Birkaç hafta önce İslamî mücadelede 'güç' kavramının toplumlar üzerindeki etkisini ele almış, İslamî Hareket'in de misyonunu yerine getirebilmesi için, bu güce ulaşmaya çalışmasının bir gereklilik olduğunu anlatmaya çalışmıştık. Bu yazımızda ise İslamî mücadelede ilahî mesajın geniş halk kitlelerine ulaştırılabilmesi, halkla doğru bir iletişim kurabilmesi ve bu kitlelerin bu davete icabet etmesi konusunda önemli işleve sahip 'toplumun dilini' konuşabilmenin önemine değinmeye çalışacağız.

'Toplumun dili' konusunu ele alırken meseleye üç farklı boyuttan yaklaşmaya, dili üç farklı şekilde değerlendirmeye çalışacağız. Birinci boyut; toplumla seslerden oluşan, telafuz edilen dil (lisan), ikinci boyut; örf, gelenek, tarih, edebiyat ve kültür dili, üçüncü boyut ise toplumun yaşadığı sorunların dili...

Birincisi; toplumla seslerden oluşan, konuşma dili (lisan) ile konuşabilme...

Yüce Allah insanların birbirileriyle iletişime geçebilmesi, anlaşabilmesi için onlara konuşma yetisi vermiş ve bu özelliği, kendisinin bir ayeti olarak vasfetmiştir. 'Renklerinizin ve dillerinizin ayrı ayrı olması Allah'ın ayetlerindedir' ayetiyle her kavmin farklı bir dile sahip olduğunu beyan ederek toplumların anadilini teminat altına almıştır. Mesajını insanlara ulaştırmakla görevlendirdiği peygamberini de muhatap toplumun diliyle göndererek bir toplumla iyi iletişim kurmanın yolunun aynı dili kullanmaktan geçtiği gerçeğini ortaya koymuştur.

Yüce Allah (cc) Kur'an-ı Kerim'de İbrahim Suresinde: 'Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah'ın emirlerini) iyice açıklasın.' (1) diye buyurarak; peygamberlerini gönderdiği toplumun diliyle konuşmasının hakikatin iyice açıklanması sebebine bağlamış. Aynı zamanda toplumlarla iletişimde aynı dili konuşmanın önemine vurgu yapmıştır.

'İşte bu, bütün insanlığı kapsayan ve gelmiş geçmiş tüm peygamberlerin getirdiği mesajlarda somutlaşan evrensel bir nimettir. Peygamberlerin insanları Rabblerinin izni ile karanlıklardan aydınlığa çıkarabilmesi için onların dili ile gönderilmesi kaçınılmazdır. Onlara Allah'ın buyruğunu açıkça anlatması, onların da anlatılanları anlaması için bu zorunludur. Böylece peygamberin gönderilmesi ile öngörülen hedefe ulaşılabilir.'(2)

İkincisi; toplumla örf, gelenek, tarih ve kültür dili ile dili konuşabilme...

Seslerden oluşan ve telafuz yoluyla ortaya koyulan dil dışında, bir topluma ait, insanları birbirine çeken örf, gelenek, ahlak, tarih, kültür, edebiyat, şiir de aynı zamanda o toplumun dili sayılır. (3) Ve toplumlar çoğu zaman kendi arasında bu sessiz dil ile iletişim kurarlar. Bugün İslam coğrafyalarındaki toplumların bu dili, adeta İslam'ın bir parçası olarak gelişmiştir. Çünkü bu toplumlar, Müslüman olduktan sonra örf, gelenek, ahlak, tarih, kültür, edebiyat ve şiir alanında İslam'ı referans almışlardır.

Toplum kendi içinde doğal olarak geliştirdiği bu dili, konuşmayan, dikkate almayan, görmek istemeyenlerle yakınlık ve ortak bir bağ kuramaz. Fakat, bu dil üzerinden ortak dil oluşturulduğunda ise toplumla daha iyi iletişim kurulduğu görülecektir. Örneğin Habeşistan Hicretinde yaşanan aşağıdaki mesele buna iyi bir örnek olsa gerek...

Müslümanlar bir melce arayışı stratejisi gereği Hz. Peygamber'in emriyle adaleti ile bilinen, Hz. İsa'nın getirdiği tevhid inancına sahip Necaşi yönetimindeki Habeşistan'a hicret ettiler. Bu hamleyi boşa çıkarmaya çalışan Mekkeli müşrikler ise Müslümanların geri iadesi için diplomasi girişiminde bulundu. Necaşi, Cafer B. Ebi Talib'ten Kur'an'dan bir bölüm okumasını isteyince Cafer, ona Meryem suresini okudu.

Necaşi, bu surede ortak bir dil buldu ve bu dil, her halükarda Müslümanları, Mekke müşriklerinden daha çok kendisine yaklaştırıyordu. Cafer'in muhatabı ile yakınlık kurabilecek ortak bir dil oluşturdu. Ve sayede muhacir Müslümanlar, uzun süre orada barınmakla beraber aynı zamanda Necaşi'nin hidayetine vesile oldular. Gerek günümüz davetçilerinin gerekse de İslamî Hareketin, Cafer'in bu hikmetli yaklaşımdan çıkaracağı bazı tecrübeler vardır.

Bu yüzden İslamî Hareket, toplumun bu dilini ihmal etmemeli, sahip çıkmalı, geliştirmeli, varsa eksiklikleri onu da hikmetle düzeltme yoluna gitmesi gerekir. Siyaset, kültür, edebiyat, sanat ve şiir alanında topluma mal olmuş İslamî kimlikleriyle bilinen şahsiyetlerin fikirleri ve hayat mücadelelerini sahiplenerek yeni nesillere aktarmalıdır.

Bunu yapmadığı zaman batıl ideoloji sahiplerine alan açmış olur ki onlar bu fırsatı bulduklarında bu alanı, tahrif ederek/çarpıtarak ideolojilerine alet etmekten çekinmemişlerdir. Kürt Solu'nun yıllardır Kürtlerin, dil, kültür, edebiyat, şiir ve önemli tarihsel İslamî şahsiyetleri üzerinde yaptığı çalışmaları ve katettiği mesafeyi yabana atmamak gerekir.

Üçüncüsü; toplumla yaşadığı sorunların dili ile konuşabilme...

Tarih boyunca bütün devrimci hareketler ve değişimciler toplumlarının yakıcı sorunları üzerinden argümanlar ve kitlelere hitap dili geliştirmiş ve onların enerji ve potansiyellerini harekete geçirmişlerdir. Bu yüzden İslamî Hareket de mücadelesini yürüttüğü coğrafyanın yaşadığı sorun ve sıkıntıları çok iyi tespit etmeli ve bunlar üzerinden bir söylem geliştirerek, gündem oluşturarak toplumla bu dil üzerinden iletişim kurabilmelidir.

Tarih boyunca peygamberlerin destekçilerinin zayıf ve yakıcı sorunlarla boğuşan insanlardan oluşması, ve bu insanların her türlü bedeli ödemesi, peygamberlerin bu insanların yaşadıkları sorunlar üzerinden bir davet stratejisi geliştirmesinin sonucuydu. İslam geldiği ilk günlerde işe hedefe Mekke'deki zulüm sistemini koymuş, bu zulüm çarkından nemalanan kodamanlara ağır eleştiriler getirmiş, böylece ezilen mazlum insanlarla ortak bir dil kurulmuştur.

'Örneğin Hz. Musa'nın İsrailoğullarını bal ve sütün bulunduğu vaadilmiş topraklara ulaşacakları vaadiyle harekete geçirmesi, Resulullah'ın müminleri sahte dinlerin ve siyasal uygulayıcılarının zulmünden İslam'ın adaletine kavuşturmayı vaad etmesi... Bu bağlamda yerel problemleri göz ardı eden bir söylem,kitleleri uyarıcı bir etki meydana getirmeyebilir. Bundan dolayı diriliş projesini yürüten hareket, parti ya da devletlerin geniş halk kitlelerinin katılım ve desteğini sağlamak için kendi coğrafyalarının problemlerine değinen yerel bir söylem de geliştirmeleri gerekir.' (4)

Günümüzde teknolojinin gelişmesiyle birlikte davet, artık eskisi sadece şahısların birebir iletişime geçmesiyle olmuyor. Bu davet aynı zamanda kitle iletişim araçları dediğimiz TV, gazete, ajans, sosyal medya, radyo vb araçlar üzerinden yapılıyor. İslamî hareketin bu araçlar üzerinden toplum ile başarılı bir iletişim kurabilmesi bu üç dili çok iyi kullanabilmesine bağlıdır. Eğer insanlar, kitle iletişim araçlarınızda kendisine ait konuşma dilini, örf, gelenek, kültür, edebiyat, tarihini ve yaşadığı sorunları görmüyorsa doğal olarak sizi takip etmeyecek yani mesajınızı almayacaktır.

Kısacası; bu üç dil bir toplumun frekansları gibidir. Siz bu frekansları tutturduğunuz an toplumla aranızdaki iletişim kanallarını açmış olursunuz. Bundan sonra toplum artık mesajınızı net olarak dinleme fırsatı bulacaktır. Ama siz eğer bu frekansları ihmal ederseniz ya da tutturamazsanız, tıpkı TV ya da radyo frekansının tam yakalanmadığında boğuk sesler/cızırtı çıkarması gibi kimse sizden birşey anlamayacak. Hatta anlamadığı seslerden rahatsız olup başka kanallara düğmeyi döndürecektir.

Vesselam...

Kaynakça:

1-İbrahim Suresi/4

2-Seyyid Kutub/Fizilal-i Kur'an

3- Muhtar Şankıtî/Siyasi Fetvalar

4-Casım B. Sultan/Toplumsal Dönüşümün Yasaları