Yıllar su gibi akıp gidiyor koskoca bir altı yılı onlarsız geride bıraktık.
Nasıl ki bu dünyaya bir geliş varsa elbette bu gelişin bir dönüşü olduğunun bilincindeyiz elhamdülillah. Ama ölümün acı olduğu gerçeğini kimse inkar edemez. Ölümün bizi nerede nasıl yakalayacağı meçhul olsa da, bir gün bizimde kapımızı çalacağını biliyoruz. Yüce rabbim sağımızdan solumuzdan aldığı eşimiz dostumuz, annemiz babamız ve daha da acısı evladımızı alarak bizleri uyarmakta ve ölümün var olduğunu hatırlatmaktadır bizlere.
Bir gün bir adamla Azrail arkadaş olurlar adam Azrail'e bak biz seninle arkadaşız benim canımı almadan önce bana haber ver deyince Azrail razı olur. Adam gayet rahat bir tavır içerisindedir. Çünkü öleceğini kendisine haber vereceğine dair Azrail den söz almıştır. Adam bir gün aniden rahatsızlanır ve Azrail başına dikilir. Canını alacağım deyince Adam şaşırır. Hani biz dosttuk canımı almadan önce bana haber verecektin deyince Azrail haber verdim ama sen oralı olmadın.
Anneni aldım, babanı aldım, arkadaşını aldım, sağ komşundan sol komşundan aldım, kardeşini aldım. Bunlar sana birer haberdi bir gün sıranın sana da geleceğini düşünmen gerekirdi. Ama sen dünyaya kendini öyle kaptırmıştın ki ölümü unuttun, diyerek adamın canını alır. Bizlerinde sağından solundan alıyor elbette bir gün sıra bize de gelecek.
Ama Biz insanoğlu bazen gerçekten ölümü unutup hiç ölmeyecekmişiz gibi kendimizi bu Dünya nın sanal hayatına kaptırıyoruz. Bitmek tükenmek bilmeyen arzu, istek, emellerimize ve hırsımıza yenik düşüyoruz. Sanki ebedi bir hayat yaşayacakmışız gibi planlar yapıyoruz ölümü düşünmeden. Oysa ölüm kaşla göz arasından daha yakın bize. Vakti saati gelince bir anda yok olup gidiyoruz. Geriye sadece bir ceset, tabiri caizse bir et torbası kalıyor geriye.
İki ölüm acısını arka arkaya yaşamıştık önce, cennet ayağının altında olan, gözleri olduğu halde görmeyen. Kulağı olduğu halde duymayan, ağzı olduğu halde konuşmayan, bir melek kadar temiz ve iyi niyetli olan annemi kaybetmiştik. Ellerimin arasından bir kuş gibi uçup gitmişti. O an bedenimden bir parçanın da onunla yok olduğunu hissetmiştim.
"Ana başa taç imiş, her derde ilaç imiş, bir evlat pir olsa da anaya muhtaç imiş" sözünün doğruluğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Gerçekten insan hangi yaşta olursa olsun anne sevgisine ihtiyaç duyuyor. Bir evlatta ne kadar büyük olursa olsun o her zaman annesinin gözünde hep çocuktur ve büyümez Anneme karşı olan son görevimi de, Annemi kendi ellerimle yıkayıp defalarca cennet olan ayaklarının altını öptükten ve kefenledikten sonra tamamlamıştım. O an Dünya'nın boş ve yalan olduğunu bir kez daha anlamıştım.
Dünya malı için adam öldürenler, başkasının hakkını yiyenleri, malını gasp edenleri ve faiz alıp verenlerin halini düşündüm. öyle bir gaflet içindeler ki. Bu dünyadan yedi sekiz metre kefenden başka götüreceğimiz bir şeyimiz olmadığının farkında değiller.
Eve döndüğümde annemin yattığı yatak bile yoktu artık. Bütün eşyaları kaldırılmış, ev taziye için hazırlanmıştı. Annem bir anda yalan olmuştu sanki. Ölümün soğuk yüzü bir kez daha suratımda şaklamıştı. Bizi teselli eden tek şey evlat olarak annemize karşı olan görevlerimizi en iyi şekilde yerine getirmeye çalışmamızdı ve onun bize haklarını helal etmesiydi.
İnşallah cennetin kapıları annem ve Serdar içinde açılır. İkinci acı annemden dokuz gün sonra 19 Haziran da Serdar Güllüoğlu'nu kaybetmek oldu. Onun ölüm haberini alınca bütün çocukluğu, yaramazlıkları, okul yılları, evliliği ve yaşadığı bütün iyi ve kötü günleri bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçmeye başladı.
Herkes Serdar için bir şeyler yazdı çizdi. Ama o yazılanlar bile Serdar'ı anlatmaya yeterli kelimeler değildi. Serdarı çok yakından tanıyan birisi olarak onun gibi yüreğinde insan sevgisi, vatan sevgisi olan ve imanlı biri olarak kendini aşmış birinin kolay yetişeceğini zannetmiyorum. Yüksek mevkilere gelen insanların % 99 u aman kimse bize yaklaşmasın bu mevkiimizin sefasını biz yalnız sürelim bencilliğine düşerler.
Ama Serdar'ın "Yenge ben bu göreve vatana, millete, Urfalılara hizmet için geldim. Benim bu durumumdan Urfalı hemşerilerim yararlasın. Herkese kapımız açık, kimin işi bana düşerse seve, seve yaparım " onun bu sözlerini unutmak mümkün değil. Oylarımızla bir yerlere gelen insanlar bile hizmet aşkıyla yanmazken, Serdarın içinde bir hizmet aşkı vardı.
Kendisine tahsis edilen şoför ve arabayı haramdır diyerek asla kendi özel işlerinde kullanmayan bir insandı. Serdar Güllüoğlu'nu, cebini dolduranlarla kıyaslamadan edemedim. Gelecekte milletvekilliğine bile aday olmayı düşünüyordu İyi ve kötü günlerinde her zaman birlikte olduğumuz sevgili Serdarımızın hastalığında ilk ameliyatında yanı başındaydık. Bu yaşıma kadar böyle imanlı bir insan görmemiştim. Nasıl bir yüreği vardı. Son anlarına kadar hiç şikayet etmedi. Of demedi. Ağzında Allah kelamından başka söz çıkmadı.
"Allahın emaneti hazır istediği zaman alır" diyecek kadar yürekli ve imanlı bir insandı. Böyle söyleyebilen kaç insan tanıdık. Herkesle helalleşen ve kelimeyi şahadet getirerek ruhunu Allaha teslim eden Serdar gibi biri hem ailemize hem de Urfa'ya bir daha zor gelir. Onun ölümüyle hem Urfa, hem da ailemiz gerçekten adam gibi adamını kaybetti. Biz hem iyi bir dost, hem de evladımızı kaybettik.
Ölümünün 6. Yılında onu rahmetle anıyorum. Mekanları cennet olsun. Allah anne - babasına ve eşine sabırlar ihsan etsin. Böyle bir acı yaşamak kolay değil ama Allahtan gelene boynumuz kıldan ince' inna lillahi ve inna ileyhi raciun' Sevgiyle kalın.