Bütün romanlar bittiği yerden başlamalı bence. Bütün filmler bittiği yerden, yeniden. Tıpkı hayat gibi. Çünkü her bitiş, her son yeni bir başlangıcın kıyılarında, yeni bir zemine açılıyor/açılmalı hayatta. Her günün sonu bambaşka bir güne, yeniden güneşe, yeniden sabaha, yeniden hayata beyaz, bembeyaz bir bakış sunuyor/sunmalı.
İnsan o yeniden doğuş heyecanını duymasa ta içinde, ya da ta içinde bir güneşe açmasa kendini, ılık bir rüzgara ram etmese suskun ve biçare bedenini, saçlarını sunmasa sabahın kuytu koynuna, gözlerini uzaktan en uzağa açmasa nasıl doğar yeni baştan kendi içinden kendi içine.
Kendine nasıl doğar insan, hayata nasıl, güne nasıl?
Her gün yeniden doğmayı istemekle başlamalıyız belki de her şeye. Yeni baştan uyanmalıyız mesela güne. Güneşe, göğe, buluta bağrımızı en içten açmakla başlamalıyız ya da. Her sabah güneşin doğmasına yakın büyük kanat çırpmalarıyla uzaklara koşturan kuşların salınışında bulmalıyız belki de hayat ışığımızı, umudumuzu, sevgimizi.
Her sabah uykulu gözlerle okula giden kız çocuklarının saçları tutup katmalı bizi hayatın göbeğine. Bildirmeli bize hayat kaç köşe, dünya neden mürekkep, yaşamak dediğin ne?
Ve bıkmadan, usanmadan bir çocuğun gözlerinde yaslanmalıyız umuda. Ve gözleri bizi alıp götürmeli en masum, en kırılgan, en saf duygulara. Her gün bizi hayata açmalı işte o bakışlar, her gün tutacağımız bir dal misali bize uzanmalı. Ve biz her sabah tutunmayı bilmeliyiz masumiyet dolu o bakışlara.
Sabah tutunduğumuz ezan bir diriliş olmalı bizde.Bir başlangıç, bir milat. Dua bir başlangıç, uzaktan gülümseyen güneş, ılık rüzgar, yudumladığımız sıcak çay, mübarek ekmeğin o kokusu ayrı ayrı bir başlangıç, başkaca bir diriliştir aslındaderinden düşünürsek.
Şunu daha derinden idrak ediyoruz artık: Biten, sona eren bir şey yok aslında. Yeni baştan, yeni baştan doğup göveriyor her şey. Sözler de öyle, suskunluklar da. Bakışlar da öyle, yakarışlar da. Gece de öyle, gündüz de. Hep bir devridaim, hep bir dönüşüm, hep bir derinleşme.
Sonra. Ve sonra arı duru bir başlangıç kaplar içimizi her şey bitince. İçimiz tariflere gelmez bir huzura gark olur, hissederiz en derinden. İçimiz en derinden kaplar içimizi. Ruhumuz ve biz kavuşmayı arzularız bu bitiş ve başlangıçlarda. Bu dönüşümler gelir bulur bizi, bu dönüşümler bizde bulur kendini.
Sözün arkası suskunluk, suskunluğun sonu söz. Gecenin arkası gündüz, gündüzün sonu gece. Ayrılığın arkası vuslat, vuslatın sonu ayrılık. Ve akıp gidiyor böyle her şey. Ve sonra hayatın sonu: Ölüm. Ölümün nihayeti yeni, yeniden bir diriliş vesselam.