AA / Kentte bir zamanlar halkın temel ihtiyaçlarını karşılayan el emeği göz nuru bakırlar, mutfak eşyasından ziyade aksesuar olarak kullanılmaya başlayınca ustalar da azaldı.
Şanlıurfalı usta Çirkin ise geçmişteki gibi rağbet görmeyen mesleğini, gelişen teknolojiye rağmen yarım asrı aşkın zamandır büyük özveriyle sürdürüyor.
Tarihi Kapalı Çarşı'da bulunan Hüseyniye Çarşısı'ndaki küçük dükkanına sabah tüm esnaftan önce gelen Çirkin, günlerce emek vererek yaptığı bakırları, yaklaşık 200 derece ateşte kalaylıyor.
Mehmet Çirkin yaptığı açıklamada, okula hiç gidemediğini, 10 yaşında ağabeyi Mahmut'un yanında bu işe adım attığını söyledi.
Yıllarca sırt sırta vererek çalıştıkları ağabeyinin kısa süre önce vefat etmesiyle tek başına kaldığını anlatan Çirkin, bakırcılığın zor bir meslek olduğunu, herkesin bu işi yapamayacağını belirtti.
Kentte bakırcılık sanatının 1950'li yıllarda yaklaşık 100 iş yerinde 300 usta ve kalfayla yapıldığını dile getiren Çirkin, bugün ise 3-4 ustanın kaldığını ifade etti.
Şanlıurfa'da bakır işlerinin "dövme çekiç" tekniğiyle ün saldığını, kentteki bakırcıların bu alanda maharetlerinin tartışılmaz olduğunu kaydeden Çirkin, bakırın mutfak eşyası yerine dekorasyon amacıyla kullanılmaya başladığını söyledi.
Bakırın sağlıklı olduğunu vurgulayan Çirkin, şöyle devam etti:
"Yaptığımız ürünler çok kıymetli ve sağlam ama artık kimse de kullanmıyor. Teknolojiye yenik düştük. Şu anda Şanlıurfa'da çiğ köfte leğeni rağbet görüyor. Daha lezzetli tat arayan meraklılar, bakır leğenleri tercih ediyor. Bakır ürünlerde yapılan yemekler çok lezzetli olur ve sağlıklıdır. Eskiden su içtiğimiz taslar, yemek yediğimiz tabaklar, su kaynatılan ve bulgur yapılan kazanlar bakırdandı. Şimdi her şey fabrikasyon olmuş. Bu meslek gün ve gün kayboluyor. Çırak zaten yetişmiyor. Elle yapılan ile makinede yapılan bir olmaz. Bizim yaptığımız ürünler, yüz sene de kullanılsa zarar görmez ve ilk günkü gibi sağlamdır."


"Allah ömür verdikçe devam"
Mehmet Çirkin, ikisi kız dört çocuğunun da meslekle ilgisinin bulunmadığını dile getirdi.
Çocukları evlendikten sonra hasta eşine kendisinin baktığını anlatan Çirkin, şunları kaydetti:
"Sabah 5,5 gibi uyanırım. Abdest alıp namazımı kılarım. Kahvaltımı yapıp evi topladıktan sonra, hanıma 'Ben gidiyorum, sen de ne zaman istersen uyan, namazını kıl, Allah'a ısmarladık', deyip çıkarım. İşimiz çok zor. Düz bakırı alıp, bir hafta çalışıp, yavaş yavaş ısıta ısıta hazır hale getiriyoruz. Biraz acele edip sıksan kırılır, atarsın. Sabır ve merak lazım. İşimi sevdiğim ve vakit geçirmek için buradayım. Yoksa kazandığımız bir şey yok. Bu dükkanın her yerinde ağabeyimle anımız var, o yüzden vazgeçemiyorum. Allah ömür, kuvvet verdikçe bu işi sürdürmeyi düşünüyorum. Burada bir günde yaptığımız ürün de var bir haftalık da ama ben büyük işler almıyorum. İnsan yaşlandıkça her şey zor oluyor. Sipariş üzerine meraklılara ürün hazırlıyorum, beğenmeyenlere 'Almayın kalsın' diyorum. Allah'a şükür, müşterilerim benden memnun çünkü işimi en güzel şekilde yapıyorum."