Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Cengiz Tomar, Ukrayna Savaşı ekseninde Orta Doğu'daki son gelişmeleri AA Analiz için kaleme aldı.

***

Türkiye'nin de dahil olduğu Orta Doğu, son yıllarda görmediğimiz derecede diplomatik bir hareketliliğe sahne oluyor. Arap Baharı sürecinin belirli bir konsolidasyona ulaşması, ABD'nin bölgeden uzaklaşması, İran'la bir nükleer anlaşma yapma ihtimali ve Rusya'nın Ukrayna işgaliyle tekrar 'çift kutuplu dünyaya' dönülmesi olasılığı nedeniyle Orta Doğu'da zirve üstüne zirve yapılıyor. Bölgede son dönemde Arap devletleri, İsrail ve Türkiye arasındaki yakınlaşma da yukarıda saydığımız sebeplerle bağlantılı.

İsrail basınına göre, Negev Zirvesi'nin ana teması İran'a karşı Araplarla birlikte bir cephe oluşturmak ancak diğer katılımcıların gündemi farklıydı.

Zirve üstüne zirve

Geçen haftalarda önce Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, İsrail Başbakanı Naftali Bennett ve Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid Al Nahyan sürpriz şekilde Şarm eş-Şeyh'te bir araya geldiler. Görüşme şüphesiz İran'la Viyana'da yapılan nükleer müzakerelerle ilgiliydi. Bu toplantının hemen ardından Ürdün'ün Kızıldeniz kıyısındaki tatil kasabası Akabe'de sessiz sakin bir zirve daha gerçekleştirildi. Ürdün Kralı Abdullah'ın ev sahipliği yaptığı zirveye Mısır Cumhurbaşkanı, Abu Dabi Veliaht Prensi ve Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi'nin yanı sıra Suudi Arabistan'dan da bakan düzeyinde katılım oldu.

Resmi açıklamalar her ne kadar zirvenin 'kardeşçe bir istişare toplantısı' olduğunu ifade etse de Orta Doğu ve dünya siyasetinde böylesine önemli bir dönüşüm husule gelirken bu tür gayriresmi bir zirvenin gerçekleşmesi, liderlerin sadece mırra içmek ve sohbet etmek için bir araya gelmediklerini gösteriyor. Zira Arap dünyasının kültürel beyni ve askeri gücünü temsil eden Mısır ile Orta Doğu'da enerji, finans ve dini merkez olan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) Irak'la birlikte Ürdün Kralı'nın ev sahipliğinde Akabe'de toplanmaları pek de rastlantı değil.

Ayrıca 27-28 Mart'ta İsrail'in ev sahipliğinde ABD, Mısır, BAE, Bahreyn ve Fas dışişleri bakanlarının katıldığı Negev Zirvesi düzenlendi. Ürdün, Filistin ve Kudüs hassasiyeti sebebiyle davete rağmen zirveye katılmadı. İsrail'in kurucusu Ben Gurion'un uzun süre yaşadığı ve mezarının da bulunduğu evde; Sde Boker'da (Sidi Bukir) yapılan Negev (Nakıb) Zirvesi, İsrail'in meşruiyetinin ve İbrahim Anlaşmaları'nın Arap dünyası tarafından tanınması yolunda yeni ve önemli bir adım. Zira İsrail, tarihinde ilk defa dört Arap dışişleri bakanını misafir etti.

Akabe Zirvesi'nde ne konuşuldu?

Akabe Zirvesi'nin yapıldığı şehir; I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı'ya isyan eden, mevcut Ürdün Kralı'nın büyük dedesi Şerif Hüseyin'in isyanının önemli merkezlerinden ve İngilizlere sığınmadan önce bir müddet kaldığı, bugün müze olan evinin bulunduğu şehir.

Osmanlılar 1917'de Lawrence tarafından yönlendirilen Şerif Hüseyin'in ordularıyla burada yaptıkları savaşın ardından bölgeden çekildi. Akabe, Arapçada 'iki dağ arasındaki geçit' anlamına geliyor. 'Kızıldeniz'in Gelini' olarak da adlandırılan bu küçük sahil şehri, Filistin toprakları ve İsrail'in Elyat (Eyle) şehriyle karadan Suudi Arabistan'la, denizden ise Mısır'la komşu. Dolayısıyla tarihi ve coğrafi sembolizmi yüksek bir şehir.

Toplantının Rusya'nın Ukrayna'yı işgal ettiği, ABD'nin İran karşısında Arapları yalnız bıraktığı bir dönemde gerçekleşmesi çok daha önemli konuların gündeme geldiğini gösteriyor. Husilerin Suudi Arabistan'a saldırılarını artırdığı ve İranlı milislerin Irak ve Suriye gibi Arap topraklarında önemli rol oynadığı, özellikle ABD'nin Körfez'e ilgisinin azaldığı bir dönemde, İran meselesi toplantının birinci önceliğiydi.

ABD'nin yokluğunda Araplar ve İsrail'in tutumu

Zira Akabe Zirvesi'nin İran'a karşı Arap devletleri ile İsrail'in siyasetine dair ABD Dışişleri Bakanı Antonty Blinken ile görüş alışverişinde bulunacakları Negev Zirvesi öncesinde kendi aralarında yaptıkları bir hazırlık toplantısı olarak değerlendirilebilir. Yine geçen hafta Mısır'da Şarm eş-Şeyh'te yapılan Mısır-BAE-İsrail zirvesinde de İran meselesi ile enerji ve gıda güvenliği konuları ele alınmıştı. Anlaşılan o ki hem Araplar hem de İsrail, ABD'nin yokluğunda bölgede nasıl bir politika izleyeceklerini şekillendiriyor.

Bu toplantının Ürdün'de yapılması özellikle Kudüs açısından önem taşıyor. Tabii en önemli konulardan biri ortak bir savunma sistemi geliştirmek. Bu devletler bölgede, daha önceki dönemlerde ve Trump yönetimi esnasında olduğu gibi, artık sürekli ABD'nin tutumuna endeksli bir politika izlemek yerine aralarına İsrail ve Türkiye'yi de katarak yeni bir tutum belirlemeye çalışıyorlar. Bölge ülkelerinin belki de baştan beri yapmaları gereken ama ABD müdahaleleri ve politikaları sonucu yapamadıkları, bir araya gelerek kendi politikalarını oluşturma gereği ancak şimdi anlaşılmış bulunuyor.

İran'la nükleer görüşmeler yapılırken Devrim Muhafızları'nın ABD'nin terör örgütleri listesinden çıkarılması için çağrı yaptığı bir dönemde, Irak Başbakanı Kazimi'nin müttefikleri olan İranlı milisler ve Devrim Muhafızları hususundaki görüşleri de önem taşıyor. Arap yönetimleri Kazımi'yi bu zirveye davet ederek İran ile Irak'ı ayrıştırmayı düşünüyor olmalılar. Tıpkı BAE'nin Esed'i tekrar Arap Ligi'ne katarak İran'dan uzaklaştırmaya çalışması gibi.

Tabiatıyla Ukrayna-Rusya krizi hem gıda hem de enerji güvenliği açısından Arap ülkelerini ilgilendirdiği gibi genellikle ABD safındaki bu devletlerin Rusya ile ilişkilerini de hesap ederek, Biden yönetiminin istediği tonda bir tepki gösteremediler[1]. Bu konu hem Akabe'de konuşulmuş ve hem de Negev Zirvesi'nde ele alınmış olmalı.

Bunun dışında Akabe Zirvesi'nde ramazan ayında Filistin'de çıkabilecek olaylarla ilgili istişarelerin yapıldığı ve Ürdün Kralı Abdullah'ın Kudüs'ün statüsüne stratejik değil, dini açıdan yaklaşılması gerektiği hususunda bir ifadesinin olduğu biliniyor.

Negev Zirvesi

İsrail basınına bakarsanız Negev Zirvesi'nin ana teması İran'a karşı Araplarla birlikte bir cephe oluşturmak ve mesaj vermekti. Ancak Bağımsız kaynaklara göre, İsrail'in dışındaki katılımcı devletlerin her birinin gündemi farklıydı.

Mısır Dışişleri Bakanı kendilerinin zirveye katılmalarının temel amacının İsrail-Filistin barış sürecini iki devletli çözüm temelinde tekrar başlatmak ve aşırılıkla mücadele olarak tanımladı. Katılımcı Arap devletleri ve İsrail'in tek ortak söylemi, teröre karşı mücadele ve iş birliğiydi. Ayrıca her biri İsrail'in Hadera şehrindeki saldırıyı kınadı.

Fas, Filistin'de iki devletli çözüm ve iki ülke arasındaki güçlü bağlara vurgu yaparken, Bahreyn'in tutumu İsrail'e daha yakındı ve İran nükleer dosyasının çözülmesi gerektiğine işaret ediyordu. BAE, İsrail ile ticaret, teknoloji gibi alanlarda iş birliğinin altını çizerken, 1967 sınırları temelinde başkenti Kudüs olan tam bağımsız bir Filistin devletinin gerekliliğini teyit etti. ABD Dışişleri Bakanı Blinken da Biden'ın Orta Doğu politikasının aksine bölgedeki müttefiklerin yanında oldukları mesajını verdi.

Negev Zirvesi'nde İbrahim Anlaşmaları'nın bundan sonra nasıl devam edeceği, yol haritasının nasıl olacağı konuşulan konular arasında. Nükleer anlaşma konusunda Arap devletleri ABD Dışişleri Bakanı Blinken'a görüşlerini ilettiğinden, bu konuda da Akabe'de ortak bir görüş oluşturulmaya çalışılmıştı. Tabii Abu Dabi Veliaht Prensi bin Zayid'in Esed'i tekrar Arap dünyasına kazandırma çalışmaları hususunda hayal kırıklığına uğrayan ABD, bu konuda çekinceleri bulunan İsrail'e Arap dünyasında makbul bir Suriye'nin istikrara katkılarını anlatma fırsatı bulmuşolmalı.[2]

Söz konusu zirvelerin ardından Orta Doğu önümüzdeki günlerde çok önemli gelişmelere ve politika değişikliklerine sahne olacak gibi görünüyor. Son 10 yılda yaşadıklarımızın tam tersi gelişmelerin yaşanması kimse için artık sürpriz olmamalı.

***

[Prof. Dr. Cengiz Tomar, Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Rektör Vekili olarak görev yapmaktadır]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir. AA