'Canıma bir merhaba sundu ezelde çeşm-i yar
Şöyle mest oldum ki gayrın merhabasın bilmedim'

{Ahmet Paşa}

Fatih Sultan Mehmet Hanın veziri olan şair Ahmet Paşa bir beytinde, aşkındaki sadakati, tutarlılığı ve sevgiliye olan bağlılığını anlatabilmek için,



'Canıma bir merhaba sundu ezelde çeşm-i yar



Şöyle mest oldum ki gayrın merhabasın bilmedim' der. Kolay bir söyleyişe göre çok güçlü bir hayal...! Öyle ki Ahmet Paşa hakkında tezkirelerin 'Türk şiirine parlaklık ve güzelliği ilk o vermiştir' hükmünü doğru çıkartır. Günümüz diliyle şöyle demek: 'Ezel gününde sevgilinin o güzel gözü bana öyle bir merhaba lütfetti ki; o gün bu gündür, o hoş bakışın sermestliğiyle başka birinin merhabasını hiç tanımadım.'



Aşk..! Kainatın yaratılış sürecini, özünü ve esasını oluşturmak bakımından başlangıcı ezel gününe dayanan ve ebede kadar süreceğinde şüphe bulunmayan bir macera… Gönülleri terbiye eden, ruhlara derinlik kazandıran, dimağlara yükseklik veren bir hüzün ve neşedir. Varlıkla birlikte var olan ve varlıkta en son yok olacak olan. Başlangıcı ta ezel gününde, şöyle: Kur'an'da anlatılır ki Allah, dünya da hiçbir şey yok iken, hatta dünya yok iken ruhlar alemini yarattı. Orada bütün ruhları bir araya toplayıp sordu.

'Elestübi-Rabbiküm?' Yani, 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim?' Ruhlarımız da bu soru karşısında 'Kalû: Bela' Yani 'Dediler ki: -Evet (Şüphesiz Sen bizim Rabbimizsin)'. Bu meclis (ezel bezmi, elest meclisi), varlığın ilk toplantısı idi ve bütün ruhlar orada birbirlerine şahit tutuldular; ta ki dünyaya geldikleri vakit, bir bedene girdikleri, ete kemiğe büründükleri vakit bu sözlerinden dönmesinler. Dönenler olursa, o mecliste rahmet ve merhametiyle kullarına muamele eden Rab Taala'nın rahmet ve merhamet çizgisinin dışına itilsinler. Onun için Hz. Ali: 'Sevgiliye verilen en güzel hediye sadakattir.' der.



Ezel bezmi öyle bir meclis idi ki, orada yan yana olanlar, yakın olanlar, birbirlerini görenler, birbirleriyle konuşanlar, bu dünyaya geldiklerinde de birbirleriyle yan yana ve yakın olur, buluşur veya konuşurlar. İnsanlar arasındaki çağ farkları, uzaklık ve yakınlılar ile biganelik ve aşinalığın temeli işte o ezel gününe dayanır. Bu durumda dünya, ezelde kader olarak yazılanın vuku bulduğu (kaza) bir duraktır; işte o kadar. Bu durakta aşkın ve aşıkın nasibi de ezel gününde ki durumuyla bağlantılı olarak bu dünya da görünürlük ve yaşanırlık kazanır.

Bu durumda ya Hüsn ü Aşk yazarı Galip Dede'nin benzetmesiyle dünyaya ait desenleri ve çizgileri olan kader kumaşları ruhlarımız arasında bölüştürülürken aşıka da sevgi hissesi olarak terzilerin makas artığı olan kumaş kırpıntısı hurdalar misali paramparça olmuş bir yürek düşecek veya yukarıda Ahmet Paşa'nın dediği gibi aşık, ezel gününde öyle bir çift göz ile karşılaşacak ki aşktan pay almayı veya aşktan gayrı pay unutup dünya hayatını öyle yaşayacaktır. Söylediğine göre Ahmet Paşa, ezel gününde henüz ruhlar alemindeyken, güzellerden bir güzel, kendi güzelliğinin farkında olarak göz süzüp kendisine aşık ararken, gözleri bir an, yalnızca bir an, Ahmet'in canına da değmiş geçmiştir. Aşk adına Ahmet'te ne olduysa işte o an bir an içinde olmuş ve güzellik karşısında mest ve hayran düşüp kendini kaybedivermiştir. Aynı ' Sol yanım Kerbela, Sağ yanım Hüseyni matem ezgiler… Aklımda aşkının su yeşili lekesi, Ve gözlerin, Gözlerin narçiçeği sırrı.' mısralarımızdaki gibi…



Bu öyle bir mestliktir ki aradan milyonlarca yıl akıp giderek dünya kurulacak; Adem (a.s) yaratılıp yine on binlerce yıl insanoğlu dünya da ezel macerasını sürdürecek, nihayet Ahmet'in ruhu da bir beden ile dünyaya geldiğinde hala ezeldeki o sarhoşluğu geçmemiş olacaktır. Bunun diğer yönden okunuşu, Galip'n dediği gibidir ve Ahmet, ezel gününde gördüğü güzelin aşkını kendisine zoraki kader edinerek dünyayı da onun uğrunda her türlü belalara, sıkıntılara, ayrılık acılarına vs. katlanarak mest ve hayran yaşayıp gider. Yani ki aşkında bu derece sadakat ve doğruluk tıpkı ruhların Allah'a verdikleri söz gibi bir ağırlık ve sorumluluk taşır. Ta ki aşık, ruhlar meclisinin sözünde duran yegane kişisi olabilsin. Onun için Yusuf Has Hacip, Kutdgu Bilig'te: ' Sözün, gözsüzlere göz olsun; ok düz olmasaydı doğru gitmezdi.' der. Öyle ya hemen hepimiz o gün verdiğimiz sözü çoktan unutmuş, kendimize (masivadan, paradan, ihtiraslardan, gururlardan, maldan, mülkten ve dünya makamından v.s) yüzlerce tanrılar edinmiş durumdayız.

Oysa aşık ezelde, verdiği aşk sözüne sadakatle sarılmış, aşkın bunca ayrılık belasına da katlanarak aşıklıkta bir gömlek daha derece kazanmanın yollarını aramaktadır. Aşkın belası öyle tatlı bir beladır ki, ezelde başlamış olup ebede kadar uzanacaktır. Nitekim ruhlarımız, 'Elestü bi-Rabbiküm?'sorusuna karşılık olarak 'Evet' anlamına gelebilecek pek çok kelime arasından 'bela'yı seçmiştir. Kul, belayı istemeyince Allah neden versin ki..? Velev ki Aşkın belası olsa da..!
Vesselam.