Urfa da yaşayan 'şehirliyim' diyen çoğu kimseler farklı milletlerden ve farklı olgulardan, yaşam tarzından oluşmuş yapı içindedirler. Kirvelik kururlar, kız alıp verirler ama kendi dünyaları dışında farklı milletlerin düşün dünyasından habersizdirler. Kendinden başka kimseyi düşünmezler, basmakalıp içinde dünyaya gözleri kapalı yaşarlar. İşte iki Urfa dememizin nedeni bu…
İster fıkra deyin, ister yaşamın gerçeği diye kabullenin ve hayatın mantalitesine uymadığını, yanlış olduğunu söyleyin. Ama gerçeklere kulak kabartmayıp at gözlüğü ile baksanız yaşanılanlara cevap olamazsınız. Kendi örf ve adetlerini, yaşam tarzlarını bilip başkalarının yaşam tarzına saygı göstermezler…
Ben Turan ilkokulun da okuyordum. Turan ilkokulu Bey kapısı denilen semtteydi. Bir Urfa orada yaşayanlardı. Diğerleri sabahın erinden şehre bir şeyler satmak ve ihtiyaçlarını karşılamak için köyden gelen, sakalları, bıyıkları karışık Alevi vatandaşlar olduğunu sonradan öğrendim ve onları tanıdım. Bir Urfa onları taşlamak için çocukları örgütleyenler vardı. Diğer yanda kimseye karışmadan yapılan hakaretleri hiçleyip son sürat oradan kaçmak isteyenler... Hakarete maruz kalmalarına rağmen beladan kaçanlar.
Evimiz köyden farkı olmayan eski adıyla 'kerpiç' şimdiki adıyla 'onikiler' mahallesindeydi. Sabahleyin sabah ezaniyle birlikte deve, at, eşeklerle adeta köy şehre taşınırdı. Çıngırak sesleri ile uyanırdık. Kesmük, kês (irisaman), sus (biyankökü), tezek, saman onların yükleriydi. Ayrıca mevsimsel olarak yiyecek ve gıda taşırlardı. Kıyafetleri ile farklı bir millet olduğu ve köylü olduğu kolayca anlaşılıyordu. Bu insanların kıyafetleri ile alay konusu olmaları yetmediği gibi kıyafetlerinden dolayı hakaret görmeleri ne kadar ilkelce değil mi? İşte bunların kıyafetleri çoğu zaman yırtıldı başlarındaki puşu alınırdı.
İşte bunlardan birisi yükünü satmış parasını neçeğinin ucuna bağlamış, eşeğini hana çekmiş ve çarşıda bir şeyler almak çabasındadır. O sıra biri yanaşır ve der ki; 'Ammo Hamut merhaba' her ne kadar adam 'ben ammo Hamut değilem dese de' adam fırsat vermez. 'Ammo hamut biz seni eviye geldik. Sen bize kuzu kestin. Ben de sana bir kebap yidireceğim' der. Bunu duyan ammo Hamut biraz duraklar kendi kendine der. 'Ya ho ben şimdiye kadar kimseye kuzu kesmedim. Ama madem adam beni birsine benzetiyor gidip bir kebap yiyelim' der ve onun dediğini kabul eder.
Lokantaya otururlar, nar gibi kızarmış kebaplar gelir yenilir içilir ve genç; 'ammo sen otur ben gidip bir de kadayıf getireyim.' der ve ayrılır. Ammo Hamut onu beklerken lokantacı 'amca o arkadaşın gitti, kebap parasını sen verecekmişsin?' der. Ammo Hamut nasıl bir tuzağın içine düştüğünü anlar. Kebap parasını neçeğin ucuna bağladığı düğümü dişleri ile çözerken serzenişte bulunur. 'Ben dedim ben Hamut değilem o, ille sen Hamut'sun dedi.'
Paranın hepsini kebapçıya verir, tuvalete gider. Kürkünü orada bir askıya asar. Çıkınca kürkünü bulamayınca feveran eder ama faydasız! Kürkü gidince tuvalet temizlikçisi para almadan bırakır. Hana eşeğini almaya giderken hancı para ister, parası olmadığını söyleyince hancı onun belindeki hançerini alır. Amo Hamut eşeğini alıp yola düşür; 'tövbe tövbe ben bir daha bu şehre gelirsem' der.
Bir Urfa daha; 'bizi aldatanlar bizden değildir' hadisi şerifini bilir, söyleriz ama yaşamın içinde bunu uygulamaya gelince? Maalesef hepsi sözde kalmaktadır.
Beraber okul okuduğumuz kunduracı bir arkadaşım vardı. Zaman zaman dükkanlarına gider otururduk. Bir gün babası anlattı. İki tane Kürt geldi. Ayakkabıları biz elle yapıyorduk. Birisinin tekiş vermişiz. Elimde kalan da tekişti. Adam giymiş bakmış biri dar, diğeri ayağına uygun. Kunduracı arkadaşımın babası; biz iki ayakkabıyı aynı yapamıyoruz. Aynı yapsak avradımız ölür' deyince yanındaki; 'Duymuyor musun adam ne dedi. Senin ayakkabın yüzünden adamın arvadı mı ölsün, giy ayağına gitsin?'
İşte iki Urfa, aldatanlar ve aldananlar. Hor görünler ve görülünler, beri çekilenler ve ötelenenler…Şimdi yaşamın çevresine bakmayıp dünyada ki gelişmeleri görmemek için kafasını kuma sokanlar hala Urfa ve Şanlıurfalı ayrıştırma derdinde. Önce insan olalım, sonra dini kisve içinde samimi olalım, sonrası adaletle birlik ve beraberlik içinde kimseyi kendileştirme çabasına girmeden eşit şekilde yaşayalım.
Biz iki Urfa'yı karşılaştırırken gaye ayrıştırma değil gerçeklerle yüzleşmek içindir.