Zaman geçiyor, bizler olgunlaşıyor yada yaşlanıyor çocuklar büyüyor ve gençler ise bizlerin yerlerini alıyor. Bugün sizlerle gelecek vaat eden bir öğrencimin yazısını paylaşmak istiyorum.
GAP Kız Anadolu Lisesi 11-F sınıfı 627 nolu öğrencimiz İrem TURAN bakın ne güzel ifadelerle duygularını ifade etmiş.
Yazının ismi 'Kanatsız Hayaller' bakalım beğenecek misiniz.
Sıcak ve aynı zamanda benim fazlasıyla sıkıldığım bir yaz günüydü. Tüm hobilerimi tüketmiştim ve ne yapacağımı bilmiyordum. Sonunda kendimi yine annemin yanında mutfak masasına oturmuş halde buldum. Sandalyede, canı sıkılmış küçük bir kız çocuğu gibi, sallanan ayaklarımı izliyordum. Annemin bu halimi anlaması uzun sürmemişti. Bilirsiniz anneler her şeyi anlarlar. Bugün düşününce fark ettim, annem en iyi filmlerin kahramanları gibiydi. Bütün özelliklerle donatılmış gibiydi. Gözleri her şeyi bilen fakat hiçbir şeyi bilmiyormuşçasına bakardı.
O güne dönersek, işte hatırladığım küçük bir ayrıntı; balkonda kuşumuzun kafesi vardı, üzerine minik bir serçe konmuştu. Neden bilmiyorum ama bana yan yana ancak kavuşamayan aşıklar gibi gelmişti. Bir birlerine bir şey anlatmak ister gibi bakıyorlardı. Birisi zindanda ötekisi ise özgürdü. Kanatları varken uçamıyordu. Hapsolduğu küçük kafeste yalnızca gökyüzünü izleyebiliyordu. Bazen kanatlarının olması uçmak için yetmiyordu.
Özgür olmak gerekiyordu. Kanat açmak, sonsuz maviyi kucaklamak. Bu haksızlıktı ancak elimden bir şey gelmiyordu. O sıcak yaz gününde hem sıkılıyor hem de inanılmaz derecede huzur dolu oluyordu içim. İkindi vaktiydi, Güneş bu şehri yavaştan terk etmeye koyulmuştu.
Annem yeni demlediği çaydan iki bardak eksiltip masaya bıraktı. Çaylarımızı içerken canımın neden sıkıldığını sordu. Cevap veremedim. Çünkü nedenini henüz ben de bilmiyordum. Ben konuşmadan dalgın bakışlarımdan anladı. Oturduğu yerden kalktı ve gitti. Neden gittiğini anlamamıştım, merakta etmiyordum. Geri gelmesi ne kadar sürdü bilmiyorum. Elinde siyah bir defterle gelmişti. 'Bu defteri ben sana hediye etmiştim.' dedim.
Defteri elinde görmeyeli 4 yıl olmuştu. Sanırım 38. yaş gününde aldığım hediyeydi. Uzun zaman önce defteri doldurup sakladığını söylemişti. Bana doğru uzattı. İçini açtığımda ilk gün ki gibi tertemizdi.
Ona bu hediyeyi almak istemiştim çünkü yazarsa düşüncelerinden kurtulur, kalbi biraz hafifler diye düşünmüştüm. Ancak annem tek bir sayfasını bile mürekkeple kirletmemişti. 'Al bakalım. İçinin en derin rüzgarlarını bu sayfalara yağmur olarak dök. Ben yazamıyorum; ama senin kaleme ve kelimelere aşık olduğunu biliyorum.' dedi. Şaşırmıştım. Herhalde o an beklediğim en son şey bile değildi.
Kalemim ve defterimle dertleşmeyeli çok olmuştu. Annemin benim hakkımda ki bu düşüncelerine ihanet etmiştim. İnsan aşık olduğu işi bırakır mı? Bırakmıştım işte. Belki de tüm bu işsizliğim, başıboş gezinmem bu yüzdendi. Kaybetmiştim. Çocukluğumdan beri yapmayı en çok sevdiğim şeyi kaybetmiştim.
Tek tek bırakıyordum ellerini hayallerimin. Onlarsa itiraz etmeden düşüyorlardı. Sessiz çığlıklarını duyamıyordum. Ben fark etmeden küsmüştüm onlara. O gün bunun farkına varmıştım. Annem anlamıştı. Ben her gün aynada ki yansımama baktığım halde görememiştim bunu. Uçurumun kıyısında tutmuştum ellerinden. Annemin uzattığı defteri almıştım elinden. 'Ne yazacağımı bilmiyorum. Nereden başlayabilirim ki?' Yazmayı unutmuş olamazdım.
O gün yeniden yazmaya başlamasam belki de ertelenmiş olan en büyük hayalim bu olacaktı. Ben buydum ama unutmuştum. İçimden yükselip, taşmıştı sonunda huzurum. Çünkü o gün yeniden kavuşmuştum defterime.
İçten gelen huzurum sebebi buydu. Çok önceden anlatmam gereken bir şeydi bu. Ama hemen yazmamak en iyisiydi. Eğer yaşadığım ilk gün yazmış olsaydım, anlayamadığım bazı şeyler havada kalacaktı ve ben duygularımı tarif edemeyecektim. Ayrıntıları unutmuştum fakat bu şekilde anlatmak, yazmak en iyisi olmuştu. Yaşadıklarınızı zamana bırakın. O sizin için işlesin tüm olayları ve hayatı önünüze hazır olarak sunsun. Bu yazıyı okurken biraz rahatlayın.
Bir gün olsun düşünmeyin geleceği. Olacaklara bakmayın, olanlarla yetinin, olmuşlarla mutlu olun. Kötü bir gün geçiriyor olsanız bile baharın ışıltısı bırakın sizi de aydınlatsın. Bugün sizde hep yapmak istediğiniz ama sürekli ertelediğiniz şeyi yapın. İşinize bir süre ara verin kendinize zaman ayırın.
Doğayla iç içe bir hafta geçirin ya da bir enstrüman alın, şarkı söyleyin içinizden gelen her şeyi yapın. Yeni adımlar atın güzelliklerle dolu bir hayat için. Tek düzeleşmiş ev-iş-okul arasında mekik dokumayı bırakın. Bugün hayatınızda bir kez olsun kendiniz için bir şey yapın. Hayallerini gerçekleştirmeden insan hep bir adım eksik oluyor. Hayalleri ertelemeyin.
Onlarında bir ömrü var ve bir zaman sonra tükeniyorlar. Olmazsa olmazım dediğiniz şeyleri bulun. İşte o zaman tamamlanırsınız.' Ben yazıyı keyifle okudum, umarım sizlerde beğenmişsinizdir.
Vesselam…!!! |
|
BİR OKUYUCU MEKTUBU
Ali TUTLUOĞLU
Yorumlar