TUĞBA POLAT- Güzel insanlarla hayatlarını, anılarını konuştuğumuz "Memleketten Portreler" yazı dizimizin bu haftaki konuğu Selahaddin Eyyübi Güler beyefendi

-Hocam Hoş geldiniz… Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

-1965 Şanlıurfa doğumluyum. Aslen Urfalıyım. İlkokul, ortaokul ve lise eğitiminden sonra Şanlıurfa Lisesi kütüphanesinde göreve başladım. Yaklaşık 30 yıllık resmi hizmetten sonra emekliye ayrıldım. Yapmış olduğum 30 yıllık hizmette, kütüphaneciliğin yanında Urfa tarihi ve kültürüyle ilgili epey yoğun bir mesaimiz oldu. Bu süreçte ortaya 90 makale, 20 kitap çıktı. Şuan emekliyim. Çalışmalarıma evde devam ediyorum.

-Peki. İsminizin bir hikayesi var mıdır?
-Var tabi. Malumunuz Selahaddin Eyyübi, orta çağda yaşamış büyük bir komutan. Bizim aile büyüklerinden birisi bu ismi koymuş. Nasibimiz herhalde.

-Nasıl bir ailede büyüdünüz?
-Sıradan Urfalı bir aile idi. Çok farklı bir yapımız yoktu. Ben o yıllarda da; kitaba, araştırmaya çok meraklıydım.

-Evde var mıydı hocam okuyan, kitaplarla ilgilenen?
-O sadece bana ait bir özellik.

-Liseden sonra memuriyet hayatına adım atmışsınız. Ama okulun bitmesi ile memuriyet arasında 2-3 yıllık bir boşluk var. O sıralarda ne ile meşguldünüz?
-O boşlukta da araştırma-incelemelerimiz devam etti. Kütüphanede geçirdik zamanlarımızı.

-Önce kütüphanede göreve başlamışsınız. Ardından Şurkav'da yayıncılıkla ilgili çalışmanız olmuş. Kitaplarla hep iç içeymişsiniz. Kitaplara ilginizi ne zaman fark ettiniz?
-Kitaplar çok farklı bir dünya. İçine girmeniz lazım.

-Nasıl oldu ilk tanışmanız. İlk sizi etkileyen kitap neydi?
-80'li yılların başıydı. Bayramlaşmak için amcamlara gitmiştik. Amcam bayram harçlığı olarak 10 lira verdi. O parayla gittim kitap aldım. Benim ilk kitabımdı. Hala saklıyorum onu.

-İsmini öğrenebilir miyim? Kimin kitabıydı?
-Sinbad'ın Serüvenleri.

-Hocam biraz İngilizce, Almanca, Süryanice, Osmanlıca, Grekçe, Arapça, Ermenice biliyormuşsunuz. Öğrenme süreciniz nasıl oldu? Neden böyle bir ihtiyaç duydunuz?
-Güzel bir soru. Urfa'nın tarihiyle ilgili araştırmalara başladığımız zaman birçok eksiğimizin olduğunu gördük. Bunlardan en büyüğü yabancı dil. Daha önce okulda Almanca öğrenmiştim. Daha sonra farklı metotlarla belli bir aşamaya getirdim. Fakat İngilizce'yi hiç bilmiyordum. İngilizce çevirilerde yardım almaya çalışıyordum. Fakat çok sıkıntılı bir metottu o. Bende bu işi kendim yapmaya karar verdim. İngilizce öğrenmeye başladım o yıllarda.

-Başladım dediniz. Kursa falan mı gittiniz?
-BBC'nin bir seti vardı 12 kitap,12 kaset. O setle, büyük bir mesai vererek çalıştım. Belli bir seviyeye gelince yurtdışındaki Oxford, Manchester University gibi üniversitelerde çalışan bilim adamlarıyla temasa geçtik. İngilizce ve Almanca yazım diliyle. Böyle bir çalışma yaptığımızı, bu konuda yardımcı olmalarını talep ettik.

-O konuyu soracağım ama öncesinde, diğer dilleri nasıl öğrendiğinizi öğrenebilir miyim?
-Urfa tarihi ile ilgilendiğinizde mutlaka karşınıza Süryanice, Süryani tarihi çıkıyor. Süryanilerin Urfa'da kurdukları 376 yıl süren bir krallıkları var. Urfa Kalesi ve daha birçok yer o krallığa ait. O dönemi incelerken mutlaka Süryanice karşınıza çıkıyor. Yani pratik de olsa Süryanice öğrenmeniz gerekiyor.

-Süryaniceyi de mi setle falan öğrendiniz?
-Onlar bizzat Urfa'ya geldi. Kültürel alışveriş yaptık. Bana yayın verdiler, İngilizce üzerinden Süryaniceyi anlatan. Türkçe bir yayın yok ki..

-Süryanilere nasıl ulaştınız?
- Mardin Süryanileri ara ara Urfa'ya geliyordu. Zaten Urfa Süryanileri 1924'te Halep'e göç etmişler. Onlardan da tek tük kalan insanlar var 80-90 yaşlarında. Urfa'ya gelince beni buluyorlardı yada ben onları buluyordum. Onlarla görüştük, mektuplaştık. Zaman içerisinde bu diller de oturdu. Velhasılı kelam tarihle uğraşırsanız en az 4-5 dil bilmeniz gerek.

-Okuyuculuktan yazarlığa geçişiniz nasıl oldu?
-5-6 yıl bir araştırma içinde geçti. Bu kadar araştırmadan sonra belli bir birikime sahip oluyorsunuz kaynak açısından, yabancı dil açısından. Önce basılmış örnekler var. Onlara bakıyorsunuz; hangi yöntemleri, hangi teknikleri kullanmışlar. Tabi ki çokça da siz gayret ediyorsunuz ve kitaplar ortaya çıkıyor. 20'yi buldu,7-8 tanede hazırda bekliyor.

-Sizi Urfa tarihini araştırmaya, bu konuda emek vermeye iten şey neydi?
-Memuriyete ilk başladığım zamanlar, içimde tarihe karşı bir merak var.. Fakat Urfa ile ilgili bir yayın yok. Çok ilginç, okuyacak bir kitap yok. Sadece Batılılar tarafından yazılmış bir yığın kitap ve makale var. Bende kendi kendime ''Bu boşluğu ben dolduracağım'' dedim.

-Güzel bir hedef.
-Tarih bölümü okumadım ama kişisel gayretimle onları geçtim. 30 Yıl içerisinde 20 eser ortaya çıktı. Kısmen de olsa, inşallah o boşluğu doldurmuşumdur.

-Avrupalı doğu bilim uzmanlarıyla görüşmüşsünüz. Farklı hissettirse gerek.. Kendi ülkenizde bile önemi yeterince idrak edilmemiş memleketinizi Avrupalılarla konuşmak. Onlardan bilgi almak.. Nasıl iletişime geçtiniz? Urfa'ya nasıl bakıyorlar?
-30 yıl önce araştırmaya başlarken onların yayınlarına ulaştık, adreslerine ulaştık.

-Ben de onu merak ediyorum aslında, nasıl ulaştınız?
- Yurtdışında basılan bazı eserlerine ulaştık. 90'lı yılların başlarında internet olmadığı için, adreslerine mektup yazdım. Onlar da büyük bir sevinçle bana 12 yıl boyunca yardımcı oldular. Tabi internet çıkınca daha kolay oldu her şey.
Mektuplaştığımız zaman zarfındaki 52 tane mektubu hala saklıyorum. Çok üzücü ama biz kendi kültürümüzü onlardan öğreniyoruz. Adamlar 200 yıl önce 1800'lü yıllarda gelmişler bu topraklara. Bölgeyi taramışlar. Süryanice kaynakları, Süryanice metinleri, kitabeleri. Urfa'yı bizden iyi biliyorlar. Oxford'daki bir profesör ''Biz Urfa'nın orta çağının modellemesini sergiliyoruz okulumuzda'' diye yazmıştı bir mektubunda.

-Urfa'ya, Türkiye'ye bakışları nasıl?
-Güzel. Zaten Yakın Doğunun hürmetine her şeyi onlara borçlular. Batı, her şeyini Doğu'ya borçludur. İnsanlığı, medeniyeti, kültürü, sanatı, eğitimi Bizim bıraktığımız yerden onlar aldılar götürdüler, geliştiler. Şu anda her şeyi onlardan öğreniyoruz. Süryaniceyi bile.. Oradaki bilime bakışla, bizim bilime bakışımız çok farklı. Mesela Mardin'deki birkaç Süryani'ye metin gönderdim çevirmeleri için. Fakat metinler asla onlarınki gibi değil. Onlar işlerini daha sağlam yapıyorlar. Bana İngilizce, Almanca olarak gönderiyorlar metin çevirilerini. Ben de o dillerden Türkçe'ye çeviriyorum.

-O kadar ilerlettiniz yani…
- İlerletmeseydim, yardım alarak çalışmalara devam etmem çok zor olurdu. Mesela İngilizce öğretmeni bile olsa; eğer tarih bilmiyorsa, konuya vakıf değilse zorlaşıyor her şey. Ortaçağ, Yeniçağ, Dinler Tarihi.. Hele Urfa tarihi denildiğinde, bunların hepsi mevcut. Bende ise şuan hepsi mevcut. Bazen akademisyenler bile gıpta ediyor, hepsinin altından kalkmama. Çünkü üniversitelerde branşlaşma var. Yeniçağ, Ortaçağ..

-İlgi alanınız olduğu için belkide, sevmektir önemli olan?
-Hani derler ya; Urfa sevdalısı, Urfa hastası…

-Şimdiye görüştüğüm bütün insanlardan bunu duydum. Hatta ''Bize Urfa delisi diyorlar '' demişti Mahmut Karakaş hocam. Doğru galiba?.
-Doğrudur. Tarih hem ilgi çekici gelmiyor insanlara hem de zor. Kimse kolay kolay tarih için, yabancı dil öğrenmez. Hemde bir-iki değil, dört-beş dil mesela.

-Şöyle bir durum vardır büyük ihtimalle. Burada konuşulan İngilizceyle sizin konuştuğunuz İngilizce aynı olmaz diye düşünüyorum. Sizinki daha akademik olabilir.
-Evet, o da var. Arkadaşlar tarihi mekanları ziyarete gittiklerinde hiç yayınlanmamış bir kitabenin resmini çekip gönderiyorlar ve hemen çevirmemi istiyorlar. Maalesef o kadar kolay değil.. Saatlerce üzerinde çalışıyorsunuz. Farklı farklı dönemlere göre harfler var.. Farklı zorluklar var. Beni aşarsa yurt dışına atıyorum. Urfa'nın deyimi ile ''Ben onlara belamı sürttüm'' vazgeçmedim. Onlar da baktıki bu adam işi ciddiye alıyor, bana yardımcı oldular.

-O kadar da yapsınlar hocam..
-Tabiki. . Onlara bin yıllık kitabelerin fotoğraflarını gönderdim, yayınlattılar. Onlar da bize makaleler, yayınlar gönderdiler. Ben pek kendimi anlatmayı sevmiyorum ama birçok kitabeyi ben çözdüm Urfa'da. Mesela Urfa Kalesindeki Süryanice kitabe…

-Çok fazla kitabınız var. Biyografiler, monografiler, makaleler, sözlük. Epey yazmışsınız maşallah. Yazdıklarınızın içinde, sizin için özel olan bir kitabınız var mı?
-Var. Mesela Soğmatar'ı gezdiniz mi?

-Evet tarihi açıdan zengin, çok güzel bir yer.
-1800 yıllık bir yerleşim. Onunla ilgili yayınlanmış İngilizce iki -üç makale var. Baktımki Soğmatar'ı anlatan bir kitap yok. Ve bu konuda bir kitap yazmayı kendime borç bildim. Soğmatar uzmanlarıyla mektuplaştım.

-Yabancı uzmanlarla mı yine?
-Evet. Adamlar 1800'lü yıllarda gelip Soğmatar'ı taramışlar.

-İlki herhalde Fransız diplomat Pagnon. Adıyla anılan mağarayı gördük.. Türkiye'de yok mu? Sonuçta birçok Arkeoloji, sanat tarihi fakültemiz var. Dolayısıyla birçok profesörümüz ve akademisyenimiz var.
-Türkiye'de Süryani kürsüsü daha yeni yeni kurulmaya başlandı. Mardin Artuklu Üniversitesi'nde bir bölüm açıldı mesela.

-Soğmatar'la ilgili yok mu?
-Ben bu işe başladığımda Soğmatar'daki bütün kitabelerin fotoğrafını çektim. Sonra Batı'da yazılmış bütün makaleleri toplayıp tek tek Türkçe'ye çevirdim.

-Hocam bunların hepsi çok ciddi bir zaman, emek istiyor..
-Kitabımız 70 sayfalık bir kitap olarak, Arkeoloji ve Sanat Yayınları tarafından basıldı. Şuanda Soğmatar ile ilgili ilk kitap bana ait.

-Kitapları nasıl bastırıyorsunuz?
-Yazarlar için çok büyük bir sorun. Kitaplarımın bir kısmı Şurkav tarafından basıldı, bir kısmı Büyükşehir Belediyesi tarafından basıldı. Bir kısmını otellerden reklam alarak bastırdım.. Bir yazar için çok büyük bir sıkıntı.. Hazırlarsınız, aylarca beklersiniz, moraliniz bozulur.. Birgün bakarsınız bir kapı açılır ve basılır kitabınız. Bir kitabınızın basılması çok farklı. Çocuğunuz gibi. Hazırlıyorsunuz, yıllarınızı veriyorsunuz.

-Soğmatar'a ne kadar ilgi var bilmiyorum ama Göbeklitepe'de, Karahantepe' de çok güzel çalışmalar var. Bu çalışmalarda destek oldunuz mu? Size böyle bir talep ulaştı mı?
-Bu kazılar Neolotik dönem kazıları. Ben Neolotik döneme fazla girmiyorum. Daha çok arkeolojik konu olduğu için.. Urfa kazdıkça tarih fışkırıyor. Biz görmeyiz belki ama Urfa gelecek bir 10 yıl içerisinde, 20 içerisinde çok daha farklı bir şehir olacak. Burada turistler otel bulamayacak. Şuanda 12 tepe kazılmayı bekliyor. Göbeklitepe %10 kazılmış. Bu 12 tepe kazılacak, yorumlanacak. Siz o zaman görün Urfa'yı..

-Göbeklitepe'yi, Karahantepe'yi hatta aynı gün Soğmatar'ı gezmek nasip oldu. Galiba Urfa'nın böyle bir handikapı var. Çok fazla eser var..
-Evet, bu bir şehir için dezavantaj olabiliyor. Bakımını, korumasını yapamıyorsunuz, ''En iyisi toprağın altında kalsın'' diyorsunuz.

Devam edecek...