16 yaşında bir kız çocuğu Semah Mübarek… Lise öğrencisiydi. Filistinliydi. İşgalci Siyonistlerin oluşturduğu Doğu Kudüs'teki el Za'im kontrol noktasından geçerek okulundan evine dönecekti. Dönemedi…
******
Siyonist teröristler ateş açtı, yaraladı onu. Olaya şahitlik eden Filistinliler ambulansa haber verdiler. Terörist işgal güçleri, sağlık görevlilerinin Semah'a müdahale etmesine izin vermedi. Kan kaybından ölmesini beklediler.
******
Semah Mübarek… Bilmem kaç milyar Müslüman'ın yaşadığı şu dünyada, tükürükle boğulacak sayıda işgalci Siyonist'in işgali altındaki yurdunda, katledilen yüzbinlerce çocuktan biri oldu. Ailesi ve akrabalarının gözyaşları eşliğinde dün toprağa verildi. Avrupa'da yaşasa, adı Semah yerine 'Cristina' olsa bütün dünya ardından yas tutardı.
******
Bugün sizlere ümmetin susturulan çığlıkları hakkında birkaç kelam etmek istiyorum. 'Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır' sözü Hadis olarak bilinse de bununla ilgili güçlü veya zayıf bir kaynak yoktur. Hadis olmasa da bu söz kelam-ı kibar olarak anılır, yani erdemi yansıtan güçlü ve Rahmani bir sözdür.
******
Meşhur atasözlerimizden biridir, 'Bana dokunmayan yılan bin yaşasın' Günümüzde anlamı itibariyle yanlış algılanıyor olsa da bu söz aslında çöküşe, ziyana, zarara doğru gitmekte olan bir olayın, bir kişinin, bir durumun öncesini anlatır. Olumsuzluk karşısında zamanında alınmayan önlemi, haksızlık karşısında gösterilmeyen tavrı özlü bir şekilde özetler, uyarır.
******
Bazı kaynaklar ise bu sözün 'Yahudilerin' kültüründe yeri olduğunu, o vesileyle de bizim dilimize yansıdığını açıklamaya çalışır. İlk açıklama inancımıza ve gönlümüze hitap ediyor. Yazımızın konusuna yani hepimizin kulaklarını tıkadığı 'Ben ne yapabilirim, hangi birine yetelim' diyerek vicdanlarımızın susturduğu kanayan yaralardan bazılarına yeniden değinmek istiyorum.
******
Hepimizin şöyle ya da böyle bir şekilde haberdar olduğu Doğu Türkistan, Filistin, Arakan, Suriye ve Afrika'da akan kan durmuyor. Zulüm artarak devam ediyor. Buna Avrupa'yı da eklemek mümkün. Savaştan kaçarak Avrupa'ya geçmek isteyen insanların, çırılçıplak soyularak denizlerde boğulmaya terk edildiğine şahitlik ediyoruz. Avrupa'nın genlerinde olan ve hızla yükselen ırkçılığın neticesi olarak Camiler de hedef alınmaya başladı.
******
Müslümanlar olarak acıya alışmış, vahşeti de rutin bir olay olarak görmeye başlamışız. Nefsimiz ve düşmanlarımız öyle engeller koymuş ki önümüze, kendi dünya bataklığımıza kafamızı gömmüşüz. Batı, kendi pisliklerine bizi o kadar ortak etmiş ki, Yemen'de açlıktan ölen Muhammed'i doyurma telaşına düşmüyoruz.
******
Arakan'da, Afrika'da, coğrafyamızdan uzak Venezualla'da insanlar bizim gücümüzle umut bulurken, bizler 'Tek dişi kalmış canavar' a hayranlıkla bakıyoruz. Sözün özü biz, 'biz' olmaktan çıkarak benlikler içinde kayboluyoruz.
******
Hepimizin kendini sorgulaması ne yapabilirim ki sorusunun cevabı basit aslında. Kendimizi, geçmişimizi, tarihimizi, İslam'ı irdelemek ve olabildiğimiz en iyisi olmaya çalışmak, Allah'ın emrettiği 'Mümin kul' olmak. İşte o zaman zalimin korktuğu, mazlumun kapılarda beklediği bir Millet olabiliriz. Ne diyor Arif Nihat Asya:
******
Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın...
******
Yürü, hala ne diye kendinle savaştasın?
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!