ABDÜLKADİR AYDIN İLE TİLLO’DAN URFA’YA AYDIN AİLESİ -9

Abone Ol

M. Sarmış: Dedenizin vefatından sonra tarikat görevini babanız devralıyor. 1991'den 2024'e kadar... 24 Ocakta vefat etti. Cenaze namazı Eyyüp Peygamber Camii'nde kıldırılıp yine aynı caminin haziresine defnedildi. Dedeniz de aynı yerde medfun. Normalde kanun gereği oraya defin yasak. Onların defninde bir takım özel durumlar var.

A. Aydın: Dedem Şeyh Berces Efendi vefat etmeden önce hastaydı. Biz de yanına gidip geliyorduk. Devamlı olarak babama "Oğlum ölünce beni Tillo'ya götürün." diye vasiyet ediyordu. O da "Hayırlısı olsun baba. İnşallah iyi olacaksın." diyordu. Vefat edince dostlar, ahbaplar, herkes bu eve hücum etti. Rafi Hafız'ı bilirsiniz. Dedemin cenazesini o yıkadı. 

Kendisi "Ben yıkayacağım." demişti. Yardımcı olanlar da vardı. O esnada Urfalılar dediler ki "Babanın vasiyeti de olsa, ne olursa olsun, biz Tillo'ya göndermiyoruz. Baban Urfa'da irşadatta bulundu. Bizim de dedemizdi, babamızdı, manevi büyüğümüzdü. Onun için Urfa'dan bırakmıyoruz. Tillo'yu unutun." Mesela Badıllı Hacı Benzo, onun abisi… "Ne yapacağız?" dedik. Dediler "Eyyüp Peygamber'e gömeceğiz." Tabii onun için de resmi izin almak lazım. O zaman Halil Çelik belediye başkanı. Sağ olsun, el altından dedi ki "Tamam, gidin defnedin." Ama yer kaya, kazmayla kazılacak yerler değil. Biliyorsunuz. 

M. Sarmış: Biliyorum, daha önce gidip ziyaret etmiştim. Başka kabirler de var orada.

A. Aydın: Onlar Cumhuriyet'in ilk yıllarından kalmış, çok eski.

M. Sarmış: Bir de Harrankapı'dan nakledilenler olmuş. Mesela Mehmet Ali Alkaya isimli, Urfa'ya çok hizmet etmiş bir doktorun kabri var. İsmini rahmetli Faruk Subaşı sağken kendisiyle yaptığımız röportajda duymuştum. Ama o da eski, 1935.

A. Aydın: Doğrudur. Şeyh Feyzullah'ın kabri de oradadır. Yeşil olan. O dedemden yedi sene kadar önce vefat etmiş. Uzun zamandır defin yoktu. Neyse kırıcı makineler geldi. O zaman Sosyal Hizmetler İl Müdürüyüm. Bir baktım, dediler "Vali kapıda, seni çağırıyor." Ziyaeddin Akbulut… Belediye Başkanı İbrahim Halil Çelik. Çıktım. "Canın sağ olsun." dedi Vali Bey. "Teşekkür ederim Sayın Valim." dedim. "Hayrola, ne yapıyorsunuz, ne ediyorsunuz?" dedi. Dedim "Cenaze şu anda yıkanıyor." Taziyesini bildirdikten sonra Vali Bey gitti. Meğer Eyyüp Peygamber Camii'nin bekçisi Eyyübiye Karakolu'na "Burada mezar kazıyorlar." diye bildirmiş. Karakol, Emniyet Müdürlüğüne, orası da Vali'ye haber vermiş. Vali Bey ses çıkarmadı, yani zımnen onay verdi. Böylece Cenab-ı Hak lütfetti, biz de oraya defnettik. Akşam namazını orada kıldık. Cemaat çok kalabalıktı. Namazı müteakip defin gerçekleşti.

M. Sarmış: Babanız da yıllar sonra babasının yanına defnedildi. 

A. Aydın: Öyle oldu. Dedem vefat ettikten sonra babam orayı mekân tutmuştu; hep oraya gidiyordu; müritleri de oraya yönlendiriyordu. Bir baktım oradaki boşluklar büyüdü, büyüdü. Dedim "Babam herhalde kendi kendine bir yer hazırlıyor." Meğer önceden dilekçe vermiş. "Babam burada medfun. Burası bizim aile mezarlığımız. Ben de vefat edince buraya defnedilmek istiyorum." demiş. 

M. Sarmış: Nereye dilekçe vermiş?

A. Aydın: Kültür Bakanlığına, onlar vasıtasıyla Cumhurbaşkanlığına kadar gitmiş. Babam takip etmiş ve onayını almış. 

M. Sarmış: Sizin haberiniz yok.

A. Aydın: Yok. Hepsini bizden habersiz yapmış. Onayı aldığı gün haberimiz oldu. Dedi "Oğlum, ben onayımı aldım; vefat ettiğim zaman beni oraya gömeceksiniz." Dedik "Allah hayırlısını versin." Babam o sırada gayet sağlıklı, dinç, çevik, hiçbir şeyi yok.

M. Sarmış: Vefatından ne kadar zaman önceydi?

A. Aydın: İki üç yıl önceydi sanıyorum. Mezarın yerini de hazırlamıştı. Taşlarını bile hazırlamış, korumaya almıştı. Nahit taşlar güneşten, yağmurdan etkilenmesin diye naylon poşetlere koymuştu.

M. Sarmış: İyi hatırlıyorum. 24 Ocak 2024 tarihinde vefat etmişti, bir cuma günü. Cenazeye ben de katılmıştım. Eyyüp Peygamber Camii tıklım tıklım dolmuştu.

A. Aydın:  Sağ olsunlar, babamın sevenleri çok. Allah hepsinden razı olsun.
M. Sarmış: İbrahim Halil Çelik'in babanızın vefatı üzerine yazdığı bir yazı var.

A. Aydın: Biliyorum. Güzel bir yazı. Sağ olsun. Bize de göndermişti. Dedemi de, babamı da çok severdi; onlar da onu severdi. 

M. Sarmış: O yazıda diyor ki "Tillolu Şeyh ailesiyle benim tanışıklığım ta ilkokuldan başlar. Turan İlkokulu'nda okurken Şeyh Feyzullah Aydın Efendinin evleri okulun yakınında idi. At meraklısı, nûranî yüzlü ve ruh gibi ince, narin yapılı bir zat idi aklımda kaldığına göre. Babam severdi onu. Onun oğlu Şeyh Misbah da bu at merakını devam ettirmişti."

A. Aydın: Evet, doğru. Bilhassa Şeyh Feyzullah Efendi ata çok meraklıydı. Hatta dedem bir gün borcuna karşılık bir at almıştı. Şeyh Feyzullah "Onu ben istiyorum." dedi. Biz de götürüp verdik. İran halılarını atların altına sererdi. Emin, ol, gözümle gördüm.

M. Sarmış: O kadar yani. Çok ilginç. Burada kayda girsin diye o yazının bir bölümünü nakletmek istiyorum:

"Şeyh Berces amca ile dostluğumuz devam etti gençliğimizde. İlim erbabı âlimler ile tasavvuf erbabı âlimlerin sohbetleri çok güzel olurdu eskilerde. Urfa Müftüsü Halil Gönenç hoca döneminde Arap Hoca, Molla Derviş Hoca, Molla Said hoca, Rafi Hafız, Şevki Hafız, Yaşar Hafız, Molla Sabri Hoca, Halil Taşkın Hoca gibi değerli insanların bulundukları toplantılar güzel olurdu. Bunlara bazen biz de iştirak ederdik. İşte o günlerden bugüne kadar Şeyh Muzaffer Ağabeyle dostluğumuz kesintisiz devam etti. 

İlkokul öğretmenliğimden idareciliğime, belediye başkanlığımdan, milletvekilliğime ve hatta sürgünümden bugüne dek dostluğumuz hep güçlenerek devam etti Şeyh Muzaffer ağabey ve ailesiyle. Benim her seçimimde dağ gibi yanımda durdu. Yanlışlarımızı yüzümüze çekinmeden söyledi. Doğrularımızı hep takdir etti. Urfa'nın ilk taziye evlerini birlikte ihdas ettik onunla. Sohbetlerinden istifade ettik.

Rahmetli babası, muhterem Şeyh Berces amca çok hasta idiler. Şair Nabi Mahallesi'ndeki evlerinde Şevki Hafız, Dr. Münip ve diğer dostlarla ziyaretine gitmiştik. Şevki Hafız'ı çok severlerdi rahmetli . Hafız'ın tilavetine bayılırdı. Yatağından doğruldu. Sevincini güler yüzlerle bize izhar ettiler. Benden bir cığara istedi. Herkes pür dikkat bizi izliyordu. Cığarayı yaktım ve birlikte çekerek çigerlerimize bayram ettirdik. Şeyh Muzaffer ağabey içmesini istemiyordu babasının. Doktor Münip'ten yardım bekliyordu gözlerine bakarak. Doktor ise "İç , iç." dedi. Şeyh Berces amcanın keyfi yerine gelince Şevki Hafız'dan bir aşır okumasını istedi. O gün Şevki Hafız'ın davudî sesiyle okuduğu o Kur'an'ın ayetleri ruhlarımızı mest etmişti. Okunan o ayetler bize can olmuştu. Bu ziyaretimiz günlerce Urfa da konuşulmuştu. Şimdi hayali cihan değer o günlerimizin, değil mi?"

A. Aydın: Aynen dediği gibi.