Kendisini Türkiye Yazarlar Birliği Urfa Şubesinde tanıdım. Uzun yıllara dayanan bir tanışıklığımız var. Cuma sohbetlerinin değişmez müdavimlerindendi. Birçok şiir, gezi ve sohbet programlarında beraber olduk. Hep güzel şeyler hatırlıyorum. Her şeye burnunu sokmaz, kendi yapacağı işi en iyi yapmaya bakardı.
Hep bir halk adamı halinde yaşadı. Giyimi kuşamı, edası, konuşması. Hep sade, hep samimi, hep dost canlısı.
Çok dinler, az konuşurdu, o yüzden sözünün kesilmesinden hep şikayet ederdi. Bunu yapanlar bazen cevaplarını o kendine mahsus tepkisiyle alırdı. Bilenler iyi bilir.
İyi şiir yazardı. Şiiri yereli aşmış, ulusala ulaşmıştı. İyi dergilerde yayınlanırdı. O, bunun farkındaydı, hemşerilerinin farkında olmadığının da farkındaydı. Buna üzülürdü tabii. Aslında pekçok şairin başına gelen bir durum.
İyi yazar, ama 'o kadar iyi' okuyamazdı. Bunun da farkındaydı. Bu yüzden Cuma Ağaç sık sık derdi ki 'Ahmet'in şiirlerini Eyyüp Azlal okusun, Ahmet de Eyyüb'ün şiirlerini yazsın.' Aramızda meşhur bir latife idi. Her ikisi de gülerdi. Hepimiz gülerdik.
Uzun yıllar GAP Gündemi Gazetesinde köşe yazıları yazdı. GAP Gündemi benim ve birçok kimse gibi onun da yazı okulu oldu. Veysel Polat'ın odası, buluşma mekanımız idi. Ahmet'le ve diğer dostlarla buluşup Urfa'nın, Türkiye'nin ve dünyanın meselelerini konuşurduk.
'Canı hafifti', davet edildiği her yere yetişmeye çalışırdı.
Hep mütevazı, hep haddini bilir.
Ve hep güler yüzlü.
Arada bir bizi kahkahalara boğan espriler de yapardı.
Bozovalı bir Urfalı idi, diyeyim de anlayan anlasın.
O iddiasız görüntüsüne rağmen hep yanımızda aradığımız ve varlığına alıştığımız biriydi.
Fırsat buldukça cebinden son yazdığı şiirini çıkarıp okurdu. Bazen söz kalabalığına boğulduğunda 'Ya sabır ya Allah!' diyerek kağıdı katlayıp cebine koyar, bazen de dayanamaz, tepkisini yine kendine mahsus bir şekilde ortaya koyardı. 'Papara'yı yiyenler kızamazdı ona, çünkü kızması bile sevimliydi.
Kısacası nevi şahsına mahsus bir kişilikti.
Bir takım rahatsızlıkları olduğunu bilirdik ama pek belli etmezdi.
Şu korona sürecinde çok görüşemedik.
Arka arkaya iki ağır ameliyat geçirdi.
Aklımıza ölümü hiç getirmedik.
Herkesin koronadan öldüğü bir zamanda sanki başka bir hastalıktan ölünmezmiş gibi.
Evvel akşam haberi gelince bir an inanamadım. Fakat ölüme çare yok.
O gitti, sıra kimde?