Son günlerde toplumumuz da önemli iki sıkıntı fazlasıyla dikkat çekmektedir. Bu kelimelerin kullanması toplumu nasıl gerdiğine tanık olmaktayız. Söylenerek toplumu gerdiği yetmez aynı zamanda eyleme dönüşen bu kelimeler toplumu kutuplaştırdığına da tanık olmaktayız. Bazıları sanki başka işleri yokmuş gibi meşhur olmak, 'işte bak ben bunları söyleyebiliyorum' diye kendi kendilerini gündeme koyuyorlar.
Yaşayan ve ebediyete göç etmiş söz sahibi insanlara, isim yapmış ünlü kahramanlara, tarihte büyük emek vermiş kişilere, ülkenin savunmasında büyük yararlıklar göstermiş kimselere karşı nefret söylemleri ve hakaret etmeyi bir marifet saymaktadırlar… Neden, niçin bu kadar nefret ve hakaret… İnsanların ruhunu saran bu sinsice duygulardan kurtulamayanların tavır ve söylemleri ülke adına ezadır. Ülkenin bunca sorununa karşı, kendilerini sorumlu hmeyenlerin durup dururken saldırmaları onlara ne kazandıracak.
Öfkeden gözleri kararanların dillerinden dökülen zehir zemberek söz söyleyenlere önerimiz, tavsiyemiz itidalli olunuz, toplumu germeyiniz. Toplumun barışı, huzuru arzuladığı bir zamanda kargaşa çıkarmaktan vazgeçiniz. Sizin sevmediğiniz, bir başkası tarafından saygın biridir. Sizin sevdiklerine nasıl hakaret etmeye tahammülünüz yoksa bir başkasının değerlerine saygı duymalısınız… İlacı olmayan kin, nefret ve ardından hakaret gibi hastalıklardan kurtulmanın yolu değer vermek, saygı duymak, erdemli olmaktan geçer.
Senin karşındaki cevap verecek durumda olmadığına göre, tüm yaşananlar ve bu gün sizin kullandığınız birilerine yakıştırdığınız iddia ve tezlerin ne kadar doğru ve gerçek olduğunu düşünmek lazım. İftira etmenin dinde ne kadar günah olduğunu, ayrıca sosyal yaşam için de toplumu ne kadar gerdiği hepimizin malumu…
Sanki başka yazacak bir şeyleri yokmuş gibi birkaç yılda bir, birileri çıkar nefretlerini ve hakaretlerini dökerler. Bunlar tarihi gerçeklerden yüz çevirdikleri gibi kendilerine göre bazı çirkinlikleri sıraladıklarında onların ahrete faydası olacakmış gibi… Toplumun nefretini kazandıkları gibi toplumu germektedirler. Herkesin onlar gibi düşünmesi beklentisi içindedirler. Bunlar gerçekleri araştırma, bulma ve anlamadan yoksundurlar.
Bu insanlar din adına konuştukları için bizde dini söylemlerle bunlara cevap vermek gerekir ki İslam'ın yüceliğinden bunlar faydalansınlar. Yüce Dinimiz, ölen biri hakkında, dini inancı ne olursa olsun, her yerde, her zaman ve herkes için geçerli olan bir ilke belirlemiştir ki; 'Ölen ya hayırla anılacak, ya iyiliği konuşulacak, ya da ebediyen susulacaktır. Allah'a ve Ahirete imanı olanın başka bir söylem ve eylem içinde olması mümkün değildir 'Allah Elçisi, bunun gerekçesini ve doğuracağı sonucu şöyle özetlemiştir:' Sakın ölenlerin ardından ve hakkında kötü şeyler konuşmayınız. Çünkü ölen biri hakkında kötü şeyler konuşmak diriyi rahatsız eder; yaşayanları üzer; ölüye de konuşulan hiçbir şey ulaşmaz !'
Yıllar var ki aramızdan ayrılmış bulunan bu yalan dünyadan tüm yaptıklarından sorumlu olacak olan ve adil bir yargıcın huzurunda hesap verecek olan birilerinin arkasından konuşmamız bize günahtan başka bir şey vermez. Bırakın bir insanın, bir Müslüman'ın ağzına, imanına ve ahlakına hiç mi hiç yakışmayan sözlerle hakaret eden ve dağ gibi nefreti ile saldıranlar suça ve günaha maruz kalacaklardır. Herkes söylediklerinden sorumludur.
'Ölen isterse bir müşrik olsun, ölüler hakkında kötü şeyler konuşmak bir Müslüman'a yakışmaz. Konuşulan ölüye ulaşmaz. Ancak yaşayanları incitir; sevenlerini kırar. Onun için uyarı ve ikaz gerçeğini paylaşmamız gerekir.
Ancak birilerini zorla topluma düşman göstermek onları ne kadar ilgilendirir. Mevlana hazretleri der ki 'kusur etmekte gece gibi ol.' Onlar görmediği bilmedikleri ancak Allah'ın indinde bilinen şeylerle yüreklerini tatmin edenler elbette ki onların bunun hesabını vereceklerdir. Tarihin her döneminde her önder yanlışlıklar kadar güzelliklerle de anılmaktadır. 'Öküzün altında buzağı aramaya gerek yok' sanırım. Her dönem de yaşayanlar kendi gerçeğiyle o döneme kapatmışlardır.
Ülkemizin bulunduğu konum itibariyle toplumsal uzlaşı sunulması gerekirken, hakaret ve nefretle toplumu galeyana getirmeyi bir marifet olarak sunarak bir çatışma haline alkış tutmaktadırlar.
Birlik ve beraberlik ruhu aranan bir ülke de, demokratik açılımlar, barışın oluşumu, birlik ve beraberlik ruhu için uğraş verilmesi gerekirken, baş döndürücü uğraşlarını ülkenin istikrarı için çabalamaları beklenirken gündeme zerre kadar faydası olmayan söylemlerle söz kirliliği yaratılması hepimiz için üzüntü vericidir.