Kültür - Sanat

ŞANLIURFA’DA KÖŞKERLİK (Yemenicilik-Ayakkabıcılık) ve Son Yemeni Ustası AHMET HASTAOĞLU

"Şanlıurfa el sanatları arasında yer alan Yemenicilik ve Ayakkabıcılık yüzyıllardan beri devam eden önemli bir sanattır." Kültürel Miras Araştırmacısı, Em.Öğr.Gör. S.Sabri Kürkçüoğlu'nun kaleminden..

Abone Ol

ŞANLIURFA’DA KÖŞKERLİK (Yemenicilik-Ayakkabıcılık) ve Son Yemeni Ustası AHMET HASTAOĞLU

Em. Öğr. Gör. S. Sabri Kürkçüoğlu

Kültürel Miras Araştırmacısı

Şanlıurfa el sanatları arasında yer alan Yemenicilik ve Ayakkabıcılık yüzyıllardan beri devam eden önemli bir sanattır.

Urfa’da Balıklıgölün kuzeyinde bugünkü Endüstri Meslek Lisesi’nin karşılığı olan “Mekteb-i Sanayi”de 1927 yılında “Kundurahane” adıyla bir eğitim bölümü bulunmaktaydı. Bu eğitim kurumu günümüzde Vali Fuat Caddesi (Büyük Yol) üzerindeki Büyük Ermeni Kilisesi’nin (Selahattin Eyyübi Camii) asma katındaydı. Bazı atölyeler de Cumhuriyet Mektebi’nin eski binasının alt katındaydı. Daha sonra bu meslek okulu yeni binasına taşınmıştır.

Köşger kelimesi Farsça “keşfger” kelimesinden türemiş olup ayakkabıcı anlamındadır. Ancak, köşkerlik ve kunduracılık her ne kadar birbirine yakın meslekler ise de ikisi arasında ince neccarlık ve kaba neccarlık örneğinde olduğu gibi farklılıklar vardır. Urfa’da köşkerler yemeni (postal), çarık, gelin botu “kalıç potin”, bir çeşit bot olan “fede” türünde ince işçilik istemeyen ayakkabılar üretmekteydiler.

URFA’DA YEMENİ ve AYAKKABI ÇARŞILARI

Yemenici esnafı sanatını, geçmiş yıllarda Atar Pazarı’nın doğusunda, kuzey-güney yönünde uzayan Eskici Pazarı’nda sürdürmekteydiler. Çeşitli modellerde erkek ayakkabısı ve çeşitli modellerde, ince işçilik isteyen kadın ayakkabıları (zenne) diken kunduracılar ise Çadırcı Pazarı’nın kuzeyinde günümüzde terziler tarafından kullanılmakta olan “Kavafhane” çarşısında bulunmaktaydı.

Köşgerler ve kunduracılar ayrıca Haşimiye Meydanı yanındaki Eski Mevlevihane ile Danakovan Hamamı arasında, Kasap Pazarı’nın kuzey kapısının devamında ayrı bir kapalı çarşı olan ikinci “Kavafhane”de çalışmaktaydılar.

Mevlevihane’ye bitişik Kavafhane çarşısındaki esnaf 1950’li yılların ortalarında çarşılarının yıkılmasıyla bugünkü Yıldız Meydanı ile Haşimiye Meydanı arasındaki Kunduracı Pazarı’na taşınmıştır. 1970’li yıllarda fabrika ürünü hazır ayakkabıların üretilmesi ile bu çarşıdaki dükkânların çoğu kapanmış olup günümüzde çeşitli amaçlarla kullanılmaktadır.

URFA YEMENİSİ

Yemeni, Şanlıurfa geleneksel el sanatlarının en güzel örneklerindendir.

“Urfa Yemenisi” Antep ve Maraş yemenilerinden farklıdır. Antep yemenisinin pençesi (tarak kısmı) geniş olur. Bu nedenle iki ayağa da giyilir. Urfa yemenisi daha zarif ve incedir. Sağ ve sol ayak için ayrı dikilir. Urfa yemenisinde kadın ve erkek için aynı model dikilir.

Yemenicilikte ayak ölçüsü alınmaz. Kişilerin ayak ölçülerine göre değil, seri olarak yapılır. Büyüklükleri 30 numaradan 45 numaraya kadar değişir. Kadın yemenileri 35’ten 39’a kadardır. Kundura ile yemeni arasında bir numara fark vardır. Yemeni bir numara daha büyüktür.

Yemeniler küçükten büyüğe doğru sırayla şöyledir: Bir mıhlı, iki mıhlı, dört mıhlı, orta ayak, zegerdan, lorta, rüzgâr, çavuk hava rüzgâr olmak üzere 8 boydur.

Küçük yemeni ile büyük yemeni arasında ağırlık farkı vardır. Ağırlık küçük boydan büyüğe doğru artmaktadır. Çocuk yemenilerinin gönü ince, kadın yemenilerinin gönü orta kalınlıkta, erkeklerinki ise kalın olur. Yemeni yüzlerindeki deri kalınlığı değişmez. Urfa’da en çok satılan yemeni boyu “rüzgâr”dır. Ondan sonra, “orta ayak” ve “zegerdan” satılır. Orta ayak yemenileri daha çok köylü kadınlar giyerdi. “Çavuk hava rüzgâr” nadiren satılırdı.

YEMENİ YAPILIŞI

Yüzü (saya) deriden yapılan, tabanı köseleden dikilen topuksuz erkek ayakkabısına “yemeni” denilmektedir. Yemeni’nin Urfa’daki diğer adı “Postal”dır. Bu ayakkabı çeşidinin ilk kez Yemen’de “Yemen-i Ekber” adında bir usta tarafından icat edildiği için bu adla anıldığı söylenilmektedir. Bu ayakkabı çeşidi sonraları Halep’e, oradan Antakya, Adana, Gaziantep, Maraş ve Urfa’ya kadar yayılmıştır.

Urfa’daki Roma ve Bizans dönemine ait yerel üsluplu mozaiklerde resmedilmiş insan figürlerinin ayaklarında da yemeni görülmektedir. Bu mozaikler yemeni sanatının Urfa’da çok eskilere dayandığını göstermektedir.

Topuksuz olan yemeniler toprakta ve tarlada yürümeye elverişli olduğu için köylüler tarafından yaygın olarak kullanılmıştır.

Yemeninin tabanındaki gön, manda veya sığır derisinden, yüzü (saya) keçi derisinden, astarı koyun derisinden, iç tabanı sığır veya keçi derisinden, kenarı (sızı) oğlak derisinden yapılmaktadır. Yemeninin tüm dikişleri elle yapılmaktadır. Önce tabanın yapılacağı “gön” yumuşasın diye “Tağar” denilen içi su dolu teneke kaba atılır. Gön yumuşayana kadar birkaç gün tağar’da bekletilir. Yumuşayan gön, dut, ceviz veya çınar ağacından yapılmış tezgâhın üzerine alınır.

Tezgâhın başında karşılıklı duran iki kişi tabanı düz, bel kısmı avuçla kavranacak biçimde olan bronzdan yapılmış “muşta” denilen aletlerle döverek düzleştirirler. Sonra gön taban olacak biçimde düzgünce kesilir. Sonra saya (yüz) ve yüzün içine gelecek olan astar kesilir. Yüz ve astar “çiriş” ile birbirine yapıştırılır. Çiriş, Maraş tarafında yetişen bir ağaçtan elde edilmektedir. Çiriş elde edilen ağaç yeşilken kesilerek kurutulur, değirmende öğütülerek toz haline getirilir. Bu çiriş tozu bir kap içerisinde azar azar su alınarak parmakla karıştırılır ve hamur kıvamına getirilerek yapıştırıcı çiriş elde edilir.

Çiriş, deriyi sertleştirmeyip yumuşak tuttuğu için sentetik yapıştırıcılardan daha iyidir. Yemeni yüzünün arkasına gelen parçaya ökçe denir. Astarlanmış yüz ve ökçe birbirine dikilerek tek parça haline geldikten sonra, içine ağaç kalıp yerleştirilir. Kösele taban, kalıbın alt kısmına yapıştırılır. Taban kuruduktan sonra kalıp çıkarılır. Yapışmış olan taban ve yüz birbirine dikilerek sağlamlaştırılır.

Dikişte bal mumu ile mumlanmış pamuk ipliği kullanılır. Mumlanmış ip sağlam olup, ayrıca dikişte kolaylık sağlar. Dikiş bir biz ve iki iğne ile yapılır. Bizle iğnenin geçeceği delik açılır. Mumlu ipin takılı olduğu birinci iğne içeriden, diğeri dışarıdan geçirilerek çekilir. Bu defa birinci iğne dışarıdan, ikinci iğne içeriden geçirilerek dikişe devam edilir. Yemeninin büyüklüğüne göre tabanın çevresinde 50-100 arası dikiş olabilir. Dikiş bittikten sonra iç tabana deri astar kesilerek yapıştırılır. Böylece yemeni tamamlanmış olur. (Kaynak: Ahmet Hastaoğlu)

Yemenicilikte Kullanılan Malzemeler:

Debbağlık mesleği Urfa’da gelişmiş olduğu için yemeninin yüzü, astarı, gönü Urfa’da yapılırdı. 1980’den önce Urfa’da yapılan ve en iyi tür bir boya ile boyanan deriye “Urfa yüzü” denilir ve bu deri komşu illere de gönderilirdi.

Yemeni Renkleri:

Hemedanı: Dağlarda yosun tutmuş kayalardan alınan yosunlardan boyanmış açık kırmızı renkli deri. Köylü, “Kırmızı olsun, bir lira fazla olsun” diyerek daha ziyade bu rengi tercih ederdi. En çok bu renk kullanılırdı.

Annebi: Annep denilen, iğdeye benzer bir çeşit meyvenin vişne kırmızısına benzeyen renk. Annebi renkle boyanmış deri.

Fındığı: Kahverengi ile sarı arası, kirli sarımsı renkle boyanmış deri.

Kahverengi ve Siyah: Bu renklerle boyanan deri.

URFA’NIN SON YEMENİ USTASI HACI AHMET HASTAOĞLU

Şanlıurfa’nın yaşayan en eski yemenici ustası Ahmet Hastaoğlu idi. Pınarbaşı Mahallesi (meşarkiye mahallesi) Çarhoğlu Çamii karşısındaki sokakta 1927 yılında dünyaya geldi. Ahmet Usta 2 erkek, 3 kız çocuk sahibidir. Oğlu Kadir Alperen (Hastaoğlu) İlahiyat Fakültesinde öğretim elemanıdır. Diğer oğlu Osman ise babasının mesleğine yüz yıllık dükkanda devam etmektedir.

Ahmet Usta’nın Babası Kadir Efendi debbağlık (gön ve deri işi) yapıyormuş, kendisi de on yaşından itibaren babasının yanında çalışmış. Yemeni (postal) yapımını babasından öğrenmiş. Kendisi 15 yaşında iken babasını kaybetmiş. Ahmet Usta Hacıkamil Hanı’nın doğusunda yer alan Eskici Pazarı’nda 2 metrekarelik babasının dükkanında 90 yıl yemenicilik mesleğini sürdürdü.

“Yemenicilik çok eski bir sanat. Bu çarşıya 5 yaşında gelmişim. Bizim yetiştiğimiz zaman bu sanatla 200 usta ilgileniyordu. Hepsi yemeni üzerineydi. Kundura hiç yoktu. Ustalardan biri “saya”sını keser, biri “saya”sını diker, biri taban dikişini dikerdi. Şimdi bütün bunları ben tek elden yapıyorum.” Diyerek, bu meslekteki süreci bizlere 20 yıl önce kısaca ifade etmişti.

11 Ağustos 2024 tarihinde 97 yaşında Şanlıurfa’daki evinde vefat etti. Allah rahmet eylesin mekânı cennet olsun

KAYNAKÇA: A. Cihat Kürkçüoğlu-S. Sabri Kürkçüoğlu; Şanlıurfa Hanları-Çarşıları ve El Sanatları, Şanlıurfa Belediyesi yayınları, Ankara, 2011, s: 102-104.