Rus yazar Lev Tolstoy'un yeniden başladığım 'İvan İlyiç'in Ölümü' kitabını bu sabah bitirdim. Daha önce neden yarıda bıraktığımı hatırlamıyorum. Hacimli roman diyeceğim ama öyle bir özellikte değil. Birkaç saat içinde tek nefeste bitirilebilir. Gerçi hacmine bakmamak gerek, sürüklemedi mi gitmiyor meret. Her cümle rampaya vurulmuş kamyon gibi simsiyah dumanlar dökerek ağır ağır çıkar beynin içine.

Fakat ilgi ve dikkatinizi çekse nasıl bitirdiğini anlamaz, arkadaşlarınıza zevkle anlatırsınız.

Öyle veya böyle, her halükarda farkında olmadan kitap, size kendinden bir şeyler katar. Çünkü kitap hayattır, her kitap da, tanışılmamış bir hayattır bence.

İvan İlyiç'in Ölümü, Tolstoy'un hayatı sorgulamaya başladığı dönemlere ait bir kitabı. Yazar, Adalet Bakanlığında önemli bir göreve getirilen roman karakteri İvan İlyiç hayatı üzerinden düşüncelerini romana aktarır. Dünyada yalnız yaşayan insanın, işiyle, eşiyle, ailesiyle, arkadaşlarıyla, toplumla ve kendisiyle sürekli mücadele edip acılar çektiğini, tatlı yalanlarla mutlu edilmeye çalışıldığını ve sonunda ne olduğunu anlamadan bir ömrün sona erdiğini yazar.

Tolstoy'un betimlemelerdeki ustalığı sizi olay örgüsüne çekiyor, kahramanıyla acı çektiriyor, gülümsetiyor, aşık ettiriyor ve psikolojik ağır bir buhran ile ne olduğunu anlamadan bir sorgulamanın içine itiyor. Yazar, sesli düşünüyor diyebiliriz. Kelime ve satırlara okurlar aracılığıyla can verip toplu sorgulama ayini yaptırıyor fark ettirmeden. Romanda ölümü, tabuların yıkılması ve yeniden dirilişin ironisi olarak işliyor.

'İçinde her zaman taşıdığı ölüm korkusunu aradı. Bulamadı. Hiç korku yoktu. Nerede ölüm? Ne ölümü? Ölüm de yoktu korkusu da. Işık, ölümün yerine geçmişti. S:80'

Tren örneği üzerinden insana doğru bilinen yanlışları hatırlatıyor. Her nefesin can verdiği gibi ölüme yaklaştırdığını, ancak ölünce uyandığını ifade ediyor: 'Bazen seyahat esnasında tren geri geri giderken ileri gidiyormuş gibi hissedilir, ancak tren doğru yönde ilerlemeye başladığında asıl yönün farkına varılırdı. S:79'

Mevki makam arzusu insan azmini kamçılayan ve herkesin iştiyakla gelmeyi beklediği yer olduğunu belirtir. Maddi olarak da rahatlatmasının yanı sıra orada dostlukların yüzeysel, ilişkilerin menfaate dayalı olduğunu yazar:'Orada toplanmış olan bütün mahkeme üyelerinin arkadaşı olan İvan İlyiç, herkesçe sevilirdi. Birkaç haftadan beri ağır bir hastalıkla mücadele ettiği söyleniyordu. Görevinden resmi olarak ayrılmamıştı fakat ölmesi ihtimalinde yerine Alekseyev'in, Alekseyev'den boşalacak yere de Vinnikov yahut Ştabel'in getirilmesi planlanıyordu. Haliyle İvan İlyiç'in ölümünü duyan mahkeme üyelerinin ilk düşünceleri, bu ölümün kendilerinin ya da arkadaşlarının yükselmeleri ya da yer değiştirmeleriyle ilgili nasıl değişiklikler yapacağı oldu…. S:5-6'

Yazar, toplumsal meşru birlikteliğin kodlarını verir: Empati kurma… Çevre, gelenek-görenek veya kişiler için toplumda erkek ve kadın için belirlenmiş roller bu ilişkiyi etkileyebilir, huzursuzlukların doğmasına ve bahanelerle duygusal ayrılıklara yol açabilir. Empatisizlik maraz doğurur.

'İvan İlyiç o kadar mutluydu ki, evliliğin dertsiz, sıkıntısız, neşeli, her daim nezaket içinde geçeceğini düşünmeye başlamıştı. Bu tatlı günler karsının hamile kalmasıyla son buldu. Üstelik beklenmeyen bu tatsız ve manasız durumdan kurtulmak da mümkün değildi.

İvan İlyiç'e göre karısı kaprislerle ve olur olmadık kıskançlıklarla kendisini huzursuz ediyor, aşırı bir ilgi ve şefkat bekliyor, olur olmadık şeylere tersleniyor ve sürekli sorun yaratıyordu.

İvan İlyiç, bu nahoş durumdan kurtulmak için öncelikle görmezden gelme yöntemini denemeye karar verdi… Karısının bu gerginliğini görmezden gelerek hiçbir sıkıntı yokmuş gibi davranıyor, arkadaşlarını oyun partisine davet ediyor, kendisi de onların evlerine ve kulübe giderek evden kaçmanın yollarını arıyordu. Fakat bir gün karısının büyük tepkisiyle karşılaştı. Karısı kendisini kaba sözlerle azarlayıp bu davranışlarını tekrar ettikçe aynı tavrını sürdürdü… Evlilik kendi beklentisiyle ve bu zamana kadarki yaşam tarzıyla ters düşmeye başlamıştı. Yıprandığını düşünerek bu duruma bir son vermek için çareler aramaya başladı…

Praskovya Fyodorovna'nın (karısı) saygı duyduğu tek şey kocasının işiydi. İvan İlyiç de bağımsızlığını geri kazanmak için göreviyle ilgili meseleleri karısına karşı bir silah olarak kullanmaya başladı. s:21-22

Din sorgulamada unutulmuş değildir. Papazın günah çıkarma ayini, psikolojik aldatma olarak nitelenir ve gerçeğin kendisinden bir şey kaybetmeden varlığını sürdürdüğü belirtilir.

Yaşamı sorgulayan bu kitap her insanın değişik şekilde karşılaşacağı halleri yazıyor. Nihai son ise kaçınılmazdır.

Üstüne biri eğildi ve 'Bitti' dedi…s:80