Eğitimci Halil Manuş'un şiir kitabı. Bir eğitimci olması hesabıyla ona bir yazı yazmayı bir görev addediyorum.
Şair, oğlunun, hayatın güzelliklerinden nemalanması için bir baba olarak oğluna hitap ederken aslında tüm çocuklara yüreğinden geleni kağıda dökerek paylaşmaktadır. Ayrıca Şeyh Edebali'nin, Mevlana'nın sesini, soluğunu her mısrasında yansıtması, onun çocukların geleceğinden karanlık düşler görmesini istememesinden olsa gerek.
Onun için ben de öncelikle 'Ey oğul sabretmesini bil' derken 'çok konuşma, boş konuşma, kem konuşma' sözleri ile başlıyorum. Yaşamın düsturu bu! Zaten kitabın başında Mevlana'nın yedi öğüdü ile başlaması düşünce dünyasında insan kendini yüzergezer buluyor. Kibrin, kıskançlığın, başıboşluğun, saygısızlığın, egoizmin, hor görümün dağlar gibi yükseldiği bir ortamda, bu karşı bir şekilde canı pahasına tepkisini koyacak olanlar mutlaka çıkacaktır. Yazıyla olur, şiirle olur. İşte Eğitimci Halil Manuş 'Söz Ver Oğul' diyerek tepkisini, düşünceleriyle öğütlerini bir bilge edasıyla mısralara dökmektedir.
Kitabın takdim kısmını sanırım okul hocasından birisine yazdırmış. Son yıllarda kendi okul hocalarına, hemşerilerine ve ünlü birilerine önsöz, sunuş ve takdim yazdırmak bir moda... Oysa şiir kendi kendinin önsözü, kendi kendinin sunuşudur. Çünkü okuyucuya birilerinin yazdığı değil, şairin yazdıkları önemlidir. Şairlerin görüşleri benim için daha önemlidir. Bu takdim biraz desek de fazla siyasi içerik taşıdığını söyleyenler olacaktır.
Şiir okunduğu her yaprağını çevirirken büyük haz aldığımız gibi, biri okuyunca dinlemekte ayrı bir haz katar insanın yüreğine… Bu halk şiirinin kafiyeli yapısından ileri gelmektedir. Halk şiiri denince adlandırılmadan olmaz. Şiirlerin arasında koşma, türkü, koçaklama, güzelleme, semai türlerini görebilirsiniz.
'Söz Ver Oğul' kitabından başka beş şiir kitabı ve üç deneme kitabı yayınlanmış. Diğer kitaplarını göremedim. Onun için şiiri ve denemelerinden habersizim. Bizi şiirleri ile buluşturan Eğitimci Halil Manuş. Anadolu'nun bozkırından göçüp Urfa'da yaşamayı uygun bulmuş. Şiirlerini okuduğunda kendinizi halk şiirinin deryasında bulursunuz. Kimi sözler Yunus'u çağrıştırırken, bir başka şiirde Karacaoğlan'ın sesini duyarsınız. Yalnız onlar mı ki; Sümani'yi, Dadaloğlu'nu, Daimi'yi Aşık Veysel'i ve daha kimleri anımsarsınız.
Her mısraında muhatap alıp söylediği her evladın nasiplenmesi gereken mısralara sığdırılmış öğütlerdir. Her dörtlük sonrası soluksuz kalırsınız. Soluklanarak okumak insanı mısraların tadına vardırıyor. Çünkü her mısra bıkmadan, usanmadan sizin yüreğinizden kopup evladınıza söylediğiniz öğütlerdir. Hayatın yorgunlunu, çilesini, kederini kahır ve öfkesine karşı kızgınlığını değil öğretileri ile çocuklarını yaşam içinde uyarmadan edemiyor.
Dünya malına kıymet vermesek de, adaletli olmayı, hak ve özgürlükleri savunmayı kendimize görev edinsek de, insanların kusurlarını yüzüne vurmayı kabullenmesek de, incitmemek, hor görmemek, güzel hasletlerle bezenen şairlerin şiarından olsa da eleştiril bazı tespitleri paylaşmakta fayda umuyorum.
Ben şairin siyasi yönüne bakmam. Ama kendi ırkını üstün tutmasından huylanırım. Onun barışçıl davranışlarına, kendinden başka farklı fikirleri, ve farklı halklara saygı duymasıyla değerlendiririm. Şiirlerindeki imgeler, gönlümüze hitap eden sese, müziğe, mısralarda ki ahenge bakarım. Büyük bir emek, zihnin kaleme hükmünü şekillendiren bu dizeler öyle kolay kolay bir araya getirilmediğini bilirim. Günümüz de şair emeği önemsenmediği gerçeğini yaşayanlardanım.
Siyasi duruş ve tutumuna gelince; 'Türkün Türk'ten başka dostu yoktur' diyerek kendini dünya ile diyaloga kapattığı gibi ülkede birlik ve beraberlik içinde yaşadığı halkları görmezden gelmektedir. Oysa bu ülkede yaşayan halklar değimlidir ki Çanakkale'de birlikte şehit oldular. Bu halklar değil mi ki Serhat boyunda bedenlerini sur yaptılar. Yine bu halklar değil mi ki ülkenin kurulmasında sınırları kanları ile çizdiler.
Sayfa 33 ten bir beyit. 'Allah fırka fırka yarattım der/ Resul Kureyş kabilesindenim der' bu şiir devam ediyor ve bu şiirden bir beyit daha; Türk milleti, İslam ümmetindenim /Türklük ruhumdur İslam bedenim' sözlerin anlamını bilmesine rağmen kendinden başka kimseyi dost kabul etmemesi sanırım yaşadığı toprak üzerinde insanları görmemesidir.
Şiirlerin içeriğinde halk arasında yaygın söylenen deyim ve atasözlerine fazlasıyla yer vermesi ilk bakışta fazlalık gibi görülse de şiir içinde içerdiği anlam itibariyle bu söylemlerin yeniden anlam kazanmasına neden olmaktadır. Ben 43. sayfada ki şiirden birkaç örnek vereyim. 'iki el bir baş içinde, işten artmaz dişten artar, kuru laf karın doyurmaz', yedi dörtlüklü bir şiirde dokuz tane atasözü mevcut. Ata sözlerini unuttuğumuz bu zamanda hatırlatılmasında fayda vardır.
Ayrıca bazı atasözlerinin her kelimesi ile dörtlükler oluşturmuş. Örneğin 'çürük tahta çivi tutmaz' sözünde ki dört kelimeye ayrı ayrı dörtlük yazmış. Yine 'düşmez, kalkmaz bir Allah' sözünü de aynı minval her kelimesini ayrı ayrı şiirleştirmiş. Bu da şiire ayrı bir güzellik ayrı bir estetik kattığına katılıyorum.
Yazın dünyanızı ve şiir sevdanızı kutluyorum.