“BÜYÜK İSRAİL PROJESİNİN TEHLİKELİ ADIMLARI: ORTADOĞU'YU YENİDEN ŞEKİLLENDİRME VE BÖLGESEL GÜVENLİK TEHDİDİ”

Abone Ol

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, İsrail ve Lübnan arasındaki artan gerilimlere yönelik son konuşmaları, İsrail'in işgal politikalarına yönelik sürekli eleştirisinin bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Erdoğan, İsrail'i Lübnan'a yönelik saldırılarının sonuçları konusunda ciddi şekilde uyararak, bu tür saldırıların önceki işgallerine benzemeyeceğini vurguladı. Bu açıklamalar, İsrail'in Lübnan'a yönelik artan saldırıları bağlamında yapıldı ve Erdoğan'ın bölgedeki işgallere karşı olan kararlı duruşunu pekiştirdi.

Erdoğan, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yeni yasama döneminin açılışında yaptığı konuşmada, İsrail'e açık bir uyarı gönderdi. Mesajının özünde, İsrail'in Lübnan'a yönelik olası bir kara harekâtının, önceki işgal operasyonlarına benzemeyeceği vardı. Bu tür uyarılar, özellikle Lübnan'a yönelik artan İsrail saldırıları bağlamında daha büyük bir anlam kazanıyor. Erdoğan, bölgedeki İsrail işgallerini en sert eleştiren liderlerden biri olarak öne çıkıyor ve bu durumu, İsrail'in insanlığa karşı işlediği suçların bir devamı olarak nitelendiriyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail'in Başbakanı Bu sert eleştiriler, Erdoğan'ın İsrail'in bölgedeki askeri ve siyasi genişleme politikalarına karşı uzun süredir süregelen tutumunun bir parçasıdır.

Erdoğan'ın İsrail'e yönelik eleştirileri yeni değil; geçmişte de İsrail'in Filistin ve Lübnan'a yönelik politikalarını sık sık eleştirmişti. Bu konuşmalar, Türkiye'nin İsrail'in bölgedeki herhangi bir askeri müdahalesine karşı çıkma konusunda kararlı olduğunu gösteriyor. Erdoğan, bu müdahaleleri İsrail'in bölgedeki hâkimiyetini artırmaya yönelik politikalarının bir parçası olarak görüyor.

Son konuşmasında, Erdoğan, İsrail'in saldırgan politikalarının yalnızca Filistin ve Lübnan'la sınırlı olmadığını, Türkiye'nin de bu tehditler arasında yer aldığını belirtti. Bu açıklamalar, İsrail'in bölgedeki askeri eylemlerinin sadece Filistin ve Lübnan'ı değil, Türkiye'nin çıkarlarını da tehdit ettiğine dair bir uyarı niteliğinde. Erdoğan, bu şekilde bölgesel çatışmanın daha geniş bir coğrafyaya yayılma riskine dikkat çekiyor.

Bu açıklamaları jeopolitik bir perspektiften analiz etmek önemlidir. Türkiye uzun süredir Ortadoğu'da lider bir rol oynamayı hedefliyor, özellikle de ABD'nin bölgedeki etkinliğinin azalması ve Avrupa ülkelerinin iç meseleleriyle meşgul olması nedeniyle. Erdoğan'ın İsrail'e yönelik uyarıları, Türkiye'nin bölgedeki liderlik rolünü pekiştirme çabasını da yansıtıyor.

Erdoğan'ın "X" platformunda  İsrail'in Lübnan'a yönelik saldırılarını "insanlık dışı" olarak nitelendirdiği ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi başta olmak üzere tüm uluslararası insan hakları örgütlerini harekete geçmeye çağırdığı açıklamaları, İsrail'in saldırgan politikalarına karşı uluslararası bir tepki oluşturmaya çalıştığını gösteriyor. Ayrıca, İslam ülkelerine bu saldırılara karşı daha sert bir tavır almaları çağrısında bulundu.

Bu açıklamalar, Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin geleceği hakkında soruları gündeme getiriyor. Son yıllarda zaten gergin olan bu ilişkilerin, herhangi bir İsrail askeri operasyonunun ardından daha da karmaşık hale gelmesi bekleniyor. Ayrıca, İsrail'in bölgedeki askeri operasyonlarının yeni jeopolitik dengeler oluşturabileceği ve Türkiye'nin bu operasyonlara karşı sert bir tutum sergileyebileceği tahmin ediliyor.

Ortadoğu şu anda, İsrail'in askeri ve coğrafi genişleme tehditlerinin baş gösterdiği büyük zorluklarla karşı karşıya. Bugün tanık olduğumuz durum, Condolezza Rice'ın ünlü kitabında bahsettiği ve Ortadoğu'nun yeniden şekillendirilmesiyle ilgili olan eski bir vizyonla doğrudan bağlantılı. Bu vizyon, İsrail'in bölgesel çıkarlarını destekleyen yeni bir düzen oluşturmayı amaçlıyor ve mevcut devlet sınırlarını aşan yeni bir sistemin kurulmasını öngörüyor.

İsrail'in bu genişleme hedeflerine ulaşmak için kullandığı araçlardan biri de dini metinlerdir. Son dönemde İsrail liderleri, özellikle Tevrat'taki savaş ve öldürmeye dair pasajlara sık sık atıfta bulunuyorlar. Bu metinler, "büyük Yahudi devleti" projesinin bir parçası olarak savaşın ve işgalin kutsal bir görev olduğunu savunuyor ve İsrail'in genişleme politikalarına dini bir meşruiyet kazandırmaya çalışıyor. İsrail liderleri, bu dini referansları kullanarak politikalarını haklı çıkarma çabası içine girmiş durumda.

Bu bağlamda, İsrail'in en tehlikeli projelerinden biri olan "Davut Koridoru" dikkat çekiyor. Bu koridor, işgal altındaki Golan Tepeleri'nden başlayarak, Suriye içinden geçerek, Kürtlerin kontrolündeki Suriye-Irak sınırına kadar uzanıyor. Eğer bu proje gerçekleşirse, İsrail, Irak sınırına kadar ulaşan geniş bir bölgeyi kontrol altına alabilir. Bu koridor, İsrail'in "Büyük İsrail Devleti" projesinin bir parçasıdır. Bu koridorun geçtiği alanlarda Amerikan üslerinin bulunması, ABD'nin bu projeye ya doğrudan destek verdiğini ya da en azından karşı çıkmadığını göstermektedir.

Bu projeler, ABD'nin eski Başkanı Donald Trump'ın İsrail sınırlarının genişletilmesi gerektiğini açıkça belirttiği açıklamalarla da örtüşüyor. Trump, Batı Şeria'nın İsrail topraklarının bir parçası olduğunu ve buranın İsrail'e katılması gerektiğini savundu. Bu tür açıklamalar, İsrail'in genişleme hedeflerine yönelik Amerikan desteğini ortaya koyuyor.

Türk istihbaratının raporlarına göre, İsrail yalnızca Lübnan'a saldırmakla kalmayacak, aynı zamanda Davut Koridoru'nu hayata geçirerek genişlemesini sürdürecek. Bu koridor, İsrail'in "büyük devlet" hedefinin ilk adımıdır ve bu projeyi durduramazsak, bölgedeki dengeler köklü bir şekilde değişebilir.

İsrail, yalnızca askeri operasyonlarla değil, aynı zamanda stratejik bölgelerde toprak satın alarak da genişleme çabalarını sürdürüyor. Suriye, Irak ve hatta Güneydoğu Türkiye'de arazi satın aldığına dair raporlar bulunuyor. Bu strateji, İsrail'in Filistin'de 1948 öncesinde kullandığı yöntemlere benzer: Aracılar vasıtasıyla toprak satın almak ve böylece bölgedeki hâkimiyetini artırmak.

Bu bağlamda, Erdoğan'ın uyarılarına kulak vermek ve bu tehlikeli genişleme projelerine karşı birlikte hareket etmek kritik önem taşıyor. İsrail'in genişleme projeleri yalnızca Lübnan veya Suriye için değil, tüm bölge için büyük bir tehdit oluşturuyor. Erdoğan'ın çağrısı, bu projelere karşı bölgesel ve uluslararası bir ittifak kurma yönünde önemli bir adım olabilir.
Sonuç olarak, İsrail'in genişleme projeleri, sadece askeri operasyonlarla sınırlı değil, aynı zamanda uzun vadeli bir strateji olarak ortaya çıkıyor. Bu strateji, toprak satın alma ve yerleşim politikalarıyla destekleniyor ve bölgenin jeopolitik yapısını değiştirme potansiyeline sahip. İsrail'in bu projelerini durdurmak için, bölgesel bir dayanışma şarttır. Aksi takdirde, İsrail'in "büyük devlet" hayali, bölgedeki istikrarı ciddi şekilde tehdit edebilir.