'Su Türküsü' her ne kadar bir şiir kitabı ismi ise de şiirini türkü misali mısralara dökülmüş Selahattin Utku Hoca'nın sesidir. Hoca diyorum, çünkü o bir öğretmen ve sonradan müfettiş (denetmen) olarak emekli olmuş. Dolaysıyla denetmende olsa o bir eğitimci, ve öğretmendir. Onu sevgisini yücelten, sevilmesine neden olan şiir gerçeğinin mantalitesidir.
Selahattin Hoca'yı ilk 'Kurşun Rengi Günler' kitabı ile tanıdım. O kitabın yaygınlaşması sonucu, önemli bir okuyucu kitlesine ulaştığına inanıyorum. Bu ikinci şiir kitabı olan 'Su Türküsü' alışılmışın dışında olmasa da yepyeni ufuklar açıyor önümüzde.
Kalemini sevdim. Şiir işçiliği bal arası hamaratlığında… Biz söylemesek de o yazmış. 'Şiir bir tutkudur' diye. O yetmez 'şiirle hayatın güzel' olduğuna yürekten inanan bir şair. Şiire inanan birisi en güzelini yazmak için uğraş vereceği şüphesizdir.
'Su Türküsü' postadan aldığım günden beri elimde düşmüyor. Sağ olsun, imzalayıp bana gönderme erdeminde bulunması beni mutlu etti. Ofisime gelen her şair dosta birkaç mısra okumadan edemiyorum. Öteden beri söylenen bir deyim gibi 'benim de başucumda.'
Övgüye layık şiir yeteneğini takdir etmemek mümkün değil. Bu zaman şiir dosyalarının rağbet görmediği, kitapçıların raflarında şiir kitaplarının eskidiği bir zamanda, Selahattin Hoca uzun soluklu zamanı içine sindirerek döktürmüş mısralarını.
Selahattin Utku Hocayı tanımam, benden üç yaş büyük. Yollarımız kesişmese de meslektaşız. Birbirimizi hiç görmedik. Telefondaki samimiyet onun hocalığı gibi şairliğini de yüreğimle pekiştirdi. Urfa-Siverek doğumlu 1984 yılından beri şiire kendini adamış. Olgun yaşıyla aklı başında mısralarla başlamış ve hala şiir serüvenini sürdürmektedir.
Şiir onda bir istenç, güçlü bir coşku şiir onda bir sevda olmuş.
Düşüncelerine, doğduğu topraklara ahde vefa anlamında anmadan edemiyor mısralarında. 'Siverek Kalesinden' inerken 'yiğitlerin kavgasını' anlatmadan geçmez. Lezgo'nun parkı, Esmer Çayı'na olan hasretini seslendirmeden edemiyor. Sanırım uzun zamandır Siverek'e uğramamış. Yoksa Siverek'in Hacı Hıdır Gölü, Şeytan Küçesi, Eyvanat Bahçesi'ni yazmadan edemezdi. Siverek bu ya! Bir tarih abidesi, şiirleştirilmeli…
Sayfaları çevirdikçe kendini tanıma ve tanıtma vaktini seriyor gözler önünü dize dize… 'Şehir sisli acılar içinde' herkes kendi diliyle kimliğiyle kendini tarafsız anlatımlarla yürüyordu Karacadağ'a, mevsimler dört döner güz olsa da ardı arkası kesilmez baharın müjdecisidir, tüm mevsimler.
Tekrar başa dönüp okuyorum, kitaba isim olmuş 'Su türküsü' şiiri yaralıyor içimi… Yürek hoplatan imgelerden oluşan mısralar. Anlaşılması zor kavramları somut hale getirerek tatlandırsa da ister istemez bazen bir girdapta buluyor insan kendini. 'Su/ serin mavi gözlerindir/ sanki bir Fırat' deyip başlıyor. Derken seni bir 'dağ rüzgarına' tutuyor, 'dalga dalga / keman telinde çığlıklar' duyar gibiyim, bir şeyler hançereme takılıyor.
'Her mısra/Tufan olurdu /coğrafyam üşürdü' demesi yangın yerine dönen gönüllere bir su serpiyor, türkü, türkü… Şiirleri açık, yalın ve anlaşılır olduğu kadar meteforlar saf tutuyor mısralarında. Yüreğini şiirin tadıyla, mısraları sevgi, hasret, acılarla yoğurduğu kadar aynı zamanda politik sevdasını seslendirmeden edemiyor.
'Ah su yüzlü yar' demesi hasretin içinizde düğüm düğüm olmasına yeter sanırım. Hangi şiire başlasam içinden çıkılmıyor. Anlatmakla olmuyor okumak lazım. Ancak şu mısraı yazmadan edemem. 'Yüreğin / güneşle ayın öpüştüğü bir yerdir.' Gel de çık işin içinden. İnsan ruhunun soylu duyguları buna denir ancak…
Hayatın akışı içinde bir kenara çekilmek yerine kalemiyle yüreğindekini mısralarla buluşturarak, tüm duyarlılığıyla duygularını seslendirmesi, hislerindeki esinin derin kaynağından geldiği gerçeğini görmemek mümkün mü?
Şiire el attığı gün ne istediğin bilen, hedefine koyduğu azim ve sebatla sözlerinin peşinden sesini yükselterek gitmektedir. Bu kadar şairin bolluğu içinde ilk sıralarda bulunmak bir ayrıcalıktır. O da çok iyi biliyor ki şiir yazmaya ömür yetmiyor. Neticede 'ay söner/ nilüferler çürür/ iri bir acıya gömülür dünya' ama şiirler susmaz, okunun her mısra tüm içtenliği ile kanını kaynatır, özgün seslenişiyle ile can bulur yaşam…
Şiirde ses, şiirde ahenk ararken yalnız kafiyeli şiirde değil; serbest şiirde de en güzel şekliyle 'Su Türküsü' sayfaları arasında bulabilirsiniz. Bu başlı başına bir yetenek, bu şiire verilen değer, bu düşüncenin iz düşümüdür. Bu doğduğumuz coğrafyanın sesidir.
Şiir diline kattığı toplumsal realite yanında, kendi gerçeğini eylemlere dönüştürerek değerlerini sahiplenmektedir. Coğrafyada düşüncelerinin yankı bulması, gerçeği paylaşarak yazılı eyleme dönüşmesini katkısıdır her mısra... Bilen bilir, her şiir bir eylem, her kitap aykırı bir isyandır.