Envanterin Önsöz'ünde ' Diyarbakır, tarihi boyunca Güneydoğu Anadolu'nun fikir, sanat, kültür ve bilim merkezi olmuştur. Geçmişi M.Ö. 7500 yılına uzanan, kimler tarafından ve ne zaman kurulduğu bilinmeyen, ancak tarihin her devrinde büyük medeniyetlerin kültürel ve ekonomik faaliyetlerinin merkezi olarak bilinen Diyarbakır, insanların göçebelikten yerleşik hayata geçtikleri ve kent uygarlığının ilk temellerinin atıldığı 'Neolotik dönem'den başlayarak Hurri, Mitanni, Asur, Urartu, Roma-Bizans, Emevi, Abbasi, Mervanoğulları, Selçuklu, Artuklu, Karakoyunlu ve son olarak Osmanlı medeniyetlerinin izlerini taşımaktadır. Başlıbaşına bir tarih hazinesi olan 5 km. uzunluğundaki surlardan başka kent içinde ve çevresinde bulunan tüm tarihi ve kültürel yapıtlarda 26 medeniyetin izlerini tüm görkemiyle günümüzde de görmek mümkündür. ' Açıklamasından sonra 'Her yönüyle kültür turizmi açısından çok büyük bir potansiyele sahip ilimizde, 2000'li yıllara yaklaşırken, uzunluğu bakımından Çin Seddi'nden sonra dünyada ikinci, burçlarının büyüklüğü ve yüksekliği bakımından ise dünyada birinci olan ünlü surlarımızın iç ve dış turizme açılmasının ilimiz turizmine ve ekonomisine çok önemli katkılar sağlayacağına inanıyorum.' Temennisi, dönemin Mülkî Amirince belirtilmiştir.

Önsöz'de şehre egemen olan kimi önemli beylikler belirtilirken Pers-Sasanî Egemenliği belirtilmemiştir. Diyarbakır Kale surları 5 km. olarak ifade edilmiştir. Çin Seddi ile Diyarbakır Kalesi Surlar dolayısıyla karşılaştırılmıştır. Bu Önsöz, genelde olduğu gibi, yayıncı tarafından hazırlanmıştır. Sunuş'ta İl Turizm Müdürü imzasını taşıyan benzer metinde de şehrin 26 medeniyete beşik olmuşluğu belirtilir.

Evanter 11. Ve 12. sayfasından hemen hemen tüm gezi rehberlerine geçen şu ifadeler, dikkat çekicidir: İl, av hayvanlarıaçısından oldukça zengindir. Yaban domuzu, ayı, kurt, çakal, tilki, benekli pars, sansar, dağ keçisi, tavşan, sincap başlıcalarıdır. Kuş türleri arasında kartal, şahin, akbaba, atmaca, beyaz kartal, leylek, kırlangıç, karga, sakasağan, baykuş, çavuşkuşu, sığırcık, karatavuk, yaban ördeği, bıldırcın, güvercin, turna, çulluk, sarıasma, arıkuşu ve ağaçkakan sayılabilir.'

Envanterin 28. Sayfasında daha önce diğer rehberlerde belirttiğimiz ifadede geçen Keçi Burcu'nun 1223 Yılında Mervanoğulları tarafından onarıldığı, Nur Burcu'nun 1286 yılında Selçuklu Hükümdarı Melikşah tarafından yaptırıldığı belirtilir.

Kiliseler'in ele alındığı 26. Sayfa ve devamında Meryem Ana Kilisesi anlatılırken, bildik ve tanıdık cümle göze çarpar: Şehrimizin en güzel Süryani Kadim Yakubi Mezhebi Kilisesi'dir. Metin devamında diğer rehberlere geçen Mar Thoma Kilisesi hakkında '1639 Yılında Diyarbakır'ın islam orduları tarafından ele geçirilmesinden sonra camiye çevrilen kilisenin yerinde Ulu Cami bulunmaktadır.' Şeklinde hem tarih bakımından yanlış hem yapı-anlam bakımından çelişkili ifade, tek cümlede toplanmıştır.

Aynı sayfada Kırklar Kilisesi'nin 5. Yüzyıldan kalma kalıntıları olarak duvardan ve mahzenden bahsedilir. Saint Teodoros Kilisesi'nin Fatih Paşa Cami bitişiğinde bugün yok olup gittiği belirtilir. Saint Teodoros Kilisesi'nin üzerinde Fatih Paşa Camisinin yapıldığını ısrarla belirtenler vardır, bu gün. Bu tezi Orhan Cezmi Tuncer, bir fotoğraf yayınlayarak çürütmüştür. Bahsi geçen kilise, Fatih Paşa Cami bitişiğinde değil, oldukça aşağı kısmındadır.

Diyarbakır Kent Rehberi'ne kaynaklık eden bu envanter'den, Hani Ulu Cami için ifade edilen 'Kesin olarak olarak tarihi bilinmemekle beraber bir Selçuklu eseri olup, 15. Yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.' Açıklaması, bildirimizde özellikle belirttiğimiz kimi yanlışlıklara dikkat için önemlidir.

Bu ifade Turizm Envanteri'nde Hani Ulu Cami için yer alırken, Diyarbakır Kent Rehberi'nde Çüngüş için kullanılır.

Halk Giysileri'nin yer aldığı 61. Sayfada erkeklerin giyimleri, sonradan diğer rehberlere de geçecektir: Geleneksel erkek giyiminde başa takılan fes üzerine ağabani sarık, puşu sarılır. Başa puşu sarılı külah da takılır. Kışın kürk, hırka, aba giyilir. Ayakabı türleri kalıçfotin, poçikli kundura, yaşlılarda mesttir. Pantolon yerine şalvar veya önü yırtmaçlı entarilir giyilir. Şalvarın üstüne işlik veya kırk düğme( Yelek) giyilir. Bele yazın ağbani, kışın şal kuşak bağlanır.'

Kadınların giyimleri de erkek giyimleri gibi hayal edilmiştir, metin yazarı tarafından: Kadın giyiminde başa giyilen kofi üzerine çeşitli renkte ipek puşular sarılır. Başlıklar yüksek ya da basık olabilirler. Başlığın üstüne gümüş tepelik, yanaklara gümüş zülüf bastırırlar.Saç örgülerinin altına takılan saçbağı, kişniş gerdanlık, hasır bilezik başlıca takılarıdır. Üste fistan, zıbın(entari) giyilir. Bazen üstüste iki-üç fistan giyilir. Bele çeşitli renklerde acem kuşağı sarılır. Fistan üzerine işlemeli hırkalar giyilir.'

Metin yazarı, ' Dokumadan giyime, el işi olan geleneksel giysilerin yerini günümüzde makine dokuma ve hazır giyime bıraktığını ' notunu düşmeden edemez.

A'dan Z'ye Diyarbakır Rehberi'ne aynen alınan Efsaneler, bu envanterin 64-66. Sayfaları arasında yer alır.

Envanter'de Yöre Mutfağı, 74. Sayfada şu şekilde tanıtılır: 'Her meslekte olduğu gibi Diyarbakır'ın kendine özgü mahalli yemekleri vardır.

Kibebumbar: Diyarbakır'ın en ağır yemeklerindendir. İşkembe ve barsaklara et, pirinç, nane, biber ve tuz karşımı ile pişirilen nefis bir yemektir.

Meftune: Bu yemek özellikle düğünlerde çok yenir ve sevilen bir yemektir.

Bunların yanında; içli köfte, çiğ köfte, bulgur pilavı, keşkek, kibukudur, lebeni, tatlılardan ise burma kadayıf ve nuriye tatlısıdır.

Üzümden yapılan pestil ve sucuk, otlu peynir, sumak çokça yenen diğer yiyeceklerdir.'

Envanterde bir şehrin mutfağının ele alındığı bu şekildeki anlatımda sumak'ın yiyecek konumunda düşünülmesi manîdardır. Üzücü olan bu tür açıklamaların önce de belirttiğimiz gibi, rehber kitaplarda yerini almasıdır. Bu ifade Anadolu'nun Kalbi Diyarbakır Gezi Rehberi'nin 99-100. Sayfasında 'Diyarbakır Mutfağı ' başlığı altında kendisine şu şekilde yer bulur:

' Diyarbakır İçli Köftesi Tarihi kadar eskidir. 30'un üzerinde medeniyete ev sahipliği yapan Diyarbakır, köklü geçmişine paralel olarak zengin bir mutfak kültürüne sahiptir. İklim ve doğa koşulların da etkili olduğu yöresel mutfak kültüründe etin özel bir yeri vardır.

Cartlak kebabı olarak da bilinen ciğer kebabı, içli köfte, bulgur pilavı, kaburga, keşkek ve lebeni, burma gibi yemekleri Diyarbakır, Doğu ve Güneydoğu Anadolu mutfağının tipik özelliklerini taşır.

Kadayıf ve Nuriye gibi tatlıları en bilinen lezzetlerden birkaçıdır. Üzümden yapılan pestil, sucuk, otlu ve örgü peynir, sumak Diyarbakır mutfağının başka lezzet zenginliğidir.'

Anadolu'nun Kalbi Diyarbakır'da sumak yiyecekten lezzete dönüşürken, 'Burma' olarak ima edilen kadayıf, yemeğe dönüşmüştür.

Bir yayınevinin seksen bir ili içine alan rehberinde Diyarbakır, 759-762 sayfaları arasında yer alır. Bu bölüm, Azer Bortaçina'nın' Kültürün Gerçek Tanığı Güneydoğu Anadolu' adlı eserindeki Diyarbakır Gezi Notları'ndan özetlenmiştir.

Kitabın ilgili bölümünün ilk sayfasında geçen ifade: Milattan önce 700 yılında kurulan Diyarbakır beşiklik ettiği, Hurriler, Asurlular, Medler, Romalılar, Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler, oğuzlar, Selçuklular ve Osmanlılardan kalma zengin bir tarihi mirasa sahip.'

Şehrin 2700 Yıllık tarihi söz konusu değildir, öncelikle. Sadece bunu belirtmekte fayda vardır. Yazar, 'Çayönü'nü en azından bilmeliydi, yerinde incelemeliydi.' Denebilir. Metnin yer aldığı 762. Sayfada Çayönü için tarihi 9500 Yıl olarak belirtmiştir: 'Sesgetiren Pınarı(Hilar) Köyü'nün karşı tarafındaki Çayönü, günümüzden 9500 yıl önce kurulmuş. '

Yazarın 'Kültürün Gerçek Tanığı' üstbaşlıklı eserinde Diyarbakır'ı anlatırken düştüğü yanılgı ve affedilemez hata, bu rehberde de tekrarlanmaktadır: 'Şimdi otele dönüştürülmüş olmakla beraber Kervansaray, mimarisi ve içyapısı ile görülmesi gereken yerlerden biri. İsterseniz avlusundaki kahveye oturup bir yandan kahvenizi içip bir yandan da o muhteşem yapıyı inceleyebilirsiniz. Aslında Kervansaray'ı gezmeye geldikten sonra buradan biraz daha yürüyüp surların üzerine çıkıp hem Fırat'ı ve önünüze uzanan geniş yaylayı seyredebilir hem de M. Ö. 349 yılında Bizans İmparatoru Costantinus tarafından yenilenen surların üzerinde hoş bir gezinti yapabilirsiniz.'

Yazarının Dicle'yi Fırat Nehri olarak göstermesi bir faciadır. Esfel Bahçeleri'ne 'yayla' demesi, o denli yanlışlıklar yumağını artırmasıdır.

SONUÇ

Bildiriye esas olmak üzere onu aşkın gezi rehberi incelendi. Bu gezi rehberlerinde yer alan hataların ve yanlışlıkların genelde aynı olduğu gösterildi. Şehirler konusunda araştırma yapılmadan, mekanlar gezilip görülmeden, tarih ve coğrafya bilgisine sahip olunmadan, o şehrin ya da şehirlerin yetiştirdiği fikir ve sanat adamlarının hayatları bilinmeden gezi rehberi kaleme alındığı zaman 'Malabadî Köprüsü' Batman'da görülür, Dicle Nehri'ne 'Fırat' denilir, Esfel Bahçeleri 'Yayla' olur, Diyarbakır Surları, 'Diyarbakır Kalesi' yerine kullanılır.

Seksen bir ilimize ait yüzlerce gezi rehberi temin etmiş olmamıza rağmen Diyarbakır örneği üzerinde bunu birçok rehberi inceleyerek sunmamız, tekrar yanlışları göstermemiz, bu alanda yapılacak araştırmalar için 'ön adım' olarak düşünülmüştür.

Resmî kurumlarla kuruluşların hazırladıkları gezi rehberlerinde düşülen hatalar, genelde tüm şehirlerde farklılık arz etmemektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve alt kuruluşu olan İl Kültür ve Turizm Müdürlüklerinin, Valiliklerle Belediyelerin, Kaymakamlıkların birkaç yılda bir kültürden çok beldenin, ilçenin ya da şehrin turistik yönlerini ön plana çıkardıkları çalışmalarda dikkatli hareket etmeleri lazımdır, gereklidir. Özel yayıncıların hazırladıkları gezi rehberlerinde dahi bu hatalarla yanlışlıklar görülüyorsa bunun tedbiri şehir konulu araştırmaları bulunan isimleri iyi belirlemekten geçmektedir.

Bizim 'Şehir Araştırmaları Merkezi ' adıyla sistematik hale getirdiğimiz her ilimize ait kaynak eserlerden oluşan çalışmamız, kurumlaştığı zaman, her ile dair istenilen kaynaklara ya da kaynaklarda ulaşılmak istenen bilgiler, belgeler, fotoğraflar, dergiler, gazeteler bir arada bulundurulacaktır. Onun için her şehirde ismini 'Şehir Araştırmaları Merkezi' olarak verdiğimiz merkezlerin kurulması, günümüzde bir ihtiyaç haline gelmiştir.