İKİNCİ BÖLÜM

M. Sarmış: Peki, şimdi üniversiteye gelelim.

M. A. Maraş: 1966'da Urfa Lisesinden mezun oldum. Bir Amerikan bursu kazandım; AFD (Amerikan Field Service) bursu. Türkiye'nin her vilayetinden birer kişi kazanmıştı. O zaman 67 vilayet vardı. O yıllarda değil yurtdışına, Amerika'ya gitmek, Urfa'nın dışına çıkamamış biz gençler için Amerika'nın adını duymak bile heyecan vericiydi. Çok meşhur olduk. Ancak, benden kaynaklanmayan bir dizi aksaklık ve ihmal yüzünden gidemedim. Temmuz ayında Tercüman Gazetesinde bir haber gördüm. Bir Amerikan uçağının önünde 66 ilin birincileri duruyor, bir tek ben yokum. Çok üzüldüm tabii.
M. Sarmış: Peki üniversite…

M. A. Maraş: O yıl üniversite sınavına Ankara'da girdim. O zaman altı tercih yapılabiliyordu. Aldığım puan, hukuk, iktisat dahil diğer tercihlerime yetiyordu, ama ben mühendisliğe kafayı takmıştım. O zaman mühendislik çok revaçtaydı. O yıl nasip değilmiş. Ocak ayını bekledim. Yaşım tutunca, vekil öğretmenliğe müracaat ettim. Viranşehir'in Kırlık Köyüne görevlendirildim. Eski ismi 'Gavur Hore'. Viranşehir'e 20 km mesafede. Ocak 1967.

M. Sarmış: Yani sizinle meslektaşlığımız da var.

M. A. Maraş: Tabii canım. Sade o değil. Daha sonra da öğretmenliğim var. Kırlık'ta beş ay öğretmenlik yaptım. Birleştirilmiş sınıflı bir okul. Toplam 10 öğrencim vardı. Hepsi de İbrahim Ağa'nın çocukları veya torunları idi. Okulun hem öğretmeni, hem müdürü, hem müstahdemiydim. Orada çok güzel anılarım vardır. İbrahim Ağa beni çok severdi. Bir gün sebebini sordum. Dedi ki: 'Bu okul 1960'ta açıldı. Bugüne kadar en az 5-6 öğretmen geldi; hiç biri namaz kılmıyordu. İlk defa namaz kılan biri geldi. Niçin sevmeyeyim?' Çok dindar bir adamdı. Hemşerimiz Salih Özcan'ın çıkardığı Hilal Mecmuasını ilk defa ben orada gördüm. O sırada Akif İnan Ankara'da Hilal'in yazı işleri müdürü. Biz de köy öğretmeniyiz.

M. Sarmış: Genç yaşta namaz kılmak… Ne zaman başlamıştınız kılmaya?

M. A. Maraş: Kur'an okumaya başladığımdan beri. Yani ilkokul 5'ten itibaren. Kur'an'ı ilk olarak 1959'da hatmetmiştim. Hocam bir kadın hocaydı. Çok fakir bir aileydi. Kocası Zeynel Amca babamın arkadaşıydı. Hocamız bana hem Kur'an'ı okuttu, hem o zamanlar çok meşhur olan Mızraklı İlmihal'i hem de Süleyman Çelebi'nin Mevlidi'ni okuttu.

M. Sarmış: Kaldığımız yere dönecek olursak. Üniversite konusuna gelmiştik.

M. A. Maraş: Evet, Kırlık'ta bir yıl öğretmenlik yaptım. Okuldan arta kalan zamanda sürekli ders çalıştım. O zaman dershane filan da yoktu. Mutlaka kazanmam lazım, azmettim, çok çalıştım. O yıl kazanmadığım okul kalmadı. Hava Harp Okulu'nu da kazandım. Bir akşam İstanbul Yeşilyurt'ta kaldım. Sırf disiplin, girerken, çıkarken, oturup kalkarken, hep kural, kaide. Baktım, benim işim değil.

M. Sarmış: Şair ruhuna pek uygun değil.

M. A. Maraş: Kesinlikle! Ben özgürlükçü bir ruha sahibim. Baskıya filan tahammül edemem. Dedim bana sabahleyin bir sülüs verin. Bir sülüs verdiler. Kalktım Erzurum'a gittim. Kara trenle. Üç gece, iki gün sürdü yolculuğum. Yaz ortası. Kaydımı yapıp Urfa'ya döndüm. Kasım ayında da yeniden Erzurum'a. Çok çalışıp üç buçuk yılda bitirdim. 1967 Kasımında başlayıp 1971 Temmuzunda bitirdim. Sadece çalışmak de yetmiyor. Erzurum çok soğuk, eksi kırk derece. Urfa gibi sıcak bir yerin insanı olarak burada nasıl yaşayacaksın? Bir an önce bitmesi lazım. Bir de başka bir saik var; bir an önce mühendis olmam lazım. Vatana, millete hizmet edeyim, aileme yardımcı olayım istiyorum. 'Aney' şiirini de orada yazdım.

M. Sarmış: Oraya geleceğiz. Biz hikayenize devam edelim. Sonra göreve ne zaman, nerede başladınız?

M. A. Maraş: Öyle kolay olmadı. Ben üniversiteye başlarken bursu kaçırdım, kredi aldım. Burs alanlar 15 gün içinde tayin oldular. Biz kredi alanlar görev alamadık. Bir sene daha boş kaldık mı? Tekrar Urfa'ya geldim.

Urfa Lisesinin Müdürü Mustafa Bengisu, lisede iken coğrafya hocamızdı. Ona gittim. 'Hocam, mühendis oldum ama işsizim ne yapacağım?' 'Gel oğlum' dedi. 'Sen bizim okul birincimizsin. Gel okulda derse gir.' Lise birlerin matematiğine, lise sonların da İngilizce derslerine girdim. Altı ay çalıştım. Madem mühendis olarak almıyorlar, öğretmenlik de bulaştı bir kere; o zaman öğretmen olayım dedim. O zaman Milli Eğitim Bakanlığı ziraat mühendislerini öğretmen okullarına tarım öğretmeni olarak alıyordu. İki ay içinde tayinimiz çıktı; Antalya Aksu Öğretmen Okulu… 1972 yılı. Okul eski bir köy enstitüsünün kalıntısı. Arazi var, hayvancılık var. İki yıl orada öğretmenlik yaptım. Sonra DSİ (Devlet Su İşleri) Genel Müdürlüğüne müracaat ettim; tayinim bu sefer mühendis olarak Adana'ya çıktı. Böylece Cenab-ı Hak nasip etti, esas mesleğimize kavuştuk. Su, toprak, tarım, üretim… Çok da seviyordum. İki yıl da orada çalıştım. Bu arada okumaya, yazıp çizmeye devam ediyorum.

M. Sarmış: Evlilik ve askerlikten söz edip sonra o kısımlara gelelim abi. Önce hangisi?

M.A. Maraş: Önce evlilik… Fatma Hanım benim ikinci eşimdir. İlki Antalya Aksu'da tanıştığımız Urfalı bir ailenin kızı Necla Hanımla oldu. Fakat Adana'da evlendik. 1974 yılında. 75'te kısa dönem askerlik çıktı. İzmir Bornova 57. Er Eğitim Tugayı. Temmuz'da başladı, Ekim'de bitti, 3.5 ay. Hiç kıtaya çıkmadık. Bütün kısa dönemler gibi zamanında gitmemiş, bakayaya kalmış kimselerle beraber yaptık. Genel müdür, bürokrat, üst düzey insanlar... Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, Prof. Dr. Celal Tarakçı, Pof. Dr. Mustafa Öztürk, Rahmetli Akif İnan, şarkıcı Esin Engin… Mesela ben 25, Akif Abi 35 yaşındaydı. Kısa olduğu halde askerliğe dair çok hatıram var. Her akşam Akif Abinin etrafında toplanırdık. Edebiyat, sanat, fikir, her konuda sohbet ederdik. Ben birkaç akşam Sezai Karakoç'u anlattım. Dediler ki 'Bu kadar ayrıntılı tanıyorsun, kardeşin gibi anlatıyorsun, neyin oluyor?' 'Üstadım oluyor.' dedim.

Askerlik bitti, tekrar Adana'ya döndüm. Fakat ben yine rahat durmuyorum. Bizim işletmemiz şehrin dışındaydı. Cumartesi-Pazar günleri gelip beni alıyorlar, MTTB'de konferans, seminer vb konuşuyorum, anlatıyorum. Bu arada sorumlu olduğum alanda toprak, su, işimi de aksatmadan, severek yapıyorum. Fakat siyasetçiler rahat bırakmadılar. Yoksa orada kalsaydım, şartlarım çok farklı olurdu. Zaten sonra da tam bulaştırdılar.

M. Sarmış: Zaten bir defa bulaşınca bir daha çıkmıyor.

M. A. Maraş: Evet, öyle. MSP'nin hükümet ortağı olduğu dönem. Zirai Donatım Kurumu Genel Müdürü Cevat Ayhan'la Hareket Dergisi'nde beraberce yazı yazıyoruz. Haber gönderdi, 'Beraber çalışacağız. Urfa'da Zirai Donatım Kurumu müdürü olacaksın.' Ben daha yeni başlamışım, çok gencim. Olmaz filan dedim ama 'dava adamıysan geleceksin' dediler. Biz o zaman çok saf, temiz, idealist kimselerdik. Şahsi menfaat aklımızdan geçmezdi.

Mustafa Kutlu'nun deyimiyle 'Dava Delisi Şevket'… Kabul ettik, Zirai Donatım Kurumu Bölge Müdürü olarak Urfa'ya geldik. Ancak kısa sürdü. Hükümet değişti, Cevat Ayhan'ı görevden aldılar. Beni de bütün unvanlarımı alarak Aydın'a sürdüler. 1978 Mayıs'ı. 4-5 yıl kaldığımız Aydın'da da boş durmadım, hizmet etmeye çalıştım. Hem mesleki alanda hem de dava alanında. Akabe Kitapevi'ni kurduk. 'Mesture Giyim'in şubesini açtık. Sabah işe, gece köylere propagandaya… MSP'nin merkez ilçesinin gayrı resmi başkanı gibi… Kültürel faaliyetler ona göre…

M. Sarmış: Abi şu evlilik işini bitirelim önce… Konuyu Fatma Hanıma bağlayalım bir… O ilk evlilikten kaç çocuk var?

M. A. Maraş: İkisi kız, ikisi erkek dört çocuğumuz oldu. 1991 yılında çocukları paylaşıp ayrıldık. 1992'de de Fatma Hanımla evlendik. O sırada Balıkesir'de görev yapıyorum. Ama düğünü yine Adana'da yaptık. Fatma Hanım edebiyat öğretmeni. Kendisi Adanalıdır. Şimdi emekli. Bu ikinci evlilikten de ikisi kız, biri erkek üç çocuk oldu. Elif, doktor, Aslıhan hukuk mezunu,Avukat, son İbrahim Hakan, şu anda Kocaeli'nde inşaat okuyor. Dolayısıyla yedi tane şiirim var. Her biri birer şiirdir benim nazarımda çocuklar... Ama her biri bir yerde şimdi...

M. Sarmış: Çocukları şiir gibi görmek de şairce bir yaklaşım… İlk evlilikten çocuklarla irtibatınız nasıl?

M. A. Maraş: Hepsiyle devam ediyor, hiç kesilmedi zaten. Hepsi eşit, hiç ayrım yapmam.

M. Sarmış: Konuyu tam da zamanında şiire, edebiyata bağlamanız iyi oldu. Artık gerçek şiir konusuna geçebiliriz. Şöyle bir geriye dönelim... Yazarlar, önce okuyorlar, sonra yazmaya başlıyorlar. Nasıl başladı okuma merakı? Kimler vesile oldu? İlk neler okudunuz?

M. A. Maraş: Okuma yazma konusunda beni ilk tetikleyen amcam Ömer Maraş oldu. Kendisi Halide Nusret'in öğrencisidir.

M. Sarmış: Halide Hanım Urfa'da çok derin izler bırakmış.

M. A. Maraş: Tabii. O sırada Urfa'da Türkçe öğretmenliği yapıyor. Eşi tugay komutanı olduğu için gelmiş. O sırada henüz lise yok. Ortaokulda Mustafa Dişli, Sonradan 'Urfalı Babe' diye meşhur olan Yılmaz Kayral, Ahmet Naci İpek ve daha nice öğrencilere edebiyat ve sanat zevki kazandırmıştır. Amcam da o öğrencilerden biridir. Şiirleri var. Benimle ilgilenirdi. Babaannemin de etkisi olmuştur. Ama en başta ben meraklıydım. Bu yüzden öğretmenlerim de ilgilenirdi. Bayramlarda, sair zamanlarda şiir okumak için hep beni kürsüye çıkarırlardı. Okulun şiir okuyucusu bendim. Ortaokula geçince kütüphanenin sorumluluğunu bana verdiler.

M. Sarmış: İlk okuduğunuz kitapları hatırlıyor musunuz?

M. A. Maraş: Tabii. Mesela Abdullah Ziya Kozanoğlu'nun tarihi romanları o zamanlar meşhurdu. Gültekin, Savcı Bey ve diğerleri. Tarihe karşı ilgim, milli hislerin uyanması oradan başladı. Urfa halk kütüphanesi o zaman Köprübaşı'ndaydı, taş bir binası vardı, şimdi yok, oraya giderdim. Biraz tavsiye üzerine, biraz kendi tercihim. Bazen o zaman popüler olan kitaplar.