek soru cevap tarzında gelişen bu sohbetler oraya gelen insanlara zaman zaman ilginç bilgiler, farklı detaylar aktarıyor.
İlk sunumu İl Milli Eğitim Müdürlüğü Ar-Ge Bürosunda çalışan Sevgili Hocamız Halil Atlı yapmıştı. Seçtiği konu çok güncel olan "Teknoloji Bağımlılığı"yla ilgiliydi. Günümüz dünyasında genci-yaşlısı herkesi ilgilendiren bu konuda çok şey öğrendim. Bu konuyla ilgili dokümanları Muharrem Çelik Hocamızın sosyal medya hesabında görebilirsiniz. Sonraki haftada ise İl Müftümüz bağımlılığın manevi boyutu hakkında konuştu sohbet tarzında.
Bu hafta ise Harran Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Abdullah Ekinci "Tarihi Açıdan Bağımlılık" başlıklı bir sunum yaptı. Bizi tarihin şanlı sayfalarında gezintiye çıkarırken, bağımlılıkla ilgili tarihsel seyir içerisinde nasıl bir gelişme ve dünya coğrafyasında nasıl bir yayılma ve kabul gördüğünü ve özelde de İslam coğrafyasında ve Osmanlı toplumundaki yerini anlattı.
Bağımlılık, başlı başına insanları yönetmenin, sömürmenin, ticari olarak kısa zamanda zengin olmanın, insanları köleleştirmenin hatta doğu toplumlarında üretilmesine rağmen doğu toplumlarını nasıl tahakküm altına alınmasıyla ilgili kısa kısa örnekler sundu. Madde bağımlılığının tarihinin M. Ö Sümerlere dayandığını ve bu işin bazı pratiklerinden bahsetti. İslam pratiğinde Emevi ve Abbasi pratiğiyle birlikte Osmanlı pratiğiyle ilgili okumalarını anlattı. Bizim gözümüzde öyle çok büyüttüğümüz Osmanlı meğerse bu konuda çokta iyi bir sınav vermediğini, örneğin kendi koyduğu yasağı bile kısa zamanda deldiği deyimleştiğini öğrendim.
"Osmanlının yasağı üç gün sürermiş" gibi. Keyif verici maddeler kullanımıyla ilgi tarih okumalarına baktığımızda çokta iyi bir sicilimiz olmadığı ortada, daha düne kadar şehirlerarası otobüslerde fokur fokur sığara içen şoförlerle ve yolcularla beraber seyahat etmiyor muyduk. Allahtan sığara içmeyen bir iradesi kuvvetli bir lider Türkiye'nin başında da bu konuda bir çok kişiye sigarayı bıraktırdı. Tütün, afyon ve şarabın yasaklanmasıyla ilgi Osmanlı pratiğinde IV. Murat gerçek bir mücadele verir ama hepimizin de bildiği ve fıkralara konu olduğu gibi kendisi de tütün içmekten geri kalmadığı bilinir. İslam halifelerinden de bir çok örnekler vardır açıp bakarsak tarihin şanlı sayfalarına.
Bu lanetlediğimiz uyuşturucu ve keyif veren maddelerinin eskiden bir veya birkaç ismi var olduğunu bize Hocamız hatırlattığı gibi şimdi iki sayfaya yetmeyecek kadar isimlerinin çoğaldığını dehşetle öğrenmiş oldum. En basiti, dün afyon, esrar, eroin, kokain şimdide bonzai daha bakalım başımıza ne illetler gelecek. Allah çoluk çocuğumuz korusun. Uyuşturucu ve madde bağımlılığıyla ilgili çok çetin bir sınavda olduğumuz malumumuz.
Düşünün bir kere bizim gözümüzde dokunulmazlığı olan Osmanlı Sarayı bu maddeye "Saray Hapı" dediğini, işin merkezi o zamanki bazı kahvehanelerin olduğunu ve bu tür keyif veren maddelerin bir literatürünün olduğunu, işte tiryak-tiryaki-tiryakilik-tiryaki çarşısı gibi edebiyatımıza bile girdiğini, mitolojinin oluştuğunu hatta "mekos"adında bir kadının haşhaşın sembolü olduğunu öğrendim.
Bu madde maalesef bu topraklarda yani Doğu toplumlarında yetiştirildiğini Sümerlerden başlayıp, Mezopotamya, Mısır, Araplar aracılığıyla Avrupa'ya ulaştırıldığı ve böylece dünyaya yayılarak bir dünya problemi olduğunu özellikle İngilizlerin 19. Yüzyılda bu maddeyi ticaret ve zenginlik kaynağı olarak Hindistan'da ekip yetiştirip onları köleleştirme aracı olarak ta kullanmış olduklarını görmüş olduk.
Biz bu lanetlediğimiz maddeyi Avrupalılar özelliklede İngilizler ticaret ve zenginlik kaynağına dönüştürüp kendilerine özgü dille mesela doğu ülkelerinde esrarın, afyonun satıldığı yerlere "Divan" derler. Hindistan'ı sömüren İngiltere hem orada bu maddeyi yetiştirir, hem oradaki halkı uyuşturur, hem de dünya hegomonyasını devam ettirmekte bir araç olarak kullanır ve kullanmaya da devam etmektedir. Maalesef geçmişte "mahassa" adında esrarkeşler mekanlarının olduğunu hatta bazı tekke ve saraylarda kullanıldığı ve masumlaştıracakta başka adlarla isimlendirildiğini; şu isimlere bir bakar mısınız: Zabit duymaz, sarı kız, fino, gonca, antin, kaynar, diş, baba, dalga, haşhaş, dem, karabiber, burun otu vs..!
Evet üç bin yıllık bir tarihi olan bu maddenin Hasan Sabbah ve Fedailerini okumayan bilmeyen olmadığını biliyoruz "geçmişi bilip, bu günü de bilip geleceğimiz öylece kurgulamazı gerekiyor" dedi Hocamız. Bu maddeyle mücadele çok eski değil; yeni yeni bağımlılık yapan maddelerin zararlarıyla ilgili bilinçli bir şekilde mücadele edildiğini, geç kalınmadığını ve bireysel olarak ta bu işin bire bir markajla yapılacağını toplumdan çok bireyi bilinçlendirmek gerektiğini ifade ederken, çocuklarımız ve gençlerimizi olumlu örneklerle bu tür bağımlılıklara karşı bilinçlendirmekten başka çarede olmadığını söyledi. Kutsadığımız bazı tarihi şahsiyetlerimiz bile bazı maddelere mübtela olmaktan kurtulamadığını yakın tarihimizin fotoğraflarından da görüyoruz. Mustafa Kemal Paşanın elinden sığara, sofrasından likörlerin eksik olmadığını, Yahya Kemal, Nazım Hikmet, Necip Fazıl'ın iyi bir içici olduğunu ve yakın tarihimizde Mehmet Akif İnan'in iyi bir sığara müptelası olduğunu bilerek çok yakınımızdaki herkesin bu işlere bulaşabileceğini düşünerek uyanık olmamız gerektiği kanaatindeyim. Önce kendimiz bilinçlendirilmeli bu illetlere karşı, sonra ise çocuklarımızı uzak tutmak iyi örnekler, güzel yollar bulmalıyız.
Herkesin mutluluğu aradığı bu geçici dünyada hepimiz nelere müptela değiliz ki, maneviyattan başka sığınağımızın olmadığını bilmemize rağmen kendimizi nelere vurmuyoruz ki. Sığınmak ve kaçmak en kolay olanı aslında; ama direnmek, nefislerimizi terbiye edebilmek ne yüce bir duygu ve değer olduğunu olumlu örneklerle anlatmamız lazım. Şükürler olsun ki bu işe duyarlı insanlarımız çoğalıyor.
Başta Yeşilay Derneğimiz, yerel basınımız, üç merkez İlçe Belediyelerimiz ve Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi Başkanı Av. Nihat Çiftçi, Şanlıurfa Valisi Sayın İzzettin Küçük bu konuda hem kendileri "Bağımlılıkla Mücadele" noktasında örnek oluyorlar hem de birlikte bu illetlerle mücadele etme anlamında bütün kurumlarla beraber eşgüdümlü bir çalışmanın içinde olduklarını görüyoruz. Daha güzel yarınlar için, saygı ve selamlarla..!