Geleneğimizde hasta ziyaretinde, hastanın durumu ne kadar kötüyse, kendisine iyi olduğu söylenir.
İnanç sahibi olanların duanın kimin katında kabul ya da red edildiğini bilmemesi mümkün müdür?
Hastanın iyileşmesi için mi dua yoksa ölmesi için mi beddua?
İnanç sahibi, herkesin öldükten sonra hesabını vereceği bir katın olduğunu bilmez mi?
İnanç cephesinde farklı düşünenler, insanlık nezdinde daima hasta sahiplerini ziyaret eder, kendilerinin yalnız olmadığını ifade ederek, insanî görevlerini yerine getirir.
Farklı inanışların sahipleri, iman etmedikleri inançların müntesiplerinin bayramını da kutlar, acılarını da paylaşır.
Bir ülkede deprem ya da farklı bir doğal afet yaşanmışsa ölenlere rahmet, kalanlara şifa dilenir.
O ülkeyle bağlar, limonîyse desteğe hazır olunduğuna dair açıklamalar yapılır, insanî yardımda bulunulur da.
Maalesef, günümüzde insanî çok vasfı yitirdik.
Aynı topraklarda kini ve nefreti yeşerttik, kalplerde.
Birliği ve beraberliği, sadece kendimiz için ister olduk, başkasını hiçe sayarak.
Tarihten ders almadık, hiç bir zaman.
İnanca göre ruhumuzu değerlerden arındırdık.
Örfü, bir tarafa attık, elimizin tersiyle.
Yaşlıların, aksakallı büyüklerin sözlerine yabancı kaldık ya da bırakıldık.
Bir bardak suda fırtınalar koparıp, birbirimizi bir kaşık suda boğmakla uğraşırız.
İçte birliği ve beraberliği sağlamayanlar, bizi bekleyen tehlikeleri anlamaktan uzak düştü.
Hastaya beddua, insana ne kazandırır?
İnsan ömrünü tayin etme hakkı, zamana kasem olsun bellidir.
Dua etmeyebilir, insan.
Kırgınlığı ve küskünlüğü olabiliyor, kul olarak.
Madem inanıyorsanız, dilinizdeki yılan zehrini andıran kelimeler niçin?
Duayı kabul eden kim?
Bilirsiniz, insanın adı ' İbrahim' olunca ismine layık olmalı, ondan beklenen farklıdır, her zaman.
İnsan, mücadeleci ruhtan uzak düşerse tıynet taşımaz, sözleriyle, değerden düşer.
Biz, yer yüzünde gadre uğramış her mazlumun gönülden yanında olduk, uğradıkları zulmü her zaman lanetledik...
Kişi, ' İbrahim' ismini taşıyorsa dilinden beddua düşmemeli.
Hastalara dua edilmeli, şifa niyaz edilmeli.
Ne yazık ki yaşadığını sanan kimileri, bazen yaşayan ölüler nezdinde.
Kin, intikam, nefret her zaman kötüdür;
Nedamet olsa da işin sonunda.
Hz. Musa'yı zor günlere mecbur eden Firavun idi.
Dar günde Kızıldeniz'den geçenler mazlum, geçmeyenler iman ettiğini ifade etse dahi aleme ibret için bu güne taşındı.
Tefrid ve ifrad, uzak durulması gereken tehlikeli iki kavram.
Herkes ateşini öbür dünyaya, yaptıklarıyla buradan götürür.
Tevbe edenin tevbesini kabul eden, günahlardan arındırır, ruhunu.
Kul hakkı, sadece affedilmez.
Kul, hakkını affetmedikçe şahsın hayır hanesi hafifler...
Biz, böyle biliyoruz.
Kilise'ye taziye için giderken Papaz Efendi'den ' Allah razı olsun.' denildi.
Bize geldiğinde, ' Rabbimiz rahman ve rahimdir.' dedik.
Yahudî olsaydı, etrafımızda onlara da uğrardık.
Budist olsaydı.
İnanmadığını söyleyene de baş sağlığına gittik.
Biz, insanız ya hu!..
Beddua bize yakışmaz!..
Kimin hidayet ehli olduğunu kul olarak bilemeyiz.
Bilemeyiz de bilir gibi yapanlar var, arada bir, bilirmiş gibi
Dua etme, beddua ederek ahını alma kimsenin.
Yarın bilmelisin ki hasta olsan, sana rahmet için dua ederiz.
İnanmayan için dua eden, elinden gelen yardımı yapan biri olarak, sana beddua etmenin karı ve kazancı ne ola?
Gönül kabesini yıkan, merhamet etmeyen!..
Yarın ettiklerinin tam tersine muhtaç olunca, ' müflis' adını alır.
Maddî yönden değil insanî yönden iflas eden yürekler bu zavallılığı yaşar.
Hasta olan herkese Allah'tan şifa diliyor, hastası olanlara 'Geçmiş olsun' dileğimizle insanî değerleri selamlıyoruz.