Şanlıurfa Kalesi Kazı Başkanı Prof. Dr. Gülriz Kozbe gazetemizden İshak Polat'a Şanlıurfa Kalesinde yapılan çalışmalarla ilgili açıklamalarda bulundu.

"Türkiye arkeolojisine katkıda bulunuyorum"

Arkeoloji alanında 40 yıldır çalıştığını ifade eden Prof.Dr. Kozbe, "Son 4 yıldır Şanlıurfa Kalesi Kazı Başkanlığı görevini yürütüyorum; ama arkeolojik hayatım eskidir. Yaklaşık 40 yıldır Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaptığım çalışmalar var. 2012 yılında Ege Üniversitesi'nden emekli olduktan sonra Batman Üniversitesi'nde çalışmaya başladım. 2014 yılından beri Batman'da çalışmaktayım. Birçok ilde, Mardin, Diyarbakır, Mardin, Batman, Van ve Şırnak illerinde kazı ve araştırmalarım var. Aynı zamanda müze ve kültür envanteri çalışmalarım var. Türkiye arkeolojisine katkıda bulunmaya çalışıyorum." şeklinde konuştu.

"Şanlıurfa Kalesi'nde 4 yıldır çalışmalarımız sürüyor"

Şanlıurfa Kalesi'nde ilk sistemli ve uzun soluklu kazı çalışmalarının 2020 yılında başladığına dikkat çeken Prof.Dr. Kozbe, "Kazı çalışmaları, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünün izniyle ve destekleriyle oluyor. Şanlıurfa Kalesi'nin Cumhurbaşkanlığı kararlı kazı statüsüne alınması için müracaatımızı yaptık. Başvurumuz kabul edildi. Kazı çalışmalarımız, 2020 yılından beri Cumhurbaşkanlığı kararlı kazı çalışması şeklinde devam etmektedir. Batman Üniversitesinde Öğretim Üyesi olduğum için Batman Üniversitesi ve Bakanlığın ortak projesi olarak 4 yıldır her kazı sezonu ortalama 5 ay olmak üzere gerçekleştirilmektedir. " ifadelerini kullandı.

"Kazı çalışmaları bizimle birlikte başladı"

Kale'de sistemli bir kazı çalışması yürüttüklerini vurgulayan Prof.Dr. Kozbe, "Her yıl bütçelerin çıkmasına bağlı olarak Mayıs-Haziran aylarında çalışmaya başlıyoruz, Aralık ayına kadar kazı süreci devam ediyor. Kale'de daha önce bir arkeolojik kazı yapılmadığı için (Kurtarma kazıları ve restorasyon çalışmaları hariç) Kale'nin tarihi ile ilgili elimizde bir veri yok. Kazı çalışmaları ilk bizimle birlikte başladığı için bu hem avantaj,  hem de dezavantaj. Kale'nin tarihini, ilk kimin tarafından kurulduğunu, hangi medeniyetlerin kullanmış olduğunu tespit etmek amacıyla sistemli kazı çalışmaları yapıyoruz." diye konuştu.

 "Kazı çalışmalarının birçok ayağı var"

Kale'de yapılan çalışmalara vurgu yapan Prof.Dr. Kozbe, "Kazı çalışmalarının yanında hem restorasyon, hem çevre düzenlemesi, hem de son 2 yıldır hız kazanan yerel yönetimlerle birlikte yaptığımız Kale'nin tekrar ziyarete açılmasına dair çalışmalarımız var. Yaptığımız çalışmaların birçok ayağı var. Kazı çalışmaları, uzman arkadaşlarımız ve işçilerimizle devam ediyor. Kazılarda çıkan mimari kalıntıların ziyaretçiler tarafından daha iyi anlaşılması için restorasyon çalışmalarını da bir taraftan yürütmeyi hedefliyoruz. 2018 yılında yaşanan elim kazadan dolayı Kale ziyarete kapatılmıştı. Bakanlık, valilik ve büyükşehir belediyesinin desteğiyle çevre düzenlememizi, yürüyüş yollarını, fotoğraf platformunu ve bir kale de ne kadar alınabilirse tüm güvenlik tedbirlerini hazırlayarak Kale'yi ziyarete açmayı planlıyoruz." dedi.

"Edessa Krallığının izleri var"

Kale'de yapılan kazılar çalışmasında ortaya çıkan buluntulara değinen Prof.Dr. Kozbe,

"4 yıldır Kale'de yaptığımız çalışmalar doğrultusunda en erken buluntu; Urfa kentinin simgesi olan iki anıt sütunun da ait olduğu anıtsal bir yapıdır. O mekânın şimdilik Kale'nin en erken buluntusu (MÖ 2. YY) olduğu anlaşılıyor. Sütunların üzerinde bir yazıt var. O yazıtla birlikte arkeolojik malzemeyi, mimariyi de bir arada tanımladığımızda bu bölgede Osroene (Edessa) Krallığı olarak adlandırdığımız bölgenin ilk yerel krallığına ait olan bir mekân olduğunu söyleyebiliriz. Edessa Krallığı M.Ö. 130'larda kuruluyor, M.S. 240 yılına kadar devam ediyor. Edessa Krallığı; Abgarid Hanedanlığının kurduğu bir krallık olarak karşımıza çıkıyor. " şeklinde konuştu. 

"1516 yılında Mercidabık Savaşı ile bölgede Osmanlı dönemi başlıyor"

Bölgede hüküm süren devletlere dikkat çeken Prof.Dr. Kozbe, "Bölgede yoğun Roma hâkimiyeti var. Roma, 395'de Batı ve Doğu Roma olmak üzere ikiye ayrılıyor. Urfa, Doğu Roma hâkimiyetinde kalıyor. Sonra Doğu Roma'nın Sasanilerle ara ara kesişmeleri var. Sonra 639 yılında Hz.Ömer döneminde İslam ordularının bölgeyi İslamlaştırmasından sonra bölgede İslamiyet dönemi başlıyor. Daha sonra Emeviler, Abbasiler, Mervaniler, Selçuklular, Artuklular, Zengiler, Memlüklüler, Karakoyunlular, Akkoyunlular bölgede hâkimiyet sürüyor. 1516 yılında Mercidabık Savaşı ile bölgede Osmanlı hâkimiyetini görüyoruz. Daha sonra Urfa'da Cumhuriyet Dönemi başlıyor." ifadelerini kullandı.

"Kale'de kazı yapmak kolay değil"

Prof.Dr. Kozbe, "En erken M.Ö 2. yüzyıla giden buluntular var. Muhakkak daha öncesi var. Kazılar, yukarıdan başlayarak aşağı doğru yapılıyor. Bazı alanlarda 2,5 - 3 metre aşağı indik. Bazı alanlarda 3 metreyi de geçtik. Önemli olan bundan sonra yapacağımız kazılar. Kale'de kazı yapmak kolay değil. İstediğiniz kadar işçiniz olsun,  anıtsal bir 600-700 kg. ağırlığında bir taş mimarisiyle karşılaştığınızda zorlanıyoruz. Şanlıurfa Büyükşehir tarafından kiralanan örümcek vinç ile çalıştığımızda işimiz çok hafifliyor." diye konuştu.

"Asıl mimari 5-6 metre daha aşağıda"

Prof.Dr. Kozbe, "Kazı çalışmaları sonucunda anladık ki üst toprak kültürel anlamda bakir toprak değil. İndiğimiz seviyenin en az 5-6 metre altında asıl mimarının olduğunu düşünüyoruz. Daha çok işimiz var, belki yıllarca kazıların devam etmesi gerektiğini anlıyoruz. Üsteki yerleşim uzun yıllar devam etmiş. Yaptığımız istişareler sonucunda en son 19. Yüzyılın sonunda, 20. Yüzyılın başında Cumhuriyet ilk kurulduğunda Kale'deki yaşamın terk edildiğini biliyoruz. Daha sonraları hayvan otlatma gibi bireysel kullanımın devam ettiğini söyleyebiliriz. Buradaki yaşam bu kadar geç döneme kadar devam ettiğinde modern yerleşim kültür toprağını karıştırıyor. Bu durum arkeologların işini biraz zorlaştırıyor. Bu karışık toprak sonrası daha steril kültürel toprakla karşılaştığımızda sonuçlarımız daha net olacaktır." dedi.

"Memlüklere ait anıtsal yapıyı ortaya çıkardık"

Urfa Kalesi'nde Memlüklere ait izlerin görüldüğünü ifade eden Prof.Dr. Kozbe, "Urfa Kalesi'nde en erkeni Edessa Krallığının yanı sıra 13. ve 14. Yüzyıla ait Memlük izlerini görüyoruz. Mısır'dan gelen bir uygarlık olan Memlükler bu topraklarda hüküm sürmüş. Bunu o döneme ait çanak, çömlek, ocak ve mimarisiyle anlıyoruz. Kale'nin orta kısmında kalan anıtsal bir mekânımız var. Onun bir Memlük idari yapısı olduğuna dair verilerimiz var.. Bu anıtsal yapıyı açığa çıkarıyoruz.


Mimari, temiz bir halde Memlüklere ait olarak çıkmaz. Bu yapının duvarlarını kullanıp Cumhuriyet döneminde taşlarından devşirme geç dönem mekânları yaptıkları için olay biraz karışık. Kazıda 4 yıllık yeni bir kazı, çok eski değil. Değerlendirmek için biraz yol almamız lazım. Tarihlendirilen 50 adet metal paramız (sikke) var. Kale'deki mevcut yazıtları da değerlendirdiğimizde kimlerin burada yaşadığını tespit etmemiz zor olmayacaktır. Uzman arkadaşlarla kazı sezonunda gerekli çalışmaları yaparak bunları her yönüyle gün yüzüne çıkaracağız. Kale, sadece arkeolojik bir kazı olarak kalmamalı, turizme de kazandırılması amaçlarımızdan biridir. Viranşehir Kalesi, Siverek Kalesi, Bozova Kalesi'nde Memlük mimarisinin izlerini görüyoruz." şeklinde konuştu. 

"Kaleler, her zaman turizmin unsuru olmuş mekânlardır"

Şehirlerdeki kalelerin önemine vurgu yapan Prof.Dr. Kozbe, "Anadolu'daki birçok ilde kaleler vardır. Bu kalelerin ön plana çıktığını hepimiz biliyoruz. Van Diyarbakır, Gaziantep Kalesi bölgemizde görmüş olduğumuz, her zaman turizmin unsuru olmuş mekânlardır. Kalelerin görseli fazladır ne kadar kazı yapılması şart da olsa hiçbir zaman bir höyük gibi değildir. Höyük bir kapalı kutudur; altında ne olduğunu bilmediğimiz alanlardır. Kalenin ne kadar üstü örtülürse örtülsün sütunlarıyla, sur duvarlarıyla, içindeki mimarisi ile bazı büyük kaleler, mahallesi ile çarşısı ile görünürdür. Bizim bu kazdığımız alan kalenin iç kalesidir. Urfa şehrinin etrafındaki sur duvarları düşünüldüğünde kale çok büyük bir alanı kaplıyor. Biz sadece şu anda iç kalede çalışıyoruz." ifadelerini kullandı.

 "Kale'de tüm güvenlik tedbirleri alındı"

Prof.Dr. Kozbe, "Kale kazılmadan önce sadece ören yeri olarak ziyarete açıldığı dönemde bakanlığımızın yapmış olduğu bir istatistik var. Bu istatistiği göre; 2016 yılındaki ziyaretçi sayımız, Urfa'daki başka ören yerleriyle karşılaştırdığımız zaman kale ziyaretçi sayısı bunların 3-4 katidir; dolayısıyla ziyaretçinin tercih ettiği bir alandır. Merkezde olması, ulaşım rahatlığı ziyaretçi sayısını artırmıştır. Yine Balıklıgöl'ün olması, medyatik olması da bir avantajdır. Bu kazları yaparak gerekli restorasyonları da yapmaya çalışıyoruz. Kazı çalışmaları tam olarak bitmeden Kale'yi açmayı planladık çünkü kazılar uzun yıllar devam edebilir. Ama her şey eskisi gibi olmuyor. Mevzuat ve uygulamalar çok değişti. Kazının başladığı günden beri kalenin ziyarete açılması için uğraşıyoruz. Bir yandan kazı varken bir yandan ziyaretçi kabul etmek son dönemde kabul edilen bir durum değil. Güvenlik tedbirleri almamız istendi. Güvenlik tedbirlerini maksimum seviyede tamamladık. İlgili kurumların talep ettiği bütün şeyleri yerine getirmeye çalıştık.

Yerel yönetimlerin, Büyükşehir Belediyesinin verdiği destekle bütün hazırlıkları tamamlamıştık. Ama 2023 yılı bizim için hem büyük bir depremin olması hem sel felaketi ister istemez Kalenin açılışını otomatik olarak erteledi. Birde tabi pandemi süreci yaşandı. Gerçi pandemi dönemi bizim hazırlık dönemine denk geldiği için o süreci hazırlıklarımızı tamamlayarak geçirdik. Sonuç olarak 4. yılın içerisine girdik." ifadelerini kullandı.

"Kale'nin açılması bahara kalacak"

Prof.Dr. Kozbe, "Kale'yi Sayın Valimiz Hasan Şıldak Beyin talimatlarıyla 15 Kasım 2023 tarihinde ziyaretçilere açalım kararı verildi ama bu tarihe yetişmeyecek gibi çünkü Balıklıgöl tarafında Kuzey Sur üzerinde depremden kaynaklı bir takım çatlaklar var. Bakanlığımız onlara yapılacak müdahaleler sonrası açılmasını uygun gördü. Onları da uygulayıp ondan sonra bahara açılması gerçekleşebilir.  Ziyaretçileri riske atmamak adına böyle bir adım atıldı. Sonuçta önümüzdeki süreçte Kale bir şekilde ziyaretçilere açılır; fakat Allah korusun bir kaza hepimizi üzer. Eklenti noktalarında ayrışmalar var. Onların tedbirini almak zorundayız. Sadece Kale ziyaretçileri adına değil, bir kaza olursa olay Balıklıgöl'e kadar iner. Bunu da kimse istemez. Dolayısıyla gerekli tedbirleri alıp restorasyona başlayacağız. Bakalım artık ne kadar sürerse. Çünkü iskele kurulacak, çalışmalar yapılacak." şeklinde konuştu.

"Kale için köprü projesi oluşturduk"

Prof.Dr. Kozbe, "Bizim planladığımız köprü de onlardan biridir. Balıklıgöl seviyesinden Kale'ye çıkılan 400 basamaktan oluşan bir merdiven var. Ziyaretçilerin o merdivenlerden kurtulmasını istiyoruz. Çünkü çocuklu olan, yaşlı olan, engelli olan ziyaretçiler var. Birde karşıda batı kesiminde Belediyemizin otoparkı var. Onu da kullanabilecek şekilde ziyaretçiler Kale'ye geçebilsen diye bir köprü projesi oluşturduk.  Yine bu hususta Büyükşehir Belediyesinden destek aldık. Projeninim hazırlanmasında KUDEP bize bayağı bir destek verdi. Projeyi hazırladık kurula gönderdik. Bir takım eksikliklerinden dolayı projeyi revize etmemizi istediler. Profile hiçbir zarar vermeden gerekli çalışmaları yapacağız. Bizim yine yaşlı, engelli ziyaretçilerin Kale'yi ziyaret edebilmeleri için alternatif bir yol olsun diye arayışlarımız devam ediyor. Projeyi tekrar revize ederek kurula sunacağız. İzin çıkarsa, uygun görülürse onu inşaat faslına sokacağız." diye konuştu.

Batı Burcunda durum nedir?

Prof.Dr. Kozbe, "Batı burcunda iklimsel olarak ibir erozyon söz konusu. Ona yerinde sağlamlaştırma şeklinde ufak çaplı bir restorasyon uygulaması yapabildik. Kısmen koruduk ama elden geçirilmesi elzem Sadece yerinde koruma yetmez. Tüm bu çalışmaları bitirip belki açılışı 11 Nisan Urfa’nın Kurtuluşuna yetiştiririz." ifadelerini kullandı.

"Şanlıurfa Kalesi Urfa’nın önemli bir vazgeçilmezidir"

Şanlıurfa Kalesi'nden gerekli çalışmaların tamamlanmasının ardından Kale'nin bütün ihtişamıyla meydana çıkacağını ifade eden Prof.Dr. Kozbe, "Nekropoller bizim için çok önemli. Yerel Yönetim bu konuya el attı. Nekropoller de Kale'nin bir parçası. Kızılkoyun Nekropolü, Kale eteği nekropolleri, Kaya mezarları, Kale'nin bize söylediği Abgar Krallığı, Edessa Krallığı döneminin ve Roma döneminin mezarlarını içermektedir. Dolayısıyla Kale o nekropoller ile bir bütün. Onların ışıklandırılması, çevresinin temizlenmesi, gün yüzüne çıkartılması aynı şekilde güney hendeğin dibindeki gecekonduların yıkılması bir bütün olarak hem şehre yakışır hem de turizme yakışır. Bu çalışmalar bir bütün olarak hem peyzajı hem de ortaya çıkartılan yapıları ile Şanlıurfa Kale'sine, görüntüsüne, ihtişamına artı bir puan kazandıracaktır. Çünkü birçok kale kırsaldadır ve o kazılara çok önem verilmez. Diyarbakır Kalesi, Antep Kalesi merkezde kalmıştır. Şanlıurfa Kale'sinin Balıklıgöl platosunda olması ayrı bir güzellik katıyor ve Şanlıurfa Kalesi Urfa’nın önemli bir vazgeçilmezidir." dedi.

"Bütün dinler için bu şehrin coğrafik bir ayrıcalığı var"

Prof.Dr. Kozbe, "Şanlıurfa Kalesi'nin arkeolojik olarak Şanlıurfa’da sadece Neolotik dönem arkeolojisinin olmadığını, Şanlıurfa’da bir yerel krallığın izlerini göstermesi açısından da önemli bir arkeolojik eser olduğunun göstergesi olarak da önemli bir anıttır.  Edessa Krallığı'nın önemli bir eseri olarak onu ortaya çıkartmak açısından önemli. Bir diğer önemi de dini açıdan burada tek tanrılı dönem öncesi, paganizm döneminden itibaren gerek Yahudilik, gerek Hristiyanlık gerekse de İslamiyet açısından bu şehrin, bu coğrafyanın bir ayrıcalığı var. Bizim için önemli. Kale'de de Edessa Krallığı döneminde Hristiyanlık adına birçok ilerleme yapılmış. Diğer dinler içinde öyle. Bunlardan anlıyoruz ki bu şehrin bir aorası var.  İnanç adına, ibadet adına, çok tanrılı ve tek tanrılı döneme göre çok ayrıcalığı var. Dolayısıyla o dönemlerin izlerinin Kale'de ortaya çıkartılması kendi dönemine ait bir takım dini izlerin ortaya konması, bizim bu kazıları yapmamız, bu izleri ortaya çıkartmamız ve bunu dünyaya duyurmamız Kale'nin kendi içinde ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır." şeklinde konuştu.

"Bu tip kazıları yerelin sahiplenmesi çok önemli"

Prof.Dr. Kozbe, "Cumhurbaşkanlığı kararlı kazılar Kazı Başkanı Hocanın Üniversitesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığının ortak projesi olarak görülür. Dolayısıyla hem Bakanlığımızın izni ve maddi desteği ile bu kazıları gerçekleştiriyoruz. Bu Türkiye’de değişmeyen kuraldır. Malum bütçeler nedeniyle gün geliyor destek alabiliyoruz gün geliyor alamıyoruz. Daha fazla destek verilsin. Bu tip kazıları yerelin sahiplenmesi çok önemli. Kazan Hoca, Danışman hoca bugün var, 5 yıl var, 10 yıl var. Misyonu bittiği zaman teslim edecek kendi yaşadığı şehre geri dönecek. Önemli olan yerel yönetimin bu eserleri sahiplenerek yerel halka sonra bölgeye sonra Türkiye’ye bu eserleri kazandırmasıdır. Sonuçta her şey Türkiye’nin kültür ve turizmine dönmüyor mu?" dedi.

"Kazılar bir ekip işi"

Prof.Dr. Kozbe, "2020 yılında geldiğim günden beri gerek Valiliğin, gerek Büyükşehir Belediyesinin gerekse de Kale'nin bulunduğu Eyyübiye İlçesi Belediyesinin ( Gerçi sonradan Eyyübiye Belediyesi ile irtibatımız kesildi onun yerini Büyükşehir aldı) çok büyük desteklerini aldık. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğümüzden, Müze Müdürlüğümüzden her zaman gerekli desteği gördük. Açıkçası Urfa’da bunu yaşamadım. Belki bazen bize geri dönüş biraz uzadı, kimi zaman ulaşmakta zorlandık ama sonuçta her zaman destek çıktılar. Tabi bu destekleri ihtiyaçlarımız doğrultusunda ayni olarak gördük.

Biraz evvel bahsettim bir örümcek vincin kiralanması bizim yükümüzü çok hafifletiyor. Bize bir kazı evi sağlanması yükümüzü çok hafifletiyor. Kazılar bir ekip işi ve bu ekip minimum 10 kişi. Bu ekibin konaklaması, iaşesi derken ciddi bütçeler oluşuyor. Yerel buna sahip çıkarsa, bize destek çıkarsa bizde işimizi daha sağlıklı ve randımanlı yapıyoruz. Ben bu konuda kendimi şanslı görüyorum. Valiliğin, Büyükşehir Belediyesinin, Bakanlığın ilimizdeki temsilcisi olan İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünün, Müze Müdürlüğünün hep desteğini aldık. Tabi Sizlerin de çok desteğini gördük. Özellikle sizin desteğiniz hiç yadsınamaz. Çünkü bu çalışmaları haberleştirip vatandaşlara iletmek te çok önemli bir misyon." ifadelerini kullandı.

"Yapılan işin görülmesi, takdir edilmesi, beğenilmesi bizi motive ediyor"

Yapılan çalışmaların beğenilmesinin kendilerini motive ettiğini vurgulayan Prof.Dr. Kozbe,

"Yaptığınız işin ziyaret edilmesi, takdir edilmesi, bir ihtiyacımız var mi diye sorulması elbette bizi ziyadesiyle motive ediyor. Kapımız herkese açık Şehrimizde Rehberler Odasının da çok desteğini gördük sağ olsunlar.  Onlar da çok sahiplendiler, hep istişarelerde bulunduk. Ziyaretimize gelenlerle yaptıklarımızı paylaştık.  Bu insanın doğasında var. Yapılan işin görülmesi, takdir edilmesi, beğenilmesi insani mutlu ediyor." dedi.

"Kale, yurt dışında İngilizce bir bildiri olarak ilk kez verilecek"

Geçtiğimiz ay 43. Uluslararası Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sempozyumuna katıldığını belirten Prof.Dr. Kozbe, "Kongrede 450 tane bildiri vardı. Çok yoğun bir kongreydi ve 43'üncüsü düzenlendi. Türkiye’de enderdir bu kadar uzun süreli bir sempozyumun düzenlenmesi. Ben 20 yıllık profesörüm ve öğrenciliğimden beri bu sempozyuma katılırım. Bu sempozyuma hemen hemen bütün kazı başkanları katılır ve çalışmalarını anlatır. Gelenler, izleyenler yapılan işleri, ne kazdığımızı, ne işler yaptığımızı görürler. Tabi bunun bir yayın aşaması da oluyor. Her sene verdiğimiz bildiriler bir kitap haline getiriyorlar. Yaptığımız çalışmalar sadece orada da yer almıyor; elektronik kitap olarak da internete yükleniyor. Onun dışında bizim akademisyen olarak bu çalışmaları alma sebebimiz bunların akademik verilerini kullanıp uzmanı olduğumuz dala hizmet etmek. Bizim tek kazancımız bu. 2024’te uluslararası bir kongreye giderek yurt dışında Kale kazılarının sonuçlarını bildiri olarak ilk kez vereceğim." dedi.

İshak Polat

Editör: Seda Nur ŞAHİN