Uzun bir sessizlik, etraf hiç olmadığı kadar aydınlık, kuş cıvıltıları bizden uzak, rüzgarın yaprağa dokunduğu her an donuk, her şey yavaş yavaş hareket ederken, zaman kimliğinden soyutlanmış yavaşça geçmekte…

Kelimelerin sesini unutmamalıydı, duyduğu tek ses bunu söylüyordu ona. Yürekten dökülen birkaç cümlesi ve bir damla gözyaşı vardı. Sesler anlamını yitirmiş kendi dünyasına çekilmişti. Ona ilham veren sadece bir kaç şey vardı etrafında bir Stefan ZWEIG ve etrafına dizilmiş gazoz şişeleri, Zweıg'a meydan okurcasına tüm kahverengilerden uzak, kendine özgü seslerle yürüyordu karalanmayı bekleyen tertemiz sayfalara. Yazdığı her cümlenin ağırlığından utanıyor; daha sonra eskimiş her cümlesinin hafifliğinde boğuluyordu.

Daha iyi, daha iyisini istiyordu. Kendi sesini, kendi ütopyasını yaratmalıydı. Bu amaçla aldı yıpranmış kalemini eline. Tıpkı eserlerini okurken ağladığı yazarlar gibi olmak istiyordu, onların cümleleri altına ezilirken, onlar gibi olmak ve kendi sesini yaratmak istiyordu. Akranlarından uzak düşmüş; yeni kelime arayışlarına başlamıştı, yeni yeni anlamlar yüklüyordu her farklı cümleye, farklı bir tını daha farklı bir koku inşa etmek istiyordu. Bu defa parmaklarındaki kan daha hızlı akacaktı, kalbi daha hızlı atacak ve belki de başkalarına da hitap eden birkaç cümle yazacaktı.

****

''Bu defa kulaklarımı dış dünyaya tıkamış farklı bir evrene yolculuğa çıktım. Farklılıkları sevdiğim doğrudur.. Kendime ait dipnotlar ve noktaların müptelası olduğum da doğru. Dudaklarınızı okuyabiliyorum neler söylemeye çalıştığınızı da anlıyorum, ben henüz işitsel engelli olmamışken bazı şeyleri kaydediyorum hafızama. Kelimeler ile oynamayı birçoğumuz severiz açık ve net olmak ağır gelir çoğumuza ama şuan beni engelli yapan konu bu değil.

Geçen arkadaşla uzun uzadıya dertleştik sonra başladı ağlamaya o zaman anladım ki insan ağır ve yaşanması güç her zorluğun ardından dökecek iki üç damla bulabiliyor. Yaşanmış her şeyin ardından yere dökülen birkaç damla. Onu öyle melankolik halde görünce iç dünyamdan dışarı baktım. ( sıkça yaptığım bir şey değildir.) Yeni doğmuş bir bebek gibi htim kendimi, dünyayı ilk kez görüyormuş gibi.

Gözyaşları neyi ifade ediyordu bana? Ben anladım ki arkadaş, netliklerden ve isteklerden sıkılmış ucu bucağı görünmeyen yollara başlamak istiyor.. Bunun içindir ki yazıya süslenmiş kelimeler ile başladım. Çok çok istiyordu bazı şeyleri ve elinden sadece ağlamak gelebiliyordu, yeni dünyasını henüz keşfedememiş, hayatın sıkıcı anlarından kaçıp mutlu fotoğraf pozlarına sığamamıştı… Sığdıramamıştı gerçekleşmesi zor hayallerini gerçek gülücüklere. Henüz bir Steinbeck, Tolstoy, Sophokles ya da Dostoyevski'nin büyük değer yargılarıyla konu edindiği insan sevgisiyle dolu kitaplara elini sürmemiş.

Onun adına edindiğim ne acı bir çıkarım. Söylemek istediğim birkaç şey vardı ona; uzun yolculukların olduğu, yağmur altında oynayan kocaman bir dünya da yaşıyorduk henüz, bisiklet sürebilen, uçak sesiyle kafasını yukarı kaldıran insanlar vardı. Değer yargılarından arınmamış en büyük topluma sahiptik. İstekler çoğu zaman acı ve imkansız olsa da unutulmayan sadece birkaç şeyden bazılarıydı bunlar. Ama ben alışık değildim duygusal anlar yaşamaya. Sıkça çıkmadığım için iç dünyamdan ağlayan insan görmeye de alışık değildim.

Zaten iki duygu yüklü cümlenin yakasını bir araya getiremezken bunları söyleyemezdim.. Elimi akan su damlalarına attım artık sadece damladan ibaretti gözyaşları. Kimileri gibi tüm seslere yine kulak tıkamış sadece gördüklerime anlam yüklüyordum. Sonra aklıma uzun zaman önce izlediğim 'Forrest Gump' geldi. Tıpkı onun gibi hızlı koşabilir.. Çok daha hızlı koşup..

Daha hızlı koşup ve hayallerimize sahip olabilirdik.. Onun gibi ilk önce adımızı söyleyip kendi hayatımızı yaşayabilirdik.. ''Ben Forrest… Forrest Gump…'' Ve her şey kendi adımızı yüksek sesle söyleyip, insan sevgisini ve mücadeleyi anlatan kitaplar okumakla başladı. Sesler ne kadar kesik olsa da bize yol gösteren bazı işaretler vardı; bazen eski bir film, bazen yere düşen yaprak, kimi zaman ağlayan gözler. İki dünyayı bir araya getirebildikten sonra tüm hayaller basit birer istek oluverir sadece.''

***

Evet, kelimelerin sesini unutmamalıydı, yazdığı son yazı değildi bu, onu bekleyen daha çok arkadaş ve hızlanması gereken bir zaman vardı. O sadece uzun bir koşuda ve bitişler her zaman yeni başlangıçlar yaratır.

Daha iyiler peşinde koşarken buldu kendini.. Belki de tek istenilen şey daha basit yaşamlardı, herkes ve her şey gibi… Sadece koşmak, dış sesleri duymamak ve adını söylemekle başlamak gibi…