Her Salı canlı olarak ekranlara gelen Urfa’dan Bakış Programında, Gazeteciler Mutlu Güneş ve Mehmet Şansal ile birlikte, Şanlıurfa’nın ulaşım, trafik ve altyapı gündemlerini değerlendiren GAPGündemi Genel Yayın Yönetmeni Veysel Polat; plansız - kontrolsüz çarpık kentleşme ve palyatif projelerle, Urfa’nın 50 yıldır yerinde saydığını dile getirdi.
17 Kişinin hayatını kaybettiği 15 Mart Sel Felaketini de hatırlatan Polat “DSİ, Belediye ve ilgili diğer kurumlar, bu felaketin hangi sebeplerle meydana geldiğini açıklamalı, tekrarını önleyecek tedbirler alınmalıdır” ifadelerine yer verdi.
Şehirleşme Osmanlı döneminden başladı
Urfa’nın tarihi bulgularla kanıtlanmış 12 bin yıllık geçmişine değinerek şehirleşme konusunu ele alan Polat, “Göbeklitepe ve Karahantepe’den bahsediyoruz. 12 bin yıl öncesine tarihlenen Taştepeler’i ortaya çıkarıyoruz. Tarihin Başlangıç Noktası olarak adlandırılan bir şehir; ulaşım, imar, trafik ve şehircilik gibi alanlarda nasıl bu kadar çağdışı kalır anlamak güç. Urfa şehir merkezinde Balıklıgöl tünelinin giriş kapısında Balıklıgöl heykeli bulundu. Dünyanın en eski heykellerinden biri.
İnsanlar ‘Ne alaka’ diye düşünebilir. Demek Neolitik dönemde Balıklıgöl'ü içine alan yerleşkede de insanlar yaşamış. Ulaşımda sorunların kronikleşmesi ; sağlıksız şehirleşmenin bir arızasıdır.
Şehirleşme problemi ülkmezde Osmanlı döneminde "İskan hareketleriyle" başladı. Avrupa’da Sanayi Devrimi oluyor ve büyük sanayi şehirleri ortaya çıkıyor. Bizdeki nüfusun büyük bir bölümü kırsalda, göçebe. Şehirlerin nüfusu çok az… İnsanları, şehirlere yöneltme anlamında İskan kanunu çıkıyor.
Göçebe olan aşiretler, büyük topluluklar, devlet ve kanun zoruyla bulundukları yerde iskân edilmeye çalışılıyor. Urfa’daki Dergezenli Mahallesi ile ilgili Müslüm Akalın Hoca’dan dinlemiştim. Dergezenli isimi bir aşiret yada büyük bir gurub, Urfa’dan geçtikleri sırada iskân kanuna takılıyorlar ve devlet zoruyla bugünkü yere mahalle kurulup, yerleştiriliyorlar.
Yörüklerin meşhur büyük isyanları var. Yörükler, ‘Zalim Osmanlı bizi gök kubbeli çadırlarımızdan mahrum bırakıyor, damı kapalı şehirlere tıkıyor’ diye manilere, türkülere konu olan çok sancılı bir dönem yaşatıyor devlete” diyerek geçmişten örnekler verdi.
Cumhuriyet döneminde Urfa’nın nüfusu 20-30 bin civarında
Şanlıurfa’nın Cumhuriyet dönemindeki durumuna dikkat çeken Polat, “Cumhuriyet döneminde ise şehirlerde, peş peşe yaşadığımız büyük savaşlardan dolayı nüfus azalmış ve çeşitli büyükgöçler olmuş. Şehirlerin kendini bulmaya çalıştığı 30-40 yıllık sakin bir dönem yaşanıyor. O zamanlar Urfa’nın nüfusu 20-30 bin civarında. Türkiye’nin tamamında 1960'lı yıllarda sanayileşmeyle birlikte köylerden şehirlere göç akımı başlıyor.
Sanayileşme ile birlikte insanlar kırsaldan şehre doğru geliyorlar. Şehir bu insanların gelişine henüz hazır değil. Gelen insanlar, boş buldukları yerlere -ki geneli hazine- arazilere kendi evlerini yapıyorlar. Bu şekilde İstanbul - Ankara gibi büyük şehirlerimiz başta olmak üzere bütün illerimizde gecekondu furyası başlıyor. Göçlerle birlikte 1940'larda 20 bin-30 bin nüfusa sahip Urfa'nın nüfusu 80'lerde 100 bine yükseldi. Bugün 1 milyonu rahatlıkla konuşabiliyoruz.
Bundan dolayı plansız, kontrolsuz kaçak yapılaşmalar, çarpık yerleşmeler başladı. Bugün de bu plansız, kaçak yapılaşmayı önleyebilmiş değiliz” ifadelerine yer verdi.
Urfa’da kentsel dönüşümü beceremedik
Şanlıurfa’daki yeni yerleşim alanlarında yaşanan altyapı problemlerini aktaran Polat, “Şehrin neredeyse %70'i gecekondu. Önce yapılaşma, ardından imar düzenlemesi geliyor. İmar açtığımız yerlerde de yeterli alt yapıyı tamlayamışız. Adam, kocaman apartman yapıyor. Planı, projesi ve ruhsatı var. Belediye geliyor ama elektriği, suyu, kanalizasyonu ve yolu yok. Doğalgaz - internet zaten lüks..
Fakıbaba döneminde Belediyenin, İstanbul Teknik Üniversitesi, ODTÜ ve Urfa'da TMMOB'un öncülüğünde geniş bir katılımla hazırlamış olduğu ‘Şanlıurfa Ulaşım Master Planı' isimli önemli bir çalışma vardı. Bu Ulaşım Master Planında 'Urfa'nın ulaşım sorunu nasıl çözülür' diye çok kıymetli tespitler vardı.
Tespitlerin en başında 'Urfa'da nüfusun çok dar bir alana sıkıştırılmasından dolayı aşırı bir yoğunluk var. Bu yoğunluğun azaltılması için uydu kentler yapılmalı ve yeni planlı imar alanları açılmalı’ ifadeleri yer alıyordu. Örneğin sadece Maşuk'ta başlı başına bir Karaköprü yapılabilirdi.
Hemen yanı başımızda bulunan Antep'te tamamı gecekondulardan oluşan Şahinbey ilçesinde; 2004-2008' döneminde gece kondular yıkılarak yeni bir kent yapıldı. Aynı şeyi biz Urfa'da, Bağlarbaşı-Sigorta-Topdağı-Eyyübiye'den başlayabilirdik. Eski sanayii ve Yeşildirek'ten başladık. Yüzümüze bulaştırdık, beceremedik” diyerek özellikle son 20 yıllık süreçte Şanlıurfa’nın gecekondulaşmaya teslim olduğunu vurguladı.
Şanlıurfa'nın trafik akışı Kuzey- Güney yönünde düzenlenmedi
Dönemin Belediyesi tarafından hazırlanan Master planındaki tespitleri hatırlatarak sözlerine devam eden Polat, “Plandaki tespitlerden birinde şöyle deniliyordu: 'Mevcut yollarımızı tam kapasite ile kullanamıyoruz. Üç şeritli yolda bir şerit daimi otopark, bir şeritte indi bindi yapılıyor; ancak üçüncü şeridi kullanılabiliyoruz. Halen öyle değil mi? Otoparkımız yok. O zaman Urfa'nın ortasından TIR’lar, kamyonlar ve otobüsler geçiyordu. O zaman otoban ve çevre yolları açılmamıştı. Planda çevre yolları yapılması öneriliyordu. 20 Yıl geçti, çalışmalar devam ediyor..
Şanlıurfa'nın trafik aksı doğu-batı yönünde, Gaziantep- Mardin güzergâhında düzenlenmişti. Hâlbuki şehrin gelişiminde Kuzey- Güney aksında; Eyyübiye'den Karaköprü'ye doğru yeni ana arterlerin düzenlenmesi isteniyordu” dedi.
Fakıbaba, projelerin Ankara'da masa başında hazırlandığını söylemişti
Yapılmaya başlanan dal-geçlerin yoğunlaşan Urfa trafiğine farklı bir boyut ve hız kattığına dikkat çeken Polat, “Kuzey-Güney aksı öneriliyordu. Biz doğu-batı güzergâhında yapmak zorunda kaldık. Sayın Fakıbaba geçen katılmış olduğu bir programda 'Bu projeler Ankara'da yapılıyor. Biz uyarsak da bizi dinlemiyorlar’ ifadelerini kullandı.
Gecekondulaşma ve plansız bir yerleşim olduğu zaman, problemler kendiliğinden ortaya çıkıyor. Eğitim için okul yeri arıyorsunuz yok, yeşil alan yeri arıyorsunuz yok. Elektrik, su, kanalizasyon problemleri yaşıyorsunuz. Bunları yıkarak yeniden yapmak zorunda kalıyorsunuz” diyerek Şanlıurfa’nın kaynaklarının yıllarca heba edildiğini dile getirdi.
Her 20 yılda bir şehirlerimizi yıkıp yeniden yapmak durumunda kalıyoruz
Ortaokul ve lise yıllarından örnekler veren Polat, “Yenişehir'den geçtiğimiz zaman 2 katlı taş duvarlı evler vardı. Aradan 10 -15 yıl geçtikten sonra o evlerin tamamı yıkıldı ve yerlerine 5 katlı binalar yapıldı. Şu an ise 5 katlı binalar da yıkılarak yerine 12 katlı binalar yapılıyor. Hâlbuki buranın altyapısı 30 yıl önce yapılan altyapı. Sokak aynı sokak. Elektrik, su ve kanalizasyon aynı. Önceden bir ailenin yaşadığı yerde şimdi 15-20 aile yaşıyor. Bazen evin önünde arabayı park edecek yer bulamıyorum. Yolun sağında ve solunda arabalar park ediyor. İki araba karşılıklı olarak yoldan geçemiyor. Uçaksavar Kavşağı kilitleniyor. Köprülü kavşağın altından 3-5 araç geçiyor. Sırrın tarafından Abide'ye giden araçların hepsi kavşağın üzerinde kilitleniyor. Sebebi ise doğu-batı güzergâhında dalgeç yapılmış. Dalgeçler ters yapılmış” diye konuştu.
Eski Urfa kalmadı, şehri bu hale kim getirdi?
Londra’da katıldığı bir haftalık programda şehre dair gözlemlerini paylaşan Gazeteci Veysel Polat, “Orada 1 hafta kaldım. Tur rehberimiz vardı. Bir yere gittiğimiz zaman 'Bu mahalle 1800'lü yıllarda, şu mahalle 1910'lu yılında imara açılmış' diye anons ediyordu. Ben anlamakta zorluk çekiyordum. Türk Büyükelçiliği'ne gittik. Büyükelçimiz bizi orada misafir etti. Büyükelçiliğe baktığınız zaman yan tarafında diğer ülkelerin Büyükelçilikleri var. Hepsi aynı tip 2 katlı yapılardan oluşuyor. Bana çok sıradan ve basit geldi. İstanbul'da 15-20 yıl yaşadım, oradaki Konsoloslukları gördüm. Onların yanında buradaki elçilikler tavuk kümesi gibi. İngiltere'de eski yapılara çivi bile çaktırmıyorlar. Naci abi diyor ya 'Başka Urfa yok'. Aslında Urfa kalmadı. Suriçi'ndeki Harran Kapı, Bey Kapısı, Dördüncü Murat Kapısı ve Samsat Kapısı gitti, surlar yıkıldı. Memleketi kim bu hale getirdi? Şehrin katilleri bunlar. Bir şey yapmadık diyorlar! Peki, şehrin bu hali ne?” diyerek geçmiş dönemdeki idarecilere seslendi.
Eyyübiye’de 100 metrekarelik arsalar satılarak gecekondulaşmanın önünü açıldı
Fakıbaba döneminde izlenen imar politikasını eleştiren Polat, “Belediye Eyyübiye'de 100 metrekarelik arsalar sattı. Bu resmen belediye eliyle gecekondu yaptırmaktır. Bağlarbaşı ve Eyyübiye'de bir mahalle vardı şimdi ilçe oldu. Bu son 20 yıl içerisinde bu oldu. Başını kaçırmış olabiliriz ama bir noktadan sonra planlayalım ve imar alanları açalım. Sayın Fakıbaba döneminde Altınşehir imara açıldı. Büyük parseller halinde müteahhitlere arsa satıldı. Halen Altınşehir'de yol, su, elektrik ve kanalizasyona yok” dedi.
ŞUTİM ve otogarın yeri yanlış yere yapıldı
Fakıbaba döneminde hayata geçirilen projelerdeki yanlış tercihlere dikkat çeken Polat, “Urfa'nın sebzesi, Adana ve Mersin'den geliyor. Batı'dan gelen sebze ve meyveyi şehrin göbeğine getirmeye ne gerek vardı? Sebze hali, Antep yoluna yapılabilirdi. Eski otogar şehir merkezindeydi. Oradan çıkardık çok güzel oldu. Otogar, otoban yanına Karaköprü çıkışına yapılmalıydı. Şehrin gelişimi için de çekim merkezi olurdu. Valilik, Adliye’nin zemini bugün hala su çekiyor” ifadelerine yer verdi.
Nevali Otel, Urfa'nın orta yerine çakılan bir kazıktır
Nasıl yapıldığı başlı başına bir program konusu olan günümüzdeki adıyla Nevali Otel - AVM binası ile ilgili çarpıcı ifadeler kullanan Gazeteci Veysel Polat, “Urfa'nın orta yerine kazık çakılarak şu anki Nevali Otel yapıldı. Şehrin trafiği alt-üst edildi. Bu günahın altından nasıl kalkılır? O dönemki adıyla YİMPAŞ, 2 kilometre uzaklıkta sağda ya da solda yapılamaz mıydı?” diyerek eleştiride bulundu.
ŞANMED, Hastane yapacak başka bir yer bulamadı mı?
Bugün şehir trafiğinin kilitlendiği noktaların başında gelen ŞANMED Hastanesi’nin yer aldığı Yunus Emre Caddesi için de benzer ifadeler kullanan Polat, “ŞANMED Hastanesi yapılırken de aynı hata yapıldı. ŞANMED, hastaneyi taşıyacak başka bir yer bulamadı mi? Bu memlekete illa olumsuz yönleriniz mi yansıyacak. Hayırlı ve güzel işler yapın. Otoparkı ve yeşil alanı olan güzel bir hastane yapın. Sayın Vali, Büyükşehir ve Haliliye Belediye Başkanları! Hiçbir özel hastanenin ve okulun memleketin ortasını otopark gibi kullanmasına izin vermeyin. Ya hastanelerini başka yere taşısınlar ya da hastanelere otopark yapsınlar” ifadelerini kullandı.
Sel Felaketi ile ilgili neden bir rapor hazırlanmadı?
Kış mevsiminin yaklaştığına ve aynı felaketlerin yeniden yaşanabileceğine dikkat çeken Gazeteci Veysel Polat, “Şanlıurfa 15 Mart 2023 tarihinde nadir görülen bir sel felaketiyle karşılaştı. Metrekareye düşen 180-190 kilogram yağış, kısa sürede şehrin içinden geçen 3 derenin aniden taşmasına yol açtı. Bu felakette 17 vatandaşımızı kaybettik. 62 kişi yaralandı ve büyük çapta maddi hasar meydana geldi. Bu insanları şehri yöneten insanlar öldürdü. Yöneticilerimiz, orada ölen insanlarımızın katilleridir. DSİ, Belediye ve ilgili diğer kurumlar, selin hangi sebeplerle meydana geldiğini açıklamadılar” ifadelerine yer verdi.
2000 yıl önce sel tedbiri olarak açılan kanallara bentler yaptık
Urfa’nın kadim tarihini hatırlatarak, Roma döneminde sel felaketlerine karşı yapılan projeleri anlatan Polat, “Urfa için ‘Tarihin Başlangıç Noktası’ diyoruz. 2000 yıl kadar önce İstanbul’daki imparator Urfa'ya geliyor. Balıklıgöl’deki sel baskınını önlemek amacıyla Haleplibahçe’ye giden dere yatağını değiştirip, dağı delerek Karakoyun Deresi'ni yapıyor. Adamlar 2000 yıl önce sel tedbiri olarak yeni kanallar yeni dere yatakları açarken, bizim yöneticilerimiz 2000 yıl sonra Karakoyun Deresi önüne bent yapıyor. Yapılan bu bent 17 insanımızın canına mal oluyor. Orada Hızmalı köprü ve Millet Köprüsü var. Sel felaketinin ardından bari bu köprüleri elden geçirin. Yakında yağışlar başlar. Aynı sel felaketinin yaşanmayacağını kim söyleyebilir?” diyerek uyarılarda bulundu.
Dere yatağının üzerindeki demir yığınları Fakıbaba’nın eseriydi
15 Mart 2023 tarihinde yaşanan sel felaketinde dereyi tıkayan demir eklentilere değinen Gazeteci Veysel Polat, “Dere yatağının üzerindeki demir yığınları Fakıbaba'nın eseriydi. Sel sularının sürüklediği ağaçlar ve araçlar oraya geldi takıldı. Buradaki demirlerin kaldırılması gerekiyor. Göbeklitepe ve Karahantepe’den Arkeoloji Müzesi’ne getirdiğimiz eserler, balçığın altında kaldı. Müzenin temizlenmesi için dünyanın masrafı yapıldı. Müzenin yanındaki otoparkta onlarca araç sel suları altında kalarak zarar gördü. Yine Piazza AVM'deki esnafın zararları… Burada yapılması gereken derenin temizlenmesidir” diye konuştu.