Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "Birtakım şirketlerde, kamunun ortaklığı olduğu yapılarda görevlendirilenler istisnai de olsa yüksek (maaş) alabiliyorlar. Kamuoyunda bir tepki oluştu bu konulara, adaletsizlik duygusu oluşturdu. Dolayısıyla bir genel sınır koyma kararı aldık." dedi.
Yılmaz, TV100 canlı yayınında gazetecilerin sorularını yanıtladı.
"Kamuda Tasarruf ve Verimlilik Paketi" kapsamında makam araçlarıyla ilgili soruyu yanıtlayan Yılmaz, kimlerin makam aracı kullanabileceğinin kanunla belirlendiğini ama kanunun çok ötesine geçen uygulamaların zaman içerisinde geliştiğini söyledi.
Bu durumun mali yükler getirdiğini kaydeden Yılmaz, şöyle konuştu:
"Bu tasarruf genelgesiyle biz, kanuni sınırlara geri çekmiş oluyoruz uygulamayı. Bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Tabii ki genel müdürlerimizin, idarecilerimizin ihtiyaçları olabilir. Bu ihtiyaçları daha maliyet etkin bir şekilde çözme yöntemleri ortaya çıkartılacak. Hizmetin getirdiği şeyler yapılacak ama esas ana fikir şu, kurumun bir araç havuzu olsun, ihtiyaç duyanlar oradan bu hizmeti alsınlar. Mesela zırhlı araç kullanması gerekiyor bir makamın, yurt içinde de onun üretimi yok. Dolayısıyla o devam etmek durumunda. 'Zorunlu haller dışında yerli araç kullanılsın' diyoruz. Olabildiğince 'eski araçlar elden çıkartılsın' diyoruz."
Yılmaz, bu sayede hem yerli üretimin destekleneceğini hem de alım ve işletimde daha verimli bir ortam oluşacağını bildirdi.
Soru üzerine Yılmaz, kamuda istihdama ilişkin, "'Kamuya eleman alınmayacak' diye bir şey söz konusu değil. Emekli sayısı, vefat edenler, istifa vesaire bütün bunların toplamı kadar, ne kadar eksildiyse o kadar yine istihdam edilebilecek ama bunu aşmayalım istiyoruz. Kamuda 5 milyonun üzerinde çalışan var. Kamu hizmetlerini aksatmayacak bir anlayış içinde belli bir dönem için böyle bir sınır getirilmiş oldu." ifadelerini kullandı.
Yılmaz, buna ilişkin alt unsurların henüz çalışılmadığını aktararak, "Alt kırılımlarıyla ilgili bu aşamada bir şey söylememiz doğru olmaz. O günün ihtiyacı neyse, nerede daha fazla kamu hizmeti açısından ihtiyaç varsa o çerçevede planlama yapılmış olacak." diye konuştu.
"Toplu taşıma konusunda kamu çalışanlarına destekler de sunulacak"
Savunma ve güvenlik hariç tutularak toplu taşıma olan yerlerde servis uygulamasının kaldırılmasına yönelik soruyu yanıtlayan Yılmaz, güvenlik açısından sıkıntılı, farklı riskler barındıran bir bölgeyse orada daha kontrollü bir yaklaşımın söz konusu olacağını söyledi.
Cevdet Yılmaz, Hazine ve Maliye Bakanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığının zaten bu uygulamaya geçtiğini belirterek, şunları söyledi:
"Bunu yaygınlaştırmış olacağız. Öyle kurumlar, öyle yerleşkeler vardır ki, burada toplu taşıma imkanı yoktur. Dolayısıyla oralarda aynı uygulamalar devam edecek. Şu anda devam eden servisler de süresi doluncaya kadar devam edip yenilenme aşamasında yeni bir yönteme geçmiş olacağız. Bir taraftan da toplu taşıma konusunda kamu çalışanlarına birtakım destekler de sunulacak. Belli sayıda toplu taşıma hakkı doğurucu birtakım desteklerle birlikte bu süreç yapılacak."
"Genel bütçeye kaydedilmiş olacak"
Birden fazla yerden maaş alan kamu görevlilerinin ücretlerine üst sınır getirilmesine ilişkin soru üzerine Yılmaz, kamunun geneli için yıllardır bir uygulama bulunduğunu ve ne kadar yönetim kurulu üyeliği olursa olsun maaşı dışında sadece bir yerden maaş alma hakkı verildiğini anlattı.
Yılmaz, buna yönelik bazı istisnaların olduğunu belirterek, "Birtakım şirketlerde, kamunun ortaklığı olduğu yapılarda görevlendirilenler istisnai de olsa yüksek (maaş) alabiliyorlar. Kamuoyunda bir tepki oluştu bu konulara, adaletsizlik duygusu oluşturdu. Dolayısıyla bir genel sınır koyma kararı aldık." dedi.
Koydukları sınırı örnek vererek anlatan Yılmaz, şu ifadeleri kullandı:
"Diyelim ki bir kamu görevlisi kamunun iştiraki olan bir bankada görev yapıyor. Kamu ortak olduğu için oraya, kamuya belli bir yönetim hakkı oluşuyor. 'Bunu hiç almayalım' dediğinizde bu sefer kamuyu zarara uğratmış oluyorsunuz, o bankada kalmış oluyor. Bunu şöyle çözdük, orada görevlendirilen kamu görevlisi belli bir limit içinde alabilsin. Maaşı kadar olmaz, daha düşük olur. Geçmişte bir Yüksek Planlama Kurulu (YPK) kararı vardı, onunla bağlantılı bir limit olacak ve çok yüksek bir rakam olmayacak bu. Onun üzerinde aldığını da bütçeye kaydedeceğiz. Diyelim ki, aylık 200 bin lira kamu hakkı var yönetim kurulunda, bunun 50 bin lirasını orada kamuyu temsil eden kişi, çünkü o da sorumluluk alıyor, mesai harcıyor, hak ettiği kadar bir şeyi almış olacak. Genel ortalamamıza uygun bir karşılık almış olacak. Bunun üzerindeki rakam, mesela 150 bin lira bütçeye gidecek, genel bütçeye kaydedilmiş olacak. YPK kararı var geçmişte onunla bağlantılı ölçü konacak ama bu maaşı geçemeyecek."
Kamuda tasarrufun tutarı ve yeni paketlerin içeriğiyle birlikte bütçeye katkısı sorulan Yılmaz, şunları kaydetti:
"Eylül ayında Orta Vadeli Programımızı (OVP) güncelleyeceğiz. Orada bütçe açığı, cari dengemiz, makro tahminlerimizle ilgili bütün rakamlar güncellenmiş olacak. Bu paket ve diğer çalışmalarımızın etkisini topluca görmüş olacaksınız. Önceden böyle parça parça bir analiz yapmak istemedik. Bu tasarruf paketi, bizim reformlarımızın, yaptığımız çalışmaların bir parçası. Daha bütünlük içinde bakmak gerekiyor kamu dengelerine. İşin diğer harcama boyutları olduğu gibi gelir boyutu da var. Tahsilat oranını artırdığınız, kayıt dışılığı azalttığınız zaman gelir tarafından dengenizi iyileştirmiş oluyorsunuz. Toplu etkiyi, OVP'yi eylül ayında güncellediğimizde görmüş olacaksınız."
Yatırım kritik bir unsur
Merkez Bankasının, belli bir kur hedefi için çalışma yapmadığını, rezerv biriktirip daha güçlü bir konuma gelmek için gayret ettiğini ve rezervlerin birikmesiyle risk primlerinin düştüğünü, daha güvenilir bir ortamın oluştuğunu ifade eden Yılmaz, gelecek dönemde rezervdeki artışın olumlu yönde devam edeceğini söyledi.
Yılmaz, ekonomi programlarını hiçbir yabancı kurumla değil, Türkiye'nin kendi ortak aklıyla, kurumlarıyla, bütün paydaşlarıyla katılımcı bir şekilde oluşturduklarını ve arkasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi iradesinin bulunduğunu ifade etti.
Yatırımın ortamının iyileştirilmesiyle kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye'ye ilişkin notlarının da iyileştiğini dile getiren Yılmaz, şöyle konuştu:
"Yatırım kritik bir unsur. Yani kalkınmakta olan bir ülkeyiz. Yatırım yapmak durumundayız. Kamusuyla, özel sektörüyle doğru alanlarda elbette katma değeri daha yüksek alanlarda kaynaklarımızı değerlendirmek zorundayız. Türkiye Yüzyılı diyoruz. Bunu yatırımların yüzyılı yapmamız lazım. Geleceğimizi inşa etmemiz lazım. Belki bu arada bazı sıkıntılar da yaşayabiliriz. Tasarruf oranlarımızı arttırmak bazen zorlayabilir bizi ama inanın bunları gerçekleştirdiğimizde çok daha güçlü çok daha müreffeh bir geleceği de gelecek nesiller için oluşturmuş olacağız."
"Son 20 yılda bu alanda gerçekten çok şeyler yapıldı"
Yılmaz, hukukun ekonomiyle de ilişkili bir alan olduğunu, hukuku ve adaleti güçlendirmek için çalışmalar yaptıklarını belirterek, spesifik mahkeme kararlarını, bağımsız ve tarafsız yargının yaptığı değerlendirmelere bırakmanın daha doğru olacağını ifade etti.
Batılı ülkelerin bir taraftan Türkiye'deki yargı için "siyasallaşmamalı" dediğini bir taraftan da spesifik birtakım davalarla ilgili yargıdan beklentilerini söylediklerini anlatan Yılmaz, şöyle devam etti:
"Bu da tutarsız bir yaklaşım. Esas olan spesifik hadiselerden ziyade yargı sisteminin tamamına ilişkin, sistemin bütününe ilişkin iyileştirmeler yapmaktır. Yoksa birkaç sembolik mevzu üzerinden bunu tartışırsanız gerçek anlamda bir toplumsal sonuç üretemezsiniz diye düşünüyorum. Bizim görevimiz siyasetçi olarak adalet sisteminin daha etkin, daha hızlı, daha güvenilir, daha erişilebilir hale gelmesi. Son 20 yılda bu alanda gerçekten çok şeyler yapıldı. Bilişim sistemi altyapısından tutun, binalarına, personel sayısına, çeşitli kanunlardaki değişimlere varıncaya kadar Avrupa Birliği'yle bağlantılı olan, olmayan reformlarına varıncaya kadar... Geçmişi de unutmamak gerekir, daha önceki dönemleri ama bu FETÖ meselesi hakikaten yargıya ciddi bir darbe vurdu. Ağır bir yara açtı. İşte onu toparlıyoruz ve daha da iyi noktalara inşallah gidecek."
Yılmaz, Türkiye'nin teknik anlamda Mali Eylem Görev Gücünün gri listesinden çıkarılmaması için hiçbir neden bulunmadığını vurgulayarak, çıkarılmaması durumda bunun siyasi bir karar olacağını da kaydetti.
"Devletin içinde yanlış yapan bir kamu görevlisi varsa devlet ona gereğini yapar"
"Son günlerde bu Ayhan Bora Kaplan davası ve sonrasında da birtakım emniyet görevlilerinin görevden uzaklaştırılması. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanı'nın da açıklamaları oldu. Fakat kafalarımız karışık çünkü serbest bırakılanlar oldu, yeni gözaltılar başladı. Ne oluyor?" sorusunu Yılmaz, şu şekilde yanıtladı:
"Devletin içinde yanlış yapan bir kamu görevlisi varsa devlet ona gereğini yapar. Çok güçlü bir ülkemiz var. Geçmişte nelerin üstesinden gelmiş bir devlet geleneğimiz, güçlü bir kapasitemiz var. Yanlış yapanlar varsa bunların üstüne devletimiz gider ve gereğini yapar. Hiç kimsenin devlet içinde farklı birtakım kurgular içine girmesine müsaade edilmez. Nitekim İçişleri Bakanımız da bu konuda gerekli en net açıklamaları da koydu ortaya. Bir soruşturma yürüyor. Bir taraftan müfettişler, bir taraftan açığa alınan görevliler var ama hiçbir konuda süreç bitmeden yorum yapmayı ben doğru bulmam doğrusu. Süreçler bitmeden, usulü tamamlanmadan insanlarla ilgili söz söylemek doğru olmaz."
"Üç ayak üzerine kurgulanmış bir programla hayata geçiriyoruz"
Yılmaz, haziran ayından başlayarak yıllık bazda enflasyonda hızlı bir şekilde gerileme süreci olacağını anlatarak "Geleceğe dönük enflasyon beklentilerinde bir iyileşme, daha düşük seviyeler görüyoruz. Bizim genel planımız nedir? Bu yıl yüzde 38 civarında diyelim artık, artı eksi bir enflasyon. Gelecek yıl yüzde 20'nin altı, 2026'da da tek haneye yeniden ulaşmak. Bunu da laf olsun diye söylemiyoruz. Para politikalarıyla, maliye politikalarıyla ve yapısal reformlarla. Bu üç ayak üzerine kurgulanmış bir programla hayata geçiriyoruz." diye konuştu.
Enflasyonun yüksek olduğu bir ortamda, ekonomide öngörülebilirliğin azaldığını, sürdürülebilir büyümenin zarar gördüğünü, sabit ve dar gelirli kesimler başta olmak üzere gelir dağılımının da olumsuz etkilenerek sosyal adaletin bozulduğunu ifade eden Yılmaz, "Enflasyonu düşürdüğümüzde hem ekonomik büyüme, sürdürülebilir büyüme bakımından hem de sosyal dengeler bakımından en önemli aşamayı geçmiş olacağız. Aksi takdirde bugün yaptığınız bir artış 3 gün sonra eriyor, bir anlamı kalmıyor gerçek anlamda. Dolayısıyla enflasyonu düşürdüğünüz bir ortamda kalıcı sosyal refah üretebiliyorsunuz. Bizim amacımız da bu. Nominal değil, kalıcı, reel, gerçek bir sosyal refah üretmek." şeklinde konuştu.