M. Sarmış: Kamberiye'ye ne zaman geldiniz?
A. Rızvanoğlu: Bizim ilk mahallemiz Atatürk Mahallesi… Eskiden Dergezenli Mahallesi derdik. Bir ucu yukarıda hastaneye çıkar, eski Devlet Hastanesine; bir ucu da şehrin içine ana caddeye gelir. Orada hâlâ Tatlı Sokak vardır. Cadde tarafında, eski belediye binasının bitişiğindeki sokak. Sekiz on tane evimiz vardır orada. İlk gelirken oraya geldik. O zaman Kamberiye Mahallesi gelişmemişti.
M. Sarmış: Hazır sırası gelmişken sorayım. Kamberiye Mahallesinin kuruluşuna dair neler biliyorsunuz?
A. Rızvanoğlu: Orayı arz edeyim. Kamber Ağa isminde Doğu'dan gelen büyük bir koyun tüccarı varmış. Her sene 10-15 sürü koyunla Urfa'ya geliyor. 50 sürü 500-550 koyun demektir. Ağa olduğu için aşiretiyle beraber geliyor. Neden geliyorlar? Kendileri Erzurum, Van taraflarındanlar. Kar memleketi, çok soğuk. Urfa'nın iklimi de sıcak. Her sene güzün gelirler, baharlin giderler. Kışı burada geçirirler. Burada iklim uygun. Ucuzluk var. Dağlarında daima ot bulunur. Yaylım olur. Bazen burada da kar yağar, ama az. Demişler, "Madem her sene geliyoruz, birer tane de ahır yaptıralım." Ahır yaptırmışlar. "Haydi, birer tane de ev yaptıralım." demişler. Ev yaptırmışlar. Ha ev, ha ahır, ha dükkân derken, mahalle oluşmaya başlamış. Bir süre sonra tamamen yerleşmişler, bir daha geri dönmemişler. Derken derken büyükleri ölüp öte tarafla bağları kopmuş. Urfalı olmuşlar. Şehirli olmuşlar.
Karakoyun Deresi'nin öteki tarafına Bedendibi denir. Surlardan dolayı. Mahalle isimleri de var ayrıca. Esas şehir orası, yani Sur'un içi. Fakat zamanla memleket şeneldi, kalabalık içeriye sığmaz oldu, taştı. Böylece şehirli nüfus da bu tarafa, yani Kamberiye'ye doğru taşınmaya başladı.
M. Sarmış: O ilk gelenlerin burada konaklamaya başlamaları, yani mahallenin kurulmaya başlaması ne zaman olmuş?
A. Rızvanoğlu: Tarihini tam olarak bilemem. 150 yıldan fazla olmalı. Belki 200 yıla da ulaşmıştır. Çünkü eski evler öyle gösteriyor.
M. Sarmış: Kamber ismini genellikle Aleviler kullanıyor. Bu gelenlerin Alevilikle alakası var mı?
A. Rızvanoğlu: Onu bilmiyoruz.
M. Sarmış: Gelenlerin etnik kökeni hakkında bir şey biliyor musunuz?
A. Rızvanoğlu: Erzurum taraflarında Türk var, Kürt de var, ama Arap yok.
M. Sarmış: O halde ya Türk'tür ya Kürt'tür, diyorsunuz.
A. Rızvanoğlu: Evet.
M. Sarmış: Kamberiye'de Türkler var, Araplar var, Kürtler var. Eskiden Süryaniler de varmış; ama onu biraz sonra soracağım. Başka bir grup daha var. Urfalıların taktığı isimle "Karaçılar. Malum başka yerlerde Çingene deniliyor. Onlar kendilerine Roman diyorlar. Dom da diyenler var. Onlar ne zaman gelmiş?
A. Rızvanoğlu: Bizden evvel üç ev vardı, hatırlarım. Müslüm, Hasan, Cündi… Bunların hepsi ehl-i salattı. Dindar insanlardı. Ben üç dört ayın evlisi idim. Cündi'nin evinde oturdum. Bir rivayete göre bunlar aslen Karaçı değilmişler; asilzade ailelere mensuplarmış. Karaçılar onları çocukken Şam'dan çalmışlar. Buraya getirmişler, büyütmüşler, evlendirmişler, Karaçı etmişler. Sonraları sahipleri burada olduklarını bir şekilde duymuşlar. Şam'dan gelip bunları buldular. Geldiklerini ben gördüm. Çocuktum, hatırlıyorum. Üç tane ihtiyar. Hepsinin aşiret reisleri gibi giyim kuşamları vardı. Büyük hediyeler getirmişler. Halı filan, güzel hediyeler. Oturdular, konuştular. Çocuklarını beraber götürmek istediler. Fakat bunlar dediler ki "Biz burada büyüdük. Evliyiz. Çoluk çocuğumuz var. Hepsi buralı. Buraya alışmışlar. Gelemeyiz." Böylece gitmediler, burada kaldılar. Sonradan gelenlere karışıp gittiler. O sonradan gelenler öyle değil, esas Karaçılar. Bunlardan Hüseyin adında biri var. Ona sormuştum. Demişti ki "Pakistan'ın Karaçi şehrinden gelmişiz. O yüzden bize "Karaçı" diyorlar."
M. Sarmış: Doğrusu da o. Bunların kökleri Hindistan'a, Pakistan'a dayanıyor. Ben Kamberiye'ye geldikleri zamanı soruyorum. Sizden önce üç aile vardı, tamam. Peki, sonrakiler ne zaman geldi?
A. Rızvanoğlu: Şöyle diyeyim. Ben evlenince evimiz dar olduğu için ayrı eve çıkmak zorunda kaldık. Dört ay kadar, Topçu Meydanı'ndaki bir evde oturduk. Arkadaşım Bisikletçi Mehmet Akkuş'un evi. Analarımız bacı olmuş. Dört ay sonra Cündi'nin evi boşalınca tekrar mahalleye taşındık. Babamgile yakın olsun, ben pazara giderken eşim evde tek başına kalmasın diye… Büyük kızım Saide kucağımızda idi; o 1960 doğumlu olduğuna göre mahalleye o yılda gelmiş oluyoruz. Karaçılar da bizden sonra gelmeye başladılar.
M. Sarmış: Yani 1960'larda…
A. Rızvanoğlu: Evet, öyle. 1960'lar, 70'ler… Hâlâ da gelmeye devam ediyorlar.
M. Sarmış: 12-13 yıldan beri de Suriyeliler geliyor.
A. Rızvanoğlu: Evet, evet. Biraz daha çeşitlenmeye başladı.
M. Sarmış: Şimdi biraz daha eskiye gidelim. Dediğinize göre Kamberiye'nin 200 yıl öncesine kadar çıkan bir geçmişi var. Fakat beri tarafta da Hıristiyanlar var. Yani Süryaniler…
A. Rızvanoğlu: Doğru. Oralar eskiden Hıristiyanlarındı. Bizim evimizin de olduğu kuzey tarafları. Biliyorsunuz orada bir kiliseleri var. O kilisenin etrafındaki evlerin hemen hemen hepsi Süryanilere aitti. Benim evim de daha önce Abiş Amber adında Süryani birine aitmiş. Abiş Amber'in adını ve oranın kendisine ait olduğunu büyüklerimizden duyardık. "Abiş Amber'in harabası" derlerdi. Diğer Süryaniler gibi onu da Suriye'ye sürmüşler. Mülkleri devlete kalmış. Bilahare maliye satışa çıkarınca Maraşlıoğullarından İbrahim ve kardeşi İsmail ihale yoluyla satın almış. Sonra da ben onlardan aldım.
M. Sarmış: Şimdiki adı Peygamber Camii olan o kilisenin Hıristiyanlar zamanındaki adı "Aziz Sergius ve Aziz Simeon Kilisesi". Müslümanlar "Circis Peygamber" diyorlar. Çok eski bir kilise. O halde Süryaniler oraya ne zaman gelmişler?
A. Rızvanoğlu: Onu bilmiyorum.
M. Sarmış: Kilisenin geçmişi Miladî 5. asra kadar çıkıyor. Eğer o zaman kilise ise, etrafında da Hıristiyanların yaşaması lazım. Yoksa niçin şehrin dışına inşa etsinler? Kim bilir belki de bir manastırın ayakta kalmış kilisesidir. O zaman olabilir; çünkü manastırlar şehir dışına yapılırlar. Fakat her hâlükârda gitmeden önce burada Süryaniler yaşıyormuş. Kilisenin etrafında onlardan kalma evler var.
A. Rızvanoğlu: Onları bilmiyorum. Fakat Süryani evleri olduğunu ben de söylüyorum zaten. Kamber Ağa ve aşireti buraya geldikleri zaman onlar burada olmuş olabilirler. Bilmiyorum. Sonra dediğim gibi devlet bunları sürmüş. Çünkü ihanetleri varmış. Fransızlar geldiği zaman onlarla işbirliği yapmışlar. Onlara Müslümanlar hakkında bilgi vermişler, muhbirlik yapmışlar. Yani içten Türkleri vurmaya çalışıyorlar. Onun için devlet bunları toparlayıp göndermiş. Kilisenin etrafındaki evler, eski Şube'ye (Askeri Şube), şimdiki polis karakoluna çıkan sokaklardaki evler eski evlerdir, onlara aittir. Dediğim gibi benim evimin tapusunda Abiş Amber yazar; yani bir Süryani'ye aitmiş. Eski Zirai Donatım'dan itibaren mahallenin doğusu ise Müslümanlara aittir, yenidir.
M. Sarmış: Peki o kilise? Halkın Circis Peygamber dediği mabet?
A. Rızvanoğlu: Eskiye dair anlattıklarınız beni aşar. Yalnız şöyle bilirim. Biz gözümüzü açtık, içinde asker vardı. O namaz kılınan yerde yatıp kalkarlardı. İçine girmek yasak olduğu için kesin bilmiyorum, ama herhalde bölmelere ayırmışlardı. Dış duvarları engindi, oyun oynamak için atlardık. Askerler çıkıp bahçesinde talim ederdi.
M. Sarmış: Askerler ne zaman girmiş?
A. Rızvanoğlu: Onu bilmiyorum. Belki Süryaniler gittikten hemen sonra, belki daha daha sonra… Af edersiniz, askerlerin tuvaletlerinin kanalizasyonu da duvarın dibinden gelip benim evimin altından geçiyordu. Tabi o zaman benim evim değildi. Oradan gidip Karakoyun'a dökülürdü. Askeriye çıktı, bu sefer buğday ofisi geldi. Buğdaylar çuvallarla gelirdi. Hâlâ hatırlarım, "Dursun Dayze", "Meyre Dayze", daha birkaç kadın gidip çuvalları dikerdi.
M. Sarmış: Namaz kılınan yer mi depo olarak kullanılıyor?
A. Rızvanoğlu: Evet, evet, orası.