YAHUT UZUN ADAM
Recep Tayyip Erdoğan'ı sevenler ve sevmeyenler gibi bir ayırıma gidersek sanırım, niyetimizi de belirtmiş oluruz. Fakat bu niyet belirtmenin bizi doğrulara götüreceği gibi, yanlışlara da götüreceğini önceden belirtmemiz gerekir.
Bu yüzden adımlarımızı atarken, kalbimizin ve duygularımızın sesiyle değil, aklımızın da öngörülerini hesaba katmamız gerekiyor. Çünkü bir kişinin yanında olmak, onun düşüncesinin de yanın da olmaktır; yani doğrularının ve yanlışlarının…
Recep Tayyip Erdoğan, sadece bu ülke için değil, bütün İslam alemi için hatta denebilir ki bütün bir insanlık için bir umut ışığı, uyanışın ve dirilişin sembolü olmuştur adeta. Böyle olduğu için bazı insanlar onun yanında dururken, bazı insanlar (çıkar grupları ve karşıt ideolojiler) da onu karşısında durarak, istemezük pozisyonuna geçmişler adeta.
Bu vesileyle Recep Tayyip Erdoğan'ı istenen duruma getiren sebepler ile istenmeyen duruma getiren sebepler aslında aynı sebepler olduğunu söyleyelim. Hak ve adalet, geri kalmışların kalkınmışlığı ve dünya ölçeğinde söz sahibi olma arzularının savunması, bir medeniyeti temsil etmesi O'nun hem istenmesine hem de istenmemesine sebep olmaktadır.
İslam Medeniyeti'nin uyanışına sebep olduğu/olacağı için istenmiyor.
Çünkü bu ülkenin ve de topyekûn İslam alemini bağımlı hale getiren ve onları yozlaştırarak, parça parça ederek tarihin çöplüğünde yok olup gitmesini isteyenler, bu dinin mensuplarını kendi tarihlerinden, kendi geleneklerinden nefret ettirdiler. Ve kısmen de bunda başarılı oldular. Bu toplum ve bu toplumun temsilcisi olduğu medeniyet dinamikleri, çok üstün insanî değerler çerçevesinde kurulmuştur.
Zamanında en ileri ve en mutlu insanlığı temsil etmiş, birçok konuda başkalarına örnek olmuş veya yol göstermiştir. İslam'ın ulaştığı her yerde barış ve hoşgörü hakim olmuştur. Adalet terazisi sadece Müslümanlar için değil, bu şemsiye altında toplanan herkes için işlemiştir. Ve bu terazi işlediği sürece, başkalarına ekmek çıkmayacağı görülmüş, bu Adalet Terazisi'nin bozulması için de tarihin her döneminde Haçlı zihniyeti hep devrede olmuştur.
İşte bu zihniyet tarafından bozulan bu dengenin, tekrar düzene hakim olması için de tarihin her döneminde bir lider, bir Selahaddin gelmiştir. Teşbihte hata, hatasız de teşbih olmaz, günümüzün Selahaddin'i olarak görebileceğimiz R. T. Erdoğan, bu zihniyete karşı hayallerini süsleyen yeniden diriliş sürecini başlatmış ve bu, birilerini sevindirirken, birilerini de üzmüştür.
İstenmeyen Uzun Adam, bu ülkenin gençliği için elini de bedenini de taşın altına koymaktan çekinmez. Böylesine ve cefakar olan bir insanın arkasında ve yanında elbette duran inanmış bir gençlik de bir halk da olacaktır.
İşte bu durum, birilerini rahatsız ettiği için Uzun Adam'ı baskı altında tutmak amacıyla Türkiye'de ve Avrupa'da bir takım baskı kampanyaları yapılmakta. Bu kampanyaların tek bir amacı var: Uzun Adam'ın bir an önce gitmesini sağlamak. Onun attığı her adım, söylediği her söz, adeta cımbızla alınarak, çarpıtılıyor ve aleyhte kullanılmaya çalışılıyor. Başkanlık için örnek verdiği Hitler Almanya'sının nasıl çarpıtıldığını da bu şekilde gördük.
Ama kimse onun "Biz bin yıldır bu topraklarda yaşamanın bedelini kesintisiz şekilde ödemiş bir milletiz. Bugün oynanan oyunların gerisinde bu coğrafyadaki bin yıllık hesaplaşmanın yattığını çok iyi biliyoruz. Fakat ne yapsalar boş. Özellikle son iki yüz yıldır yaşadığımız tüm acılara, maruz kaldığımız tüm haksızlıklara, kayıplara rağmen işte hala dimdik ayaktayız, evelallah ayakta durmaya devam edeceğiz." şeklindeki birliktelik ve dayanışma dolu kardeşlik mesajını görmez.
Uzun Adam'ın bu vefakar ve cefakar davranışları karşısında kendi niyetlerimizi tekrar sorgulamalı ve bir Müslüman Asaleti sergileyerek O'nun yanlışlarına karşı tavır takınırken doğrularını da bu vakar içinde ortaya koymamız gerekir.
Çünkü bu, O'nun üzerimizdeki hakkıdır. Ve unutmamak gerekir: Hesap Günü, hakların ortaya döküldüğü ve kimsenin kimse üzerinde hakkının kalmadığı gündür.