ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

M. Sarmış: Peki abi. Sinemadan sonra biraz da Urfa'daki diğer eğlence mekanlarından söz edelim diyorum. Hani siz zamanında o eğlence dünyasına biraz aşinasınız, bilirsiniz diye…
Mesela "Mecmelbehr"… ŞURKAV Dergisindeki bir yazısında Naci İpek, orayı öve öve bitiremiyor.
F. Rastgeldi: "Mecmelbehr" Arapça bir tamlamadır. İki suyun birleştiği yer anlamına gelir. Herrehman ve Anzılha göllerinden çıkan iki suyun birleşerek aktığı ortadaki meydanlık alana deniliyor. O zaman çok güzel bahçelik bir yerdi. Suyun üzerinde dertli dolaplar vardı. Ehli keyf Urfalıların gelip dinlendiği, eğlendiği bir yer. Sedirler atılır, çay kahve içilir, sohbet edilir, müzik dinlenilirdi. 1960'lara doğru, Vali Kadri Eroğan zamanında o bahçeler bozuldu, ağaç ambarları yapıldı, garaj yapıldı, iş yerleri yapıldı.

Bu arada bir hususu daha belirteyim. Oradaki göllere, hatta o bölgeye şimdi çoğunlukla "Balıklıgöl" deniliyor. Oysa iki göl vardır. Güneydekinin adı Anzılha, daha meşhur olan kuzeydekinin adı ise "Halilürrrahman"dır. Halk ağzında "Herrahman"a dönüşmüştür. Ne zamanki 1960 yılında şehir içi minibüsler oradan yolculuğa başlıyor. O minibüslerde muavinlik yapan çığırtkan çocuklar, yolcu toplarken, belki de esas ismini telaffuz edemedikleri için "Balıklıgöl! Balıklıgöl!" diye bağırmaya başlıyorlar. Bundan dolayı oranın adı Balıklıgöl olarak kaldı.

M. Sarmış: Bunu öğrendiğim çok iyi oldu.
F. Rastgeldi: Gelelim Anzılha'ya… Orası bir ara "saz" olarak kullanılmış. Ben o dönemi hatırlamıyorum. Hatta oranın sahnesi hâlâ duruyor.

M. Sarmış: Yani, saz, sahne derken, oraya şarkıcılar geliyor, çalıp söylüyorlardı, öyle mi?
F. Rastgeldi: Evet, öyleydi. "Saz"(saz evi) ile pavyonun farkları vardır. Sazda sanatçı çıkar, şarkısını okur, içeri girer, masalara gelmez. Mikrofon bile yoktur. Hatta o sırada ezan okunursa müzik susar, ezan ve daha sonra namaz boyunca beklerler. Namaz kılan adam da saza karışmaz. Saza giden adam masasında oturur, içkisi, mezesi gelir, rakısını içer, mezesini yer, sanatçıyı dinler. Olay budur. Pavyonda ise, müşteriler isterse şarkıcı kızlar gelip masaya oturur, müşterilerle beraber onlar da içer. Çok enteresandır, Türkiye'nin her tarafında kızlar "bor" içer. Bor, bir duble viskidir. Ama viski yerine viski bardağında çay veya kola getirirler. Fakat müşterilere viski ücreti yazılır. Urfa'da o adet yoktur. Sen ne içiyorsan kız geldiği zaman ona da ikram edersin. Bor ücreti yoktur. Saatliktir. Yarım saat, bir saat, kız ne kadar oturmuşsa ona göre ücret ödenir. Mesela 1973-74'lerde gittiğimiz zaman "Misse" diye bir garson vardı. Kızı çağırırdı, kız gelip masaya otururdu, derdik ki "Misse, bak saat şu." Çünkü biz yarım saatlik almışız, eğer saati tespit etmezsen Misse 10 dakika sonra gelip "vakit doldu" der. "Devam etmek istiyor musun?" diye sorar; kafa hoş olduğu için yaz dersin. O zaman belki bir saatin içinde üç dört defa yazar, ona göre de ücret ödemek zorunda kalırsın.

M. Sarmış: Ama Anzılha saz olduğu için böyle şeyler yok.
F. Rastgeldi: Evet. Orası bir müddet sonra kapanıyor. Daha sonra Mehmet Ali Yaman diye bir işletmeci vardı. Köprübaşı'nda bir saz evi açtı. Kendi soyadını verdi: "Yaman Saz Evi". Sonradan pavyon oldu; "Yaman Pavyon"… Demin bahsi geçen Bican Ağa Hanı'nın güneyinde tam karşısında. Ahmet Bahcıvan İş Merkezi'nin kuzeydoğu ucunda. Mehmet Ali kendi soyadını vermişti. İyi bir işletmeciydi. Müşteriyi iyi tanırdı. Servisi de iyiydi. Binası birkaç katlıydı. Kışın merdivenle aşağı inerdin. Yazın da yukarıda idi, oraya çıkardın. Onun yanında bir pavyon daha vardı. Bir tane de şimdiki Harran Oteli'nin yerindeydi, sadece yazlıktı. Harran Oteli'nin yerinde daha önce bir han vardı, otel olarak kullanılıyormuş. Sonradan garaj olarak kullanılmıştır. "Cesur Garajı" denirdi. Şehirlerarası otobüsler oradan kalkardı.

M. Sarmış: O pavyonların akıbeti ne oldu?
F. Rastgeldi: Sonraları, çok bozuldu. Her akşam olay çıkar. Millet birbirini bıçaklar. Karakola haber verirler, yarım saat sonra gelir. Ambulans çok geç gelir. Yaralıyı alıp hastaneye, vuranları karakola götürürler. 1980'li yıllar. İbrahim Halil Çelik'in belediye başkanlığı zamanı (1984-1991). Belediye zabıtaları ikide bir gelip ceza yazdı, bilmem ne yaptı.

M. Sarmış: Herhalde onları kaçırtmak için.
F. Rastgeldi: Evet. Sonra Refah Partisi iktidar oldu. Pavyonlar da arka arkaya kapandı. Şunu da belirtmem lazım. Pavyona gidenlerin kalitesi çok düşmüştü. Saz olduğu zamanlarda Urfa'nın zenginleri giderdi. Akşamüzeri tıraşını olur, takım elbisesini giyer, kravatını bağlar, fötr şapkasını takar, öyle giderdi. Masasına oturur, içkisini içer, müziğini dinler, sonra da çekip giderdi. Efendi efendi… Birbirlerine selam verir, reverans yaparlar. Sonradan kalitesi çok düştü. "Çakalı çukalı", ayak takımı gelmeye başladı. İki üç bardak da içince sarhoş olup birbirlerine laf atar, yetmedi kavga ederlerdi. Her akşam kavga, dövüş, olay eksik olmazdı. Sık sık yaralananlar olurdu. Eski ekabir gelmemeye başladı. Arkasından Refah Partisi sıkıştırdı. O şekilde kapandı. Ondan sonra o işe meraklı olanlar Gaziantep'e gitmeye başladılar.

M. Sarmış: Bir de Mahfel diye başka bir eğlence yeri var. Samsat Köprüsü'nün üst tarafında, Karakoyun Deresinin kuzeyinde. Ben de biraz hatırlıyorum. Kapısında jandarmanın beklediği yemyeşil bir bahçeydi.
F. Rastgeldi: Orası askeri gazinoydu. İçinde iki katlı bir binası olan çok güzel bir bahçesi vardı. Müzik de olurdu. Müşterileri sadece subaylardı. Subaylar yakın dostlarını götürebilirdi, ama dışarıdan herhangi bir kimse oraya giremezdi.

M. Sarmış: Ne zaman yapılmış?
F. Rastgeldi: Çok eskiden beri vardı. Sanıyorum Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar gidiyor. Askerler bir ara, 1970'ler olması lazım, oranın karşısındaki kısmı, yani derenin güney tarafında kalan kısmı da alıp gazinoya çevirdi. Daha doğrusu astsubay ordu evi yaptı. Bir işletmeci de aldı. Oraya halk da gidiyordu. Bir iki sene çalıştı. Bir takım olaylar oldu, kapattılar. Orası daha önce garajmış. Ondan önce de manajmış. Manaj, at terbiye edilen yere denir.
Millet Hanı askeri kışla iken süvari birliğinin atları burada terbiye edilirmiş. Fakıbaba'nın belediye başkanlığı döneminde Karakoyun Deresi'nde yapılan ıslah çalışmaları çerçevesinde, bütün o yapılar ve yeşil alan kaldırıldı, Jüstinyen Su Kemeri açığa çıkarıldı, ön tarafı da bir çeşit park haline getirildi.