Çoğunlukla görmediğimiz şehirleri merak eder, dururuz. Hayalleri süsleyen şehirlerarasında İstanbul vardı.

Okuduğumuz kitaplar arasında birçok Avrupa ülkesinin şehirleri yok değildi. Bu şehirlerden Paris, başta gelirdi.

Benelux, Hollanda- Belçika ve Lüksemburg üçlüsünden oluşuyordu.

Zaman elverince hastalık sebebiyle İstanbul'a vardık. Birkaç gidiş sonrası sempozyum sebep oldu. Kitap basımlarını bir Feshane Etkinliği takip etti. Sonrası Süleymaniye El Yazmaları Kütüphanesi'nde bir davet...

Birkaç yıl uzak düştüm, hayallerimizi süsleyen şehirden.

İstanbul'u tam gezdik mi, dolaştık mı?

Bir ay kalmadıkça, şehri tanımayacağıma eminim... Günde bir ilçesine uğrasam gün boyu otuzu aşkın ilçesi tamamlanmaz, bilirim.

Belçika'ya gittiğimizde görünen her tarafın adeta heykel istilasına uğradığıydı. Hollanda böyleydi, Fransa aynısı, Almanya farksızdı.

Birinci ve İkinci Savaşı'n izlerini unutturmama adına mızraklanan insanlar, eli kılıçlılar, ayakaltında başlar...

Bize öğretilen bu insanların nedenî- şehirli olduğuydu.

Paris'in Zelize Caddesi'nin sonundaki takın dört bir yanı bu türdendi.

Fransa'da büfeden İngilizce su istemen cevapsız kalırdı. Alman'ı hem Fransız'ı hem Ingiliz'i sevmez. İngiliz ikisinden nefret eder.

Kitaplarda Fransa görmüş kişiler, öve öve Paris'i bitirmezdi. Hele Mezarlıkta yatan ünlü şairlerle yazarlar...

Ünlü müzelerindeki eserler, Victor Hugo'nun romanındaki katedral,..

Gezdik, dolaştık, gördük, yaşadık.

Birkaç kare çekmeyi ihmal etmedik, dolaştığımız yerlerden.

Okuduklarımız değiştikçe kauçuk için elleri babalarınca kestirilen çocuklarla poz veren Efendilerin fotoğraflarını gördük.

Gemilere istif edilip Amerika'ya köle olarak gönderilen Kunta Kinteleri tanıdık.

Cezayir olmak üzere öldürülen milyonlarca insandan haberdar olduk.

Kestikleri kafalarla poz verenler, posta pulu bastıranlar olmamış değil.

Kakao üretip yok pahasına satanların ömürlerinde çikolata tatmadıklarını öğrendik.

Kakaonun üretilmediği ülkelerin çikolata devleri haline nasıl geldiğini okuduk.

Sofralarındaki balıkların Afrika'dan geldiğini bildik.

Muzların da geliş yeri Afrika idi.

Siyah tenlilerin topraklarını istila etmekle kalmayıp, onları birbirine düşürerek, istendiğinde barıştıranların aynı zamanda dövüştürdüklerini anladık.

Halen katliamlarına devam edenlerin medeniyet mensubu olduklarını iddia edenlerin sığındıkları yalanlara inananların varlıklarını bilmekteyiz...

Siz, küçük bir çocuğu topraklarından kopartıp alarak bir çit içine bırakarak, görmek isteyenlerden para alacaksınız...

İnsan olduğunuzu ifade edeceksiniz...

Bu tarih, iman ettiğiniz BM kuruluşundan sonra 1958' de olacak.

Dahası ne diyelim?

Fotoğraf her şeyi özetliyor.

İnsan olduklarını söyleyenlerin başka topraklarda neden isimleri geçiyor?

Ortadoğu'yu cehenneme çevirenlerin amacı ne?

Fotoğrafla sonlandıralım, bu yazıyı...

Ötesi bildiğiniz gibi, bildiğimiz gibi.