1 Mart'taki yürüyüşümü en son Gümrük Hanı'nda bırakmıştım. Oradan devam ediyorum.
Attar Pazarı'nın o her zaman çok sevdiğim güzel kokularının arasından Pazar Camii'ne ulaştım. Herhalde depremden etkilenmediği için açıktı. Batı kapısından girip kuzey kapısından çıktım.
Kunduracılar Çarşısı, Kuş Pazarı, Kelleci Çayı derken Dabakhane Camii.
Kitabesinden 1568 yılında tamamlandığı anlaşılan caminin, Diyarbakır Beylerbeyi Halhallı Behram Paşa tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir.
Kuzeyinde İbrahimiye Medresesi, doğusundaki sokağın üzerinde de Dabakhane Kabaltısı bulunmaktadır.
Caminin özelliklerinden ve avlusundaki türbelerden Eski Urfa yürüyüşlerim sırasında uzun uzun söz ettiğim için şimdi girmiyorum.
Deprem caminin güzelim minaresini ortasından yıkmış. Daha önce fotoğraflarını görmüştüm ama bizzat görmek başka.
Yaklaşık 450 yıllık bir eserin hali hüzün verici.
Düşen taşların kabaltının üstüne de zarar verdiği anlaşılıyor. İki sıra taş sökülmüş. Bütün taşlar, muhtemelen onarım sırasında değerlendirilmek üzere caminin avlusuna taşınmış.
Kabaltıdan geçip ötesinde fotoğraf çekiyordum. Selam vererek yanıma yaklaşan genç arkadaş caminin yeni imamı Halit Abdan imiş. Resmi görevli olduğumu zannetmiş. Tanışıp konuştuk. Caminin içinde namaz kılmaya engel herhangi bir sorun olmadığını söyledi.
Bu arada İbrahimiye Medresesi'nde restorasyon çalışmalarının başladığını da öğrendim ve memnun oldum.
Oradan Pınarbaşı Mahallesi'nin içerisine doğru ilerledim.
Hızanoğlu Kabaltısı'ndan geçip Hızanoğlu Camii'ne ulaştım.
Acaba en eski ve en güzel camilerimizden biri olan bu eserde bir hasar var mıydı?
Önceki gelişimde tanıştığım İmam Veysi Çiftçi, olmadığını söyledi. Sevindim.
Fakat hemen caminin doğusundaki Cincıhlı Hamam'da var.
Kubbesindeki camlardan dolayı bu adı almış olan hamam Urfa'nın en eski ve en tanınmış hamamlarından biri. Geçmişinin 16. Yüzyıl başlarına kadar çıktığına dair rivayetler var. Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde bile adı geçiyor.
Bir zamanlar gelin hamamı, güveği hamamı, doğdu hamamı, sünnet hamamı için en çok rağbet gören hamammış. Son zamanlarda bütün diğer hamamlar gibi eski havası yoktu ama yine de çalışıyordu.
Görülüyor ki deprem ağır bir darbe vurmuş. Batı duvarı, güneybatı köşesi göçmüş. İçerisi ne durumdadır, öğrenemedim.
Tabii ki kapalı. İnşallah kısa zamanda restorasyonu yapılır.
Gelmişken buraya çok yakın olan liseden sınıf arkadaşım Hüseyin Erişmiş'e uğramasam olmazdı. Yine arkadaşım olan ortağı ile Erdo Kundura atölyesinin sahibi. Bir çay içimi sohbet ettik. Meğer onun evi de hasarlı olduğu için kiraya çıkacakmış. Üzüldüm tabii. Zor iş.
Yolum uzun, vaktim az.
Çarşıların arasından geçip Mevlana Camii önünden Divanyolu Caddesi'ne çıktım.
Ara sokaklardan Bıçakçı Mahallesi'ne geçip Bıçakçı Meydanı'na ulaştım.
Eski Urfa'nın en meşhur meydanlarından.
Meydanın doğu tarafında epey tahribat var. Yıkılan yerlerin onarımına başlanmış.
Karşımda İmam Sekkaki Camii. 1523 tarihli bu küçük ve güzel camiyi ilk defa Eski Urfa yürüyüşlerim sırasında görmüştüm.
Kapısının üzerindeki tipik minber minaresinde herhangi bir hasar görünmüyor.
Fakat kapısı kapalı. İçeride nasıl bir hasar olduğunu öğrenemedim.
Oyalanmayıp geldiğim gibi geri döndüm.
Hedefimde önce Ulu Cami var.
Urfa’nın en eski, en büyük, en ünlü camilerinden biri. Eski bir sinagog iken 5. asırda St. Stephon adıyla kiliseye dönüştürüldüğü, kırmızı renkteki mermer sütunların çok olması sebebiyle "Kızıl Kilise" olarak da adlandırıldığı söylenir. Urfa’yı Haçlı Kontluğundan alan Zengiler zamanında, 1170-1175 yıllarında kilise üzerine inşa edilmiştir.
Bu cami ile ilgili anlatılacak çok şey var.
Hz. İsa'nın mendilinin atıldığı su kuyusu, avlusundaki Mevlana Halid-i Bağdadi'nin küçük oğlunun mezarı, güneş saati, Roma dönemi sütun başlıkları, "Karanlık Kapı" diye meşhur Roma döneminden kalma kuzey kapısı ve daha birçok şey.
Fakat ben sadece depremden etkilenen yanlarını anlatacağım.
Caminin minberi çöktüğü için doğu kısmı ibadete kapalı. Genel olarak bir tehlike olmadığı için batı kısmı açık. Bu yüzden minber kısmında onarım çalışmaları hemen başlamış.
Çok alışkın olmadığımız için böyle hızlı uygulamalar bizi sevindiriyor.
Keşke her işimizi böyle yapabilsek.
Caminin en az kendisi kadar meşhur olan minaresi ise maalesef o kadar şanslı değil.
Kilise zamanının çan kulesi. Cumhuriyet'in ilk yıllarında üzerine saat ilave edilerek aynı zamanda şehrin saat kulesine dönüşürülmüş. Saatin üzerine kondurulan ilginç külahı uzaktan fötr şapkayı andırıyor. Andırıyordu demem lazım.
Çünkü Urfa'nın sembollerinden biri olan minarenin tepesindeki bu kısım deprem sırasında tamamen göçmüş.
Eski Urfa'nın en yüksek noktası olduğu için en uzak yerlerden bile görünür, Ramazan aylarında iftar topu buradan atıldığı için de akşama doğru herkesin gözü buraya çevrilirdi.
Herkes gibi benim de hatıralarımda önemli bir yeri olan minarenin bu akibetine çok üzüldüm.
Etrafı her ihtimale karşı sac tentelerle boydan boya çevrilmiş.
Avlusundaki mimarisi Mimar Cevher İlhan'a, yazıları Hattat Mehmet Ali Caduk'a ait şadırvan da olduğu yere tamamen çökmüş.
Yazık olmuş.
Caminin doğuya açılan kapısı kapalı. Hemen bitişiğindeki medreseden yol verilmiş.
Selahaddin Eyyûbî zamanında, onun adına yaptırılmış olan bu medrese Anadolu’da inşa edilen en eski medreselerden biri olup günümüze sadece üzerinde kitabesi bulunan kuzey duvarı kalmıştır.
Halen burada bulunan yapı ise, Müderris Nakibzâde Hacı İbrahim Efendi tarafından 1781 tarihinde o eski Eyyubi medresesinin kalıntıları üzerine inşâ edilmiştir. Cumhuriyet döneminde uzun zaman Atatürk İlkokulu olarak kullanılmıştır.
1982 yılından beri Eyyübiye İlçe Müftülüğüne bağlı Ulu Cami Kur’an Kursu olarak hizmet vermektedir.
Geçerken araya çekilen sac tentelerden buranın da depremden zarar gördüğünü tahmin ettim. Telefonu yukarı kaldırıp görmeden çektiğim fotoğrafları daha sonra incelediğim zaman güneydeki eyvanın ve batıdaki duvarın etkilendiği ve onarımına başlandığı anlaşılıyordu.
Sola döndüm.
Köşede 17. yüzyılda yaşayan ve zamanının evliyasından kabul edilen Şeyh Ebubekir’in türbesi var. Türbede bir sıkıntı görünmüyor ama doğusundaki yapılar bir hayli zarar görmüş.
Az yukarıda Urfalıların Karameydanı Camii olarak andığı Hüseyin Paşa Camii.
1728 yılında devrin Urfa valisi Darendeli Hüseyin Paşa tarafından yaptırılmış. Yolun ortasındaki bu küçük ve güzel cami de depremden nasibini almış. İbadete kapalı.
Girişteki üç eyvana kurulan iskeleler onarıma hemen başlandığını göstermekle kalmıyor, hasarın küçük olduğunu gösteriyor.
Biraz daha yukarı çıkınca Yusuf Paşa Camii...
1710 yılında Urfa-Rakka Valisi Yusuf Paşa tarafından yaptırılmış.
Urfa'nın en meşhur camilerinden. Bediüzzaman Mezarlığına defnedilecek olan cenazelerin çoğunun namazı burada kılınır.
Caminin ana caddeye bakan doğu kapısı depremden dolayı kapalı.
Kuzey kapısından girdim. Harim kısmı mühürlü. İçeriye girme imkanı bulamadığım için nasıl bir hasar olduğunu anlayamadım.
Hava güzel olduğu için avluya serilen hasırların üzerinde namaz kılınıyor.
Vakit daralıyor.
Telefonumun şarjı bitmek üzere.
Daha görmek istediğim çok yer var.
Ama yetiştiremem.
En iyisi başka bir güne ve başka bir yazıya bırakmak.