Depremde 'Allahûekber' İfadesi üzerine herkes söylenir durur, birkaç gündür.

Ne demektir, bu iki kelime?

Arapça olduğu için mi, tepkiler?

" Tanrı uludur!." Denilse de itiraz olur mu?

Oh my God!..

**
İtiraz edenler olmuş.

Efendim, canlı olarak sunulan Irak'ta ve Suriye'de meydana gelen olaylarda, iç savaşta öldüren de ölen de diyormuş!..

Depremde bir can kurtarılırken denmemeliymiş.

Hayret!..

Depremde lâik ve lâik olmayan sendromu mu tuttu?

**

Sizin yılbaşınızda "Happy new year" ifadesi ya da " İyi ki doğdun!.." temennisi için itiraz eden var mı?

Sanırız, yoktur.

**

Beraberinde küfelik olanlarınız için araç sürücüsü talebiniz olsa yerine getirilir.

Hoş ve güzel.

Size ait görmediğiniz bayramların adını şeker koydunuz, birisini hayvan boğazlama...

Şeker gibi insanlarsınız, ayık kafayla konuşunca.

Tamam, özgürlük, hak, hukuk, adalet herkesin istediği.

Mutabıkız, bu konuda.

Oruç tutanlardan tutmayanlar için saygı beklersiniz.

Kabul.

Oruç tutanlara saygınız gerekmez mi?

Size belletilen vicdan işi, sağlıklı mı?

Rahatsız olduğunuz sesin volümünün desibelinin her ne ise düşürülmesi isteğiniz var.

Sabah uykunuz bölünüyor imiş.

O da kabul.

Saatleri, telefonları ayarlayalım.

Şekere dönüştürdüğünüz bayramda ne payınız var?

**

Kameralarla muhabirlerle kızdırdığınız ya da serbest bırakılma ihtimali büyükbaş hayvanların arkasından heyecanlı koşturmanız, sizi uzun maraton koşucusu mu yaptı?

"Hayvanları kesmeyin, kasaptan et alın." diye emredenleriniz var, bu arada.

Domuz eti yemekle vatandaşa ucuz vitamin ve protein akışını tavsiye edeniniz oldu.

Bonfile, Pirzola, Steak..

Canınız ne isterse anında önünüzde.

Yılda bir kez evine zar zor et giren vatandaşa bu zulmünüz ne?

Tamam, kasaptan et alıp, ayda beş-on âileye dağıtın!..

Onu da yapmazsınız...

Derisine, etine, sakatadına el koyduğunuz günler ne çabuk unutuldu?

Bu hayvanlara parayı siz mi saydınız?

Canlarım, benim üzmemek için kendimizi üzmeye devam ediyoruz.

Bu ibadet için kredi adı altında kurduğunuz bankalarla faizli parayı inanç değerlerini ortadan kaldıran kimdi, hangi anlayıştı?

Çukurlara gömülen uçakları bilir misiniz?

Siz Tayyare Piyangosu ile kaç fabrika kurup uçak ya da planör yaptınız?

**

Çocukken her yıl fitre ve zekat zarfları gelirdi, bize.

Mutlaka zarfı doldurur, üzerine meblağı yazar, zamkı acımsı kapağın kenarını dilimizle ıslatır, kapatırdık.


"Öğretmenimiz mahcup kalmasın " diye pulları harçlığımızı biriktirerek alırdık.

Haydi bayramlarda vatandaşa şekeri ve eti bedava dağıtın.

**
Kartondan aslan gibi kükreyeceğinize deprem enkazına yardım etseydiniz.

Onu yapma, bunu yapma, şunu yapma!..

İster istemez sormak geliyor, kimisine de tümüyle ifade edemiyoruz...

- La oğlum bu ne ayak?

Deve desen kuş olduğunu söyleyenler, uçmaları istenirken kuş olmadıklarını söyler, durur.

**

Esas amaç ne?

Gaye ne?

Haydi, ereğinizi söyleyin de rahat edin.

İnsanını, vatandaşını ikinci sınıf gören siz, ne hakla eşitlik ve özgürlük naraları atıp, sadece kendinize yaşam hakkını kutsal görürsünüz?

Oynadığınız sinemalarda şalvarlı, gariban köylü rolünü iyi kıvırırsınız, eli nasırlı leçekli teyzeyi aratmayan rolde olursunuz...


Ağaya, zulme, sömürüye karşı çıkışlarınız olur, alkış alır, parayı cukkalar, kapitalizme isyanı başlatırken yetme emperyalist civciv kesilir, erken öten horoza döner, insanınızı aşağılarsınız.

**

Geldiğiniz yer belli, kimliğiniz ortada, çapınız yabancımız değil.

Öbür yanda diğer cenahta anlı ve şanlı tarihin meftunları yer alır. Kendileri size karşı çıkar, durur. Durur da sizin varlığınız onları oluşturan mayadır, sanki.

Sizi benliğinizden kopartanlar, onları da benliğine yabancı kılmıştır.

Muhafazakâr ne ayak?

Batıyı dost edinenlerin durumu ortada. Onlar hem tarihine bağlı hem mevcut yaşama.

Derken bir horoz döğüşü eksik olmuyor, meydanda. Galip taraf kim ise kârlı çıkan, kazanan aynı.

Neyi paylaşamıyorsunuz?

Vatan, cennet misali de cehennemi birbirinize yaşatmanız niçin?

Diyelim mi?

**

O haz etmediğiniz ifadeyi sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı ve hayatın her anında daima dille kalple ifade ediyoruz.

Biliyoruz ki sanal ortamda sayılı olan üye sayısı düşecek, bu izahla.

Haydi " Allahûekber!.." dedi, desin de tespihinin ipi koptu da habbeleri mi dağıldı, etrafa, toplayamadın!..

Senin kulağına ezan okunmadı mı?

Bilir misin, bu ifadede nelerin saklı olduğunu?

Ben, üç deprem yaşadım, hep söyledim, durdum bu ifadeyi.

Biri şehrimde öbürü Kocaeli'nde, ötekisi şimdiki Maraş merkezli olanında.

**
Sarsıntıda, zelzelede görelim, sizi.

Söz, ispata ve belgeye gerek yok.

Başınızdan geçsin, bu olay.

O ifadeyi söylememişseniz ve kendinizce kurtulmuşsanız, korku anında ya da kurtulurken sevincinizi dile getirirken ifadeyi cümle içinde kullanmamışsanız, " Tanrı Uludur" demişseniz bile sizi samimiyetiniz sebebiyle tebrik edelim.

Sizin inanmamanız, bir başkasının inanç hürriyetini engellememeli!..

**

Dahası hakkını alamayan, ezilen, zulme uğrayan, itilip kakılan, yurduyla toprağından sürülen, her musibet karşışında sabrı elden bırakmayan, tedbir alıp takdiri ifade eden, çocuğu doğarken de ölürken de, zengin olsa da fakir düşse de, ekmeğini ihtiyaç sahibiyle bölüşen, ezanı, vatanı, bayrağı, memleket sevgisi uğruna canından cananından vaz geçen " Allahûekber!.." der.

Omurgasız düşünce eyleminizle çelişkili felsefi duruşunuzla, seculer hayat tarzınızla, fasulye misali kendinizi nimet, diğerlerini illet bilen anlayışınızla, insan hakkını ve hürriyetini sadece kendinize mahsus ölçünüzle, belirlediğiniz başka bir gezegenden gelme tutumundasınız.

Onlar olmasaydı, siz yoktunuz.

Yüz yıl öncesinden hayatını verenlerin kemikleri mezarlarında sızlamasın, ruhları incinmesin.

Deprem bu!.

Dili, dinî, mezhebi, ırkı önemli değil, mağdur olanın.

**

Siz, enkaz altında kalırsanız, sizi kurtaracak olanlar yine bu insanlardır, hor gördüğünüz kesimdir.

Onlar, parasından, maaşından, ekmeğinden, yemeğinden, üzerindeki elbisesinden feragat edip yardıma koşuyorsa saygılı olun.

Sizin beğenmediğiniz siyasî düşünce olabilir.

Milletin mağduriyeti üzerinden hesaplar yapıp plânlar kurmayın.

Toprağın altında kalan kedi, köpek de candır, insan gibi.


On bir gündür akşamdan akşama evine dönerken, çadırda kalırken kimisi gibi günde yirmi saat çalışmadığıma hayıflanır, üzülürüm.


Biz sağlıkçı değiliz, her ay sizler gibi yüz bin liralar, elli bin dolarlar tutan maaşımız, bunun çok üstünde olan gelirimiz yok.

Biz, bu çürük inşaatları yapan değiliz, yapı çökünce kaçan iş adamı kılıklı, demirden ve çimentodan çalıp yurt dışına kaçan da değiliz.

Bu afetle yerle bir olan binalara yönetmeliklere uygun raporunu veren yetkili de değiliz.

Siz ne istersiniz, bu tavırlarınızla?
Biliyoruz, elbette.

Sizin kadar okumamış da değiliz, bilesiniz.

**

Kendinizi şehirli gören, bilgili, çağdaş embesil kişiliğiniz, köylünün ve ilçelinin, Doğu'dan ya da İç Anadolu'dan olanın daima gölgeniz altında kalmasını ister, biliyoruz.

Genetik kodlamanızda insanlık eksikse bu bizim suçumuz değil.

Siz, dünyada her nimeti kendinize, her külfeti başkasına hak biliyorsanız, biraz düşünün.

İnandığınız değerler adına biraz fikredin.

Bu satırları yazmakla yazmamak arasında çok gel-gitler yaşadık.

Yazmasak olmazdı.

Doğruyu söylemesek Hakk nazarında suçlu olurduk.

Yanlışı savunsak yine de suçluyduk.

Her şeyi devletten beklemeyin.

Yarın dediğiniz birkaç saat sonrası.

Sahaya çıkın, kol-kanat gerin, insanınıza.

Yahu inanmıyorsanız da onların gözündeki hayata tutunma ışığı olun.

Onların size duyduğu şükrana tanıklık etsin, vicdanınız.

Yine neye inanıyor ya da inanmıyorsanız, taptıklarınızın izini ya da kabul etmediklerinizin çizgisini bozmayın.

Yarın, sofranızda, masanızda ne varsa üç öğün yemeyin, ölmezsiniz. On gün enkaz altında kaldığınızı farz edin.

Dahası ne diyelim?

Bu vatan sadece sizin babanızın değildir, dedenizden babanıza miras kalan tapulu mülkünüz olmadı, asla!..

Son sözü söylesek, ne diyeceğimiz belli de...

Siz biliyorsunuz, demeye gerek yok!...