Yaşadığımız şehir tarih kadar eski bir şehir ise bu, işimizin kolay olmadığı yani şehri oluşturan öğelerden daha çok şehrin yoğun imgelerle müteşekkil olduğunu, bu imgelerin her an yeni limanlara yelken açtığını, yeni anlamlara kapı araladığı; şehrin canlı bir organizma gibi sürekli kendini yenilediği, geliştiği anlamına gelir.

Yeryüzünde bu tür şehirler çok nadirdir. Değerleri ile, özellikle şehirlerin ruhu dediğimiz spesifik yönleri ile, zihnimizde çoğalttığımız ama bir türlü cevabını bulamadığımız sorulara rahatlıkla cevaplar üretme kabiliyetine sahipler. Bu özel yapıları sayesindedir ki, diğer şehirlerin içinden sıyrılarak, ne kadar özel olduklarını hemen fark ettirir kadim şehirler.

Demek ki, spesifik bir yönü var kadim şehirlerin… Sadece bu kadar mı? Elbette ki bu kadar değil... Öznel oldukları kadar, doğurgan bir yapıya sahiptirler; (çünkü kadim şehirler aynı zamanda kadınsı melekelere sahiptir) bitip tükenmek bilmeyen bir hazla içinde yaşayan insanlara hem yaşadıkları an -çevre- için, hem de gelecek tasavvurları için cevaplar üretirler….

Evet, kadim şehir kadın gibi doğurgan yapısıyla geçmişle ilgisini kesmeden, gelecek ile ilgili tasavvurlarımıza yön verir. Ama bunu gerçekleştirirken de insanı yarı yolda bırakmaz, vefasızlıkta bulunmaz. Mayasında kibir, kendini beğenmişlik yoktur. Her an fedakarlığa hazırdır.

Kadim şehirler, tarih boyunca küfür ile tevhid'in hep mücadele alanı olmuştur bir bakıma. Küfrün en güçlü ve taraftarlarının çok yoğun olduğu dönemlerde dahi, tevhid hep galip gelmiştir. Ama buna rağmen küfür, yine de kendi hegemonyasını şu veya bu şekilde sürdürebilmiştir. Peki, bu hegemonya, insanlığa mutluluk kapılarını açabilmiş midir? Tabi ki açamamıştır...

Çünkü küfrün bugüne kadar insanın mutluluğu için geliştirdiği hiçbir projesi olmamıştır. Küfür, şeytani içgüdüleriyle ancak, insanlığın geleceğini karartabilir.

Küfrü içinde üreten ve barındıran kadim şehir, bunu bir şekilde içinden atabilme reflekslerine de sahip. İçinde doğup büyüttüğü Peygamber (Muhammed s.a.v.)'e sırtını çeviren ve öz yurdundan kovan Mekke, sonuçta küfrü de içinden kovabilme reflekslerini gösterebilmiştir. İbrahim (a.s.)'in henüz Hicret'ne müteakip Urfa, Nemrud'u ve kavmini de helak etme yolu ile küfrü kovmuştur. Kadim şehirlerin bu yapısı, insanlığın geleceğine her an yeni ufuklar açabilme imkanını sunmaktadır. Bu vesileyle bu yapıları ile medeniyetin filizlenmesinde başat roller üstlenmektedirler…

Küfrü ve Tevhid inancını birlikte veya bağımsız yaşayan kadim şehir, küfrün üstün gelmesini sağlamaya çalışan zalimleri, bir süreliğine de olsa bağrında yaşatabiliyor.

Yüce Yaratıcı'nın; '…inkar edeni de bir süre yararlandırır (ım)' ifadesi, İlahi Adalet'in inanan-inanmayan bütün insanlar için geçerli ve eşit olduğunu, bu yüzden de hükümdarlığın veya başka insanı faaliyetlerin herkes için geçerli ve yürürlükte olduğu garantisini belirtiyor. Fakat bu, bir süreliğinedir. Ama bu Gerçeği ve süreyi tanımayan zalimler, kendi güçlerinin hevesine kapılarak, Yaratılış Gerçeğine kafa tutabiliyor, insanları kendi çıkarları için kullanabiliyorlar.

Tevhid İnancı karşısında yer alan bütün zalimler, nerdeyse benzer özelliklere sahipler, benzer şeyleri söylemekte ve benzer şeyler yaparak, Mutlak Hakikat'e karşı gelme basiretsizliğini gösterebiliyorlar.

Kendi varlığının özelliklerini unutan Nemrud da Tanrılık iddiasında bulunma cüretini göstererek, bu zalimlerle ne kadar benzer olduğunu ortaya koyuyor.