Ülkede bu kadar saman meselesi konuşulunca bizim böyle bir olayı kulak ardı etmemiz olmaz sanırım. Böyle bir eğlenceli yazıyı kaçırsam eksiklik olur. Günümüzün sıkıntılarını bir nebze de olsa atmak ve tebessüm etmek adına şu saman meselesini biraz irdeleyelim. Hem nostalji yapalım, hem anıları tazeleyelim.
'Atıma verdiler sarı samanı' adılı türküyle başlayalım. Bu Türkü Urfa yöresinden Mahmut Güzelgöz'den alınmış bir uzun hava... Bu türkünün ilk mısrasının bir versiyonu da Artvin'den. Makam ayrı, müzik ayrı, sözler farklı. Samanın hayatımızda ki önemini anlatmak bakımından fazlasıyla önemli...
Saman denince hepimiz biliyoruz ki hayvan yiyeceğidir. Türk dil kurumu şöyle tarif eder; 'Ekinlerin harmanda dövülüp taneleri ayrıldıktan sonra kalan, hayvanlara yedirilen ufalanmış saplara denir.' Kalburdan geçince saman alta dökülür. Kalburun üstünde kalana kes (iri saman) deriz. Bunu bir zamanlar annelerimiz tandırlıkta yufka ekmeği pişirmek için kullanılırdı. Sesiz sakin bir alev yufka ekmeğin pişmesinde önemliydi. 'Saman alevi gibi parlamak' birden kızıp öfkelenmek ve çabuk sönmek için kullanılan bir deyim. Yufka ekmeği pişirenler saçtaki ekmeğin yanmaması için maharetlerini ortaya koyarlardı.
Saman dedikse, sevdalı gönüller için de bir hatırlatma yapalım. 'İki gönül bir olunca samanlık seyran olur' diyenler maddi olanaksızlıkları hiçleyenlerin mutluluğunun resmidir. Bu sözü söyleyen o engin gönüllü insanlar, yurdumuzun zorlu ekonomik koşullarında geçerliliğini yitireceğini düşünmemişlerdir bile.
Bu sözü söyleyen atalar nereden bilebilirdi ki, yıllar sonra ülkede doğan her bebeğin 100 bilmem kaç dolar borçla doğacağını. Onun için artık samanlık da kalmadı samanlığı seyran edecek gönüller de kalmadı. Çünkü o kanaat fikri bitti… Atasözleri de eski önemini yitirmiş. Bir zamanlar okulda atasözleri ile yarışırdık. Şimdi sorun bakalım kaçınızın çocuğu kaç atasözü biliyor. Saman hayatımızın her alanında sözlerde, türkülerde, yaşamı içinde, deyimlerde kullanılır. 'Samanın altından su yüzdürmek' gizli işler yapmak alevere, dalevere işleri işaret etmek için söylenirdi.
Biz de bu saman meselesini irdelemesek olmaz sanırım. İthal mı ediliyor yoksa ülkede ki saman hayvanlarımıza yetiyor mu? Saman, puşun (buğday sapının) buğday kıpçığının öğütülmüşüdür. Çuvallara doldurulup dökülünce saman, balyalanıp yuvarlanınca kıpçık olur.
Şimdi gelelim bizim Türkiye'deki saman meselesine. Türküler ruhu dinlendiriyor. İstediğiniz kadar dinleyebilirsiniz. Ancak saman olmayınca hayvanların nasıl karnı doysun. Her halde Nasrettin hoca meselesi gibi hayvanları açlıkla talim edecek halimiz yok.
Derler ki bir gün Nasrettin hoca bakmış kış ağır, saman bitmek üzere, demiş nasıl edeyim de bu eşeğimin samansız yaşamasını sağlayalım. Her gün biraz yemini azaltır ve eşeği yemsiz yaşaması için çaba gösterir. Artık bu gün saman vermeyeceğim dediğinde bir de bakmış ki eşek ölmüş. Nasrettin hoca 'vay be tam da samansız yaşatmaya alışmıştı ki öldü.'
Siz siz olan hayvanlarınızı böyle bir denemeyle karşı karşıya bırakmayın. Sonra da çocuklarınızı ekmeksiz büyütmeye çalışırsanız vay halinize… Saman için halkımız günü gününde yüreklerinin gönül süzgecinden damıtarak kışın kara gününü, şiddetini düşünerek 'sakla samanı gelir zamanı' demişler. Biz bu sözün önemini unutmuşuz ki samanı saklamıyoruz. Nasıl olsa işin kolayı var ithal ederiz diye.
Biz tarım ülkesiyiz. Ancak tarım adına bir şey kalmadı. Şu mümbit toprağı olan hele Harran ovasına bakınız. Kaç dönüm buğday, arpa eken var. Hepsi destekleme için, pamuk ekmektedirler. Bir zamanlar altın sarısı başakları ile ünlü Harran şimdilerde kar tarlalara düşmüş gibi beyaz pamuk kozalakları ile dolu… Köylü artık ne inek besliyor ki süt alsın, ne tavuk besliyor ki organik yumurta yesin, her şey marketten…
Saman meselesi ülkenin gündemini oturdu. Herkes ayrı apayrı bir ağızla konuşuyor. Saman ithalatı yok derken bir başkası rakamlarla konuşuyor. Hem de tren vagonların önünde durup saman ithalinin yapıldığının resmini gösteriyor, haberini yapıyor. Halkın arasında bir deyim var. 'Bizi şaşırtanlar şaşırsın' derler. Zaten onlar şaşırmışlar ki bizi de şaşırtmaktadırlar.
Buğday kıpçığı, saman, puş, kes hepsi bir biriyle akraba. Yararsız şeyleri konuşmak, faydalı olmayan gereksiz konuşanlar için 'sapla samanı karıştıranlar' olduğu gibi 'sap yiyip saman ……' deyimi de söylenmiş ki konuşmamıza dikkat etmemiz gerekir.
Bizim ki samanı tutuşturmak, alevi bu kış günü kimseye faydası olmaz.