Yıllardır batı tarafından hizaya getirilmeye çalışılan Türkiye'de yaşanan 15 Temmuz ABD destekli darbe girişimi, tarihi bir kırılmanın başlangıcı oldu.

Allah'ın yardımıyla halkın darbeye karşı gösterdiği -sosyolojik olarak içerisinde birçok sebebi barındıran- direnç, hem Türkiye hem de tüm dünya toplumlarına örneklik niteliği taşıyor.

Yıllardır kuklaları üzerinden proje üstüne proje ortaya koyan batı, halkın ölümüne direnişi karşısında yüzyıllık projelerinin akamete uğradığını görünce adeta bir şok yaşadı.

Herkes gibi yıllardır Türkiye'de adına 'Kürt Sorunu' denilen sorun üzerinden sürekli gündeme gelen Kürt halkının kahır ekseriyeti de tarihte Kurtuluş Savaşında cepheye koştuğu gibi yine meydanlara koştu.

Yıllardır Kemalist sistem üzerinden devletin sopasını sürekli kafasında gören Kürt halkının meydana çıkması elbette üzerinde durulması gereken önemli bir konudur.
Çünkü Kürtler, ta Lozan'dan beri batılı emperyalist ülkelerin, ulusal-sol üzerinden kendi cephesine çekmeye çalıştığı mazlum bir o kadar da mağdur bir halk.

Kürt halkının darbe karşıtlığını; 'kendilerine zulmeden sistemi sahiplenme' eleştirisi bir yana özellikle de darbe girişiminin ardından hükümetin yetkili ağızlarının teşekkür konuşmalarında Kemalist sistemin zihin kodlarını anımsatan sözler kullanmaları bazı eleştirileri haklı çıkardığı gibi iyi niyetli insanları da endişelendirmiyor değil.

Bu eleştirileri boşa çıkarmak tabi ki hükümetin elinde. Hükümet ya kendisine darbeye karşı duran Kürt halkının haklarının iadesi konusunda ya gerekeni yapacak ya da yıllardır Kürtler üzerinden hesap yapan batının elindeki "Kürtlerin mağduriyeti" kozunu daha iyi kullanmasına fırsat verecek.

Batı, projelerinin uygulanması için Truva atı görevi gören ulusal-sol (PKK) üzerinden;

1-Devletin Kurtuluş savaşından sonra işi bitince Kürtleri yok saydığını (Bu eleştiride haklılık payı vardır),

2- Devletin kendi iktidarını Kürtlere kabul ettirmek için İslam'ı kullandığını,

3-İslamcı söyleme sahip her parti ve grubun bu projeye hizmet ettiğini ileri sürer.

Batı, bununla Kürtleri;

1-Önce İslam'dan daha sonra da ümmet fikrinden koparmaya

2-Son adımda ise ulusal-sol üzerinden batı cephesine kaydırmaya çalışır.

Hükümet tam bir konsensüs oluşmuşken;

1- Ümmet bilinciyle kendisine sahip çıkan Kürt halkına Kurutuluş savaşından sonraki yeni bir hayal kırıklığı yaşatmamalı,

2-Kemalist sistemin zihin kodlarını anımsatan bir dili kullanmaktan vazgeçmeli,

3-Ulusal-solun ileri sürdüğü eleştirilerini haklı çıkaran Kürt halkını sisteme 'Kapıkulu Askeri olma' ya da 'sopa olma' düşüncesinden vazgeçmeli,

3- Kürt halkının tüm İslami ve insani hakları acilen minnet edilmeden iade etmelidir

Eğer hükümet, partisel çıkarını bir kenara bırakarak 'ama' sız ve halkın muhatap alındığı bir politikayla işe girişmezse;

1-Şu an ümmet bilinciyle meydanlara inen Kürt kardeşlerini hayal kırıklığına uğratacak,

2- Kürt halkının, AK Parti'nin Milli Görüş geleneği üzerinden İslam'a olan umudunu kaybettirecek,

3-Yüzyıllardır batının ulusalcı cepheye çekmeye çalıştığı Kürtlerin batı cephesine kaymasına sebep olacaktır.

Dolayısıyla hükümet, bertaraf ettiğini düşündüğü FETÖ kuklasıyla gelen tehlikenin ardından başka bir tehlikeye kapı araladığı gibi Müslüman Kürt halkının İslam'dan uzaklaşmasının vebalini de boynunda taşıyacaktır.

Bu yüzden Kürtlerin haklarının iadesi sorunu; toplumsal barışın tesisi ve dış müdahalenin ortadan kalkması için hükümetin yapması gereken en önemli ve acil vazifedir.