Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin önünde başlayan ve çocuklarının dağa kaçırılan annelerin yaptığı eylem, birçok olaydan daha anlamlı ve insani boyutu ön plana çıkaran bir eylemdir.

İster asker, ister PKK'lı isterse başka anaların yüreğine inen kor hepimizi derinden yaralamaktadır. O anaların dünya hayatı artık kararmış, bırakın mutlu olmayı, bir an olsun gülmek isteseler bile, iç âlemlerin de hep ağlayarak feryat etmektedirler. Bu acılar anneleri en çok etkilerken, babalar, bacılar, kardeşler, diğer akraba ve dostlarında hayatlarına bir karabasan çökmüştür.

Hiç kimse başka birinin çocuğu hakkında ne karar verme, nede onun hayatı üzerinde tasarruf etme hakkına sahip değildir. Kaçırılan bu çocuklar bizim evlatlarımız olsaydı, imkânımız varsa sesimizi arşı alaya yükseltecek kadar bağıracaktık.

Selahattin Demirtaş'ın akıllara durgunluk veren ve çocukları kaçırıldığı söylenen annelere "Mit sizin çocuklarınızı para karşılığında aldı" gibi ağır ithamları annelerin yüreğine hançerden daha derin yaralar açan o ifadeye o annelerin " siz çocuğunuzu parayla satar mısınız," diye verdikleri cevapla karşılık bulmuş ve Demirtaş'ın bu ifadesi birçok ehli vicdanı da derinden yaralamıştır.

Kürt meselesinde hükümet ciddi bazı adımlar atmıştır. Eksiklikler tamamlanmalıdır. Ancak Allah'ın bahşettiği haklar üzerinde ne pazarlık yapılabilir, nede ağırdan alınıp hasıraltı edilebilir.

Çünkü hiçbir hak küçümsenemez. Hz. Ali (r.a.) şöyle bir içtihat yapmıştır. "Hak haktır, hakkın küçüğü, büyüğü yoktur" diyerek İslam'a göre temel hak ve hürriyetin muhteşem bir tarifini yapmıştır.

Ana dilde eğitim İlahi bir haktır. Bu hakkın bir an evvel verilmesi adaletli olmanın gereğidir. Hiç kimse bu hususu pazarlık konusu yaparak, karşılıklı salvolar üretmemeli ve inandığımız dini Mübin'i İslam, bu hakkı İslam'ın temel kaynak kitabı olan başta Kur'an'ı Kerimin emirlerini ve insan haklarını ön plana çıkararak bundan inhiraf etmemek gerekir.

1980 ihtilalinden sonra binlerce coğrafi yerleşim birimlerinin ismi değiştirilmiş. Kendi köyümün yanındaki köylerin ismini bile bilmemekteyim. Bunu düzeltmek ne pahalı, nede zordur. Alınacak bir kararla bu yanlış telafi edilebilir.

Hükümet üzerine düşeni yapmalı, karşı tarafın ne yapacağına dair temel hakları asla ve asla pazarlık konusu yapmamalıdır.

Hatta bazıları vardır ki, ne kadar hak verseniz dahi onlar o vaz geçilmez inatlarını sürdürmeye devam ederler. Çünkü onların iradesi bazı yabancıların iradesine tabidir. Hak konusunda onları muhatap almanın hiçbir faydası olmamış ve olmayacaktır.

Kürtlerin harika bir atasözü var. "Turiki meena tıjı nabe" Yani bahanelerin torbası asla dolmaz.

Günümüzde ülkelerin iç huzurunu bozan birçok eylemlerin planlayıcısı Amerika'dır. Kobni'de hem PYD ye ve hem de DEAŞ'a silah veren Amerika değil miydi?

Sayın Recep Tayyip Erdoğan'da Başbakanlığı döneminde bu rejimin bir kurbanıydı Okuduğu bir şiirden dolayı hapse atılmıştı.

Elbette bu ülkede Kürtlere ve Alevilere bazı haklar verildi. Doğruyu tebrik etmek, eksiği tamamlamak gerekiyor.

Hani bir laf vardı "Geciken adalet adalet değildir" diye. Adalet sadece adliyede hakim ve savcıların verdikleri kararlardan ibaret değildir. Siyasetin tepesinden, devletin en alt birimlerine kadar adaletin yansıması gerekir

Cumhuriyetin ilk döneminde Dersime bombalar atıldıktan sonra binlerce insan öldürülmüş birçok ailelerin kızları da medeniyete alıştıracağız diye evlerinden alınmıştı.

O kızların başına neler geldi tam olarak bilmiyoruz. Bu rezilliğe her vicdan sahibi elbette karşı çıkar ve kabul edemez. Çünkü bu vahşet ta o zamandan başlamıştır.

Rahmetli Şerafettin Elçi birlikte olduğumuz bir sohbetinde Hz. Ali (r,a.) bir alıntı yaparak şöyle demişti : "En büyük ahmak odur ki; haklı iken kendini haksız duruma düşürendir."