Hastalıklı düşünce, kötünün iyilikle örtülmüş halidir. Doğruyu kabul eden, kötülüğü tasdik eder, şuursuzca.
Tarihe bakıp ibret almadıkça, toplum bunun farkına varamaz. Kendi değerlerine yabancı kılınanların başkasına imrenmesi, tarih boyunca söz konusudur.
Bizde bu düşünce, değerlerin kimsesizleştirilmesiyle başladı, sonradan Tanzimatlar şekillendi.
Batı, hiçbir zaman idealinden vaz geçmez, vaz geçemez.
Onun varlığı, emrine almak istediği parçaladığı topraklar, köle kıldığı insanlarla mümkündür.
Yaşadığımız çağın bunalımı, bu hastalıklı düşüncenin ürünüdür.
Yeryüzünde değer tanımayan, her şeyi yakıp yıkan, sadece kendisine yaşam hakkı tanıyan anlayış, vandallaştıkça, kan ve göz yaşı artacaktır.
Batı, insanlık suçu işlerken, kendisini kabullenmeyenleri işlediği vahşetlerle terbiye yolunu seçerek, hem yer altı hem yerüstü kaynaklara temlik koyarak, ürettiği insan öldüren silahlarla kendi hakimiyetini pekiştirme yolunu seçmekten başka alternatife sahip değildir.
Yeryüzünde hiç bir dua karşılıksız kalmamıştır.
Zulmedenler, zalimlikleriyle övünüp kendilerine paye verirken, Kabeyi filleriyle saran Ebrehe, Ashab-ı Kehf'i ortadan kaldırmak isteyen Dakyanos/ Tacitus, Ibrahim' i ateşe atan Nemrud, Mısır' da ilahlık taslayan Firavunlar, Mekke' de zulmü sahiplenen Ebu Cehil, Dünyayı en son iki kez yakıp yıkan saltanatlar bakî olmamıştır.
Günümüzde dünyanın dört yanını ateşlere salanlar, mazlum coğrafyanın insanını hedef bilirken, ocaklar yıkarken, onları açlıkla susuzlukla terbiye ederken, teknolojinin cağında eserleri olan Afrika' yı gizleyemediler.
Yediği korkmaya, içtiği suya, yaşadığı toprağa ihanet yüklü bulutlardan bela bekleyenler, nimete düşman kesilmiş, olanlardan ibret alamayacak kadar zavallılaşmıştır.
Şehirleri imansızlaştıranlar, bitki örtüsünü yok edenler hiçbir canlı türüne yaşama hakkı tanımazken, buna karşı olan herkesi hedef tahtasına koyarken, tarihte kalmış meseleleri, kabul bağlayan yaraları tazeleyip, var oluş felsefelerine göre Yaratıcıyı kendi kabala hesaplarına göre zorlamaya, yer yüzünü kanla boyamaya çalışmaktan imtina etmemektedir.
Tarih göstermiştir ki her zulmün sahibi zalimdir, her zalim muhakkak surette gereken karşılığı bulmuştur.
Firavunun karşısında Musa vardır, Nemrudun karşısında İbrahim, Ebu Cehilin merkezinde İslâm Peygamberi.
Yanaklara tokat atanlar, Sezar'ın hakkını savunurken tahrif ettikleri inanç sistemiyle var oluşlarını sağlamıştır.
Bizim medeniyet anlayışımızı ortadan kaldırmak için kardeş milletleri birbirine düşman klanlar, toprak sınırlarını belirlemiş, cetvellerle masa başında devletler oluşturmuş, aynı kalemlerle bayraklar çizmiş, aynı coğrafyada parçala- yut metodunu uygulamış, şimdi de kendisine tehlike gördüğü bu coğrafya insanını su-petrol, maden ve toprak ihtiyacı için ortadan kaldırmayı hedeflemektedir.
Kâğıttan başka bir şey olmayan para gücüyle, kurdurduğu çağdaş sömürünün ahtapot kolları bankalarla, kendi toprakları dışında kurup toprağı, havayı, suyu, çevreyi zehirleyen fabrikalarıyla dünyada kendisine karşı güç kabul etmeyenler, döktükleri kanda boğulmadıkça, iyiyle kötünün, doğru ile yanlışın güzelle çirkinin dünya sahnesinde savaşı, mücadelesi bitmeyecektir.
İnsanımızın birlik ve beraberlik duyguları içinde, belirttiğimiz zulmün sahiplerine karşı duruşu, zalimlere imrenip esareti özgürlük sayan kölelerinin karşısında oluşu, istenilenin gerçekleşmesinin önünde daima aşılamaz engeldir.
Tarihin hesaplaşması bitmedi, bu mücadele yeniden başlarken bizim duruşumuz, onların istediği formda olmayacaktır.
Bizim anlayışımız ne denli eleştirilse, yerden yere vurulsa dahi, mevcut şartlarda ortaya konan hilelerle desiseler sahiplerinin işareti olarak, alınlarında insanlık suçunun mührü şeklinde bilinecektir.