ALTINCI BÖLÜM
M. Sarmış: Şimdi yeniden başa dönelim. Hafızlığın yanında çok iyi bir mevlithansınız. İkisi beraber mi başladı?
Ö. Nacar: Yok. Mevlit daha sonra başladı. On yaşından itibaren merak saldım.
M. Sarmış: O konuda kimseden ders aldınız mı?
Ö. Nacar: Hayır. Mevlithanları dinleye dinleye öğrendim. Culha Mahmut Hafız vardı. Mahmut Kayar (1921-1995) Kamberiye Mahallesi'nin şeniği. Siz de oralı olduğunuz için bilirsiniz.
M. Sarmış: Adını duymuştum, ama kendisini görüp görmediğimi hatırlamıyorum. Fakat kardeşlerini, akrabalarını bilirim. Çulhacılık Kamberiye'de çok yaygındı. Onun da esas mesleği imiş.
Ö. Nacar: Zaten o yüzden lakabı Culha Hafız olmuş. Hem iyi bir hafızdı, hem sanat musikisini iyi bilirdi. Çok iyi gazel okurdu. İyi de bir mevlithandı. Ben de mevlidi ilk olarak ondan öğrendim. Beni mevlit okuduğu yerlere götürürdü.
M. Sarmış: O da âmâ mı idi?
Ö. Nacar: Tek gözü.
M. Sarmış: Sizdeki sesi ve merakı gördü, yetiştirmek için beraber götürüyor.
Ö. Nacar: Evet, öyle.
M. Sarmış: Peki siz ne zaman kendiniz okumaya başladınız?
Ö. Nacar: 15-16 yaşlarında başladım.
M. Sarmış: Yani artık o yaşlardan itibaren mevlit programlarına davet ediliyorsunuz.
Ö. Nacar: Evet, Şıhe Hafız ile beraber çok okuduk.
M. Sarmış: Ne tür davetler oluyordu?
Ö. Nacar: Düğün, sünnet, taziye… Ramazan aylarında, aziz gecelerde…
M. Sarmış: Onun bir ücret var mıydı?
Ö. Nacar: Vardı.
M. Sarmış: Belli bir ölçüsü var mıydı?
Ö. Nacar: Öyle kat'i bir şey yoktu. Ne uygun görürlerse…
M. Sarmış: Hani bir fikir olsun diye özellikle soruyorum. Mesela siz 60'lı yıllarda okumaya başladınız. Ne kadarlık bir ücret ödenirdi?
Ö. Nacar: 40 lira, 50 lira filan olurdu. 30 da olurdu, 60-70 de olurdu. Abimle aramızda paylaşırdık.
M. Sarmış: Sizin arkadaşlarınızla beraber tuttuğunuz bir yer varmış. Vatandaşların irtibat kurması için bir yer.
Ö. Nacar: Evet. Ulu Cami'den Kara Meydanı'na doğru giderken yol üzerinde Karanlıkkapı denilen bir sokak vardır. Hafız mevlithanlar olarak 1982 senesinde orada bir dükkan kiraladık. "Oda" adını vermiştik. Burada telefonla veya yüz yüze randevularımızı alıyorduk. Vatandaşlar mevlit veya hatim için bize buradaki telefondan ulaşıyorlardı. Hangi aile, hangi hafızı istiyorsa oradan talep ediyordu. Biz de ona göre gidiyorduk.
M. Sarmış: Ücreti mukabilinde tabii.
Ö. Nacar: Öyle ama herhangi bir ticari alış veriş veya esnaf işi değil. Nihayetinde geneli âmâ olan bu hafızların çoğunun başkaca bir kazancı yoktu. Vatandaşlar gönüllülük esasına göre hediye kabilinden bir ücret verirlerdi.
M. Sarmış: Kimler vardı aranızda?
Ö. Nacar: Takriben 20 hafızdık. Ağabeyim Şıhe Hafız (Şıhmüslüm Nacar), Culha Hafız (Mahmut Kayar), Kadir Hafız, Kürt Ömer Hafız (Ömer Altun), Kayınbabam Osman Hafız, Çoban Hafız, Adem Hafız, Mustafa Hafız, Mahmut Hafız, Hüseyin Hafız, Zeki hafız, Çakeri Hafız ve bendeniz odanın müdavimleriydik.
M. Sarmış: Neler yapardınız orada?
Ö. Nacar: Beraber toplanıp hatim okurduk. Evlere Ramazan cüzlerine çoğunlukla buradan giderdik. Ölü yıkandıktan gömülene kadar başında Kur'an-ı Kerim okuma, gömüldükten sonra da o gece sabaha kadar başında Kur'an'ı Kerim okuma, ölünün ilk Cuma'sında salâya kadar okuma gibi hizmetleri görürdük. Ölünün 52. gecesinde yine kabrine gider, dua okur, hatimler bağışlardık. Bunlar için insanlar bizden yardım isterdi. Bütün bu hizmetlerin ayarlanması o odada yapılırdı.
M. Sarmış: Herhalde dostlarınız ve misafirleriniz de gelirdi.
Ö. Nacar: Tabii, tabii. Sırf bizi ziyaret etmek için gelenler de çoktu. Biz âmâlar neşeli insanlarızdır. Bir hadis-i şerif vardır, ben her zaman hatırlarım, hatırlatırım: "Allah Teâlâ buyuruyor ki: "Kulumu, iki gözünü kör etmekle imtihan ettiğim zaman sabrederse, gözlerine karşılık olarak cenneti veririm." Bu müjde bizi memnun eder; halimize üzülmek şöyle dursun, kıvanç duyarız. Bu güzel hâl de insanlara tesir eder, bizimle hoş vakit geçirmek için gelirlerdi. Dara düştüklerinde gelip bizden dua isterlerdi. Velhasıl odamız Urfalı'nın uğrak mekanı olmuştu.
M. Sarmış: Ne kadar sürdü odadaki faaliyetleriniz?
Ö. Nacar: Odada 22 senemiz geçti.