Günahsız insan arayan, iyilik abidesi sanmasın, hiç zatını
Biz nice insan gördük sofra artığıyla bir çok ailenin beslendiğini
Dil uzatan iki alkış almakla marifetini tescillemiş bilmesin kendini
Şehirlerde gezgin kıldık ruhumuzu bedenimizden ne istenir şimdi
***
Şehirlerde gezgin olan ruhun, aradığı yitik nedir, ne ola? Bunca seyyahın yollara yaya, at, deve sırtında düşmesinin sebebi var mıdır, bilenlere sual olsun?
Yola çıkıldığında aksakallılar, menzile kadar insanın kendi karakterini ortaya koyduğunu belirtir.
Yola çıkılmasa, bir alışveriş, ticaret sizin dost bildiğinizin mikyasını belirler, derecededir.
Bir komşuluk dahi, yeterlidir ki kimse kimsenin kapısını çalmaz oldu, bu gün; ne kardeş ne çocuk ne akraba...
Hayatında israftan vaz geçmeyenler gördük, vaazlarında insana sağlıklı olmanın yolunun nefse baskın olmaktan geçtiğini.
Kimilerini gördük ki tasviri korkunç gelen manzaralara şahid olmanın gönle verdiği eziyeti tarif, na-mümkün, cümlelerle.
Peygamberin bir tane hurmayla oruç tuttuğunu söyleyenin kurulu sofrasına bakınca, giydiklerini görünce, evine gidince neler dile gelmez ki!..
Hani, dünya malı yalandı, oyalanmaktı dünya hayatı?
Bindiği aracın ne derecede pahalı olduğunu yazmaya ne hacet!..
Şehir şehir dolaşırken bazı davetler, olur.
Tercihimiz, yemeğin de kalınan yerin de bedelini kendimiz ödemekten geçer.
Bir dostumuza yaşadığı şehre gelme şartlarını ifade edince şaşırdı.
İnsanın günümüzde yaşadıkları ile düşündükleri, birbiriyle tezat düşer durumda.
" Çay dahil mi?" Sorusuna cevaben " Hayır" dedik.
Bir insanın misafirine, eşine ve dostuna ikram ettiği ona mutluluk veriyorsa güzel bir his.
Beldede yüzlerce âilenin fakirlik, yoksulluk içinde olma hali, kendi alışkanlıklarını terk etmesine sebep olmuyorsa, o eşiğe adım atmak sıkıntı oluşturur.
Şehir gezilerimizde bir beklentimiz yok, tatlı bir sohbet, güler yüz...
O belde için malûmat...
Birkaç fotoğraf...
Temin edilirse kitap!...
Ötesi laf û güzâf!.
Seyyahat edenin ruhen bedeninin olduğu yere sığmadığını söylemek doğru mu?
Bir de bu yönden bakalım.
Birçok meclis vardır ki konuşmaların içinde geçen bir tek cümle seyyahın hayatına şekil verecek kudrettedir.
O meclisler peşinde ve o sözü işitme derdinde midir, seyyah?
Seyyah, yarasını kendisi sarar, aşını kendisi pişirir, yolunu kendi gider, derdinin ne olduğunu bilir, dermanının peşindedir, doğrusu.
***
Kâğıda nakşederiz yüreğimizi kusulan ah kaleme mürekkep olur ahmak ne bilsin
Sitem kârı değil yiğidin sitemkâr olanı bırak kendi yolunda zatını bitirsin
Devrân gamsız dost dediğin haşîn edeb terbiyeden uzak düşeli çok asırdır
Yarasını kendisi sarmalı derdini kendi bilmeli insan ki çektiği acılar bir dinsin
***
Seyyah olup âlemi gezenlerin dost bulamaması, günün akşam olması ne mana taşır?
Durup düşünmek gerek.
Düşünmek elzem.
Seyyah bilir ki fikretmeyenlerin düştüğü noktayı.
O, belde belde dolaşırken meclislerde gıdasını alır, her beldenin sûretlerini hafızasına nakş eder, bunu defterine yazar idi.
Üç ay sürecek bir yolculuğa şimdi iki-üç saatte gidiliyorsa seyyah olan ne görür ve ne yazar?
Sıkıntı çekmeyen, yolculuk etmeyen, ekmeğini arkadaşıyla bölüşmeyen, hüzne ortak olmayan ne bilsin, gideceği yeri?
Gideceği yere kadar, görülenler ve yaşayanlardır, seyyahı mutlu kılan, sızan gönül yarasına merhem olan.
Yoksa İstanbul'a gitmek iki saati bulmaz.
En geç üç saatte istenilen noktada oluruz, kalan sürede araçla.
Kimseler bizi at ve deve sırtında seyyah olmaya zorlamasın, zamanın kolaylıkları ayrı ve farklı.
Eğer, bu kanaate varmışsa okur, yazıyı tekrar okuya, şiirleri tekrar anlaya.
Eskiden Hacc yolculuğuna yaya çıkanlar, anlatacak o kadar söze sahip idi ki...
Şimdi, üç saatlik med-cezir hali, git-gel!..
Kimse, ağzına aldığı bir lokma ekmeği çiğnemeden yutamazken çok söz söylemeye.
Ahvâl û şeraid budur, ve's-Selam!..