Şanlıurfa Arkeoloji Müzesinde dolaşırken kapıldığım bazı duygu ve düşüncelerim:

'Reyonların arasında dolaşırken hayatın ayrılmaz bir parçası olan ölü gömme ve mezar manzaraları da çıktı karşıma. Yine ölümü düşündüm. O an aklıma bir şey geldi. 'Ben o insanların soyundan geliyorum.' Urfalıların yaptığı benzetme ile 'pirçikli gibi topraktan çıkmadığıma göre' her insan gibi benim soyum da bir erkek ve bir kadından geriye doğru devam ediyor.

Eskiye gittikçe ortalama insan ömrü daha kısa, ama ben günümüzü esas alıp 70 yıl desem, 100 kuşakta 7000, 200 kuşakta 14000 yıl öncesine varıyorum. 200 Dede ve nine… Tek bir babayı ve anneyi, yani Hz. Âdem ve Havva'yı esas alırsak kim bilir daha kaç ilave etmek gerekir. Acaba dünyanın neresinden geldiler, nerede buluştular, karışıp kaynaştılar? Hangi etnik kökenlerden, dillerden, hangi dinlerden, hangi mesleklerden, hangi tiplerden… Nasıl bir hayatları oldu? Başlarından neler geçti? Çok heyecan verici bir hikaye…

Muazzam bir şey! İşin çok ilginç ve heyecan verici bir yanı da geriye doğru gittikçe, şu an dünyada yaşayan insanlarla soyumuz birleşiyor. Nihayetinde ister evrim ister yaratılış olsun, milyarlarca insanla beraber bir noktada buluşuyoruz. Herkesle akrabayız yani. Kim ne derse desin, bu düşünce ve bunun kazandırdığı duygu hoşuma gidiyor.

Fakat akrabalarımın sürekli birbirleriyle didişmesinden, kavga etmesinden, savaşmasından da çok rahatsız oluyorum. Aklıma Âdem'in oğulları Habil ve Kabil'in şahsında sembolleşen kardeş kavgası geliyor. Aradan binlerce yıl geçmiş değişen bir şey yok. Rekabet, kıskançlık, arazi, kadın, şu, bu sebeplerle kardeşler birbirini öldürmeye devam ediyor. Şu kadim şehirde gün olmuyor ki bu tür kavgaları duymayalım. Gerçi Urfa'ya çok da haksızlık etmeyelim; dünyada bitmiş mi ki? İşte dünyanın görece en gelişmiş kıtası olan Avrupa'da Rusya-Ukrayna Savaşı bütün dehşeti ile devam ediyor. Urfa'daki daha ilkel, onlardaki daha modern bir şekilde…

Bir şey daha geldi aklıma… Bu zamana kadar dünyada yaşayan milyarlarca insan yine dünyada öldü ve cesetleri bir şekilde dünyanın toprağına suyuna karıştı. Bizler de o topraktan ve sudan beslenmeye devam ediyoruz. Geriye doğru yüzlerce kuşak devam eden atalarımızla besleniyoruz yani. Bu düşünce içimi burktu. Çok zaman olduğu gibi yine 'İnsan ne acayip bir mahlûk! Hayat ne kadar garip!' dedim.