Urfa Halk Kültürünün önemli kaynak isimlerinden, şair-yazar Şükrü Alğın geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etti.

Cenazesi bugün (10 Mayıs 2020 Pazar günü) Bediüzzaman aile mezarlığına defnedildi.

Merhuma Allah'tan rahmet, ailesi ve tüm sevenlerine başsağlığı dileriz.

Merhum ile ilgili Mehmet Kurtoğlu ve Sabri Kürkçüoğlu'nun facebook sayfalarında paylaştıkları güzel yazılarını -onların da hoşgörüsüyle- sizlerle paylaşıyoruz:

'Urfalı şair Şükrü Algın'ın vefatını bugün duydum. Şükrü Algın gibi şehrin şair, yazar ve müzisyenleri aynı zamanda şehrin canlı hafızası ve kültür aktarıcılarıdır. Halk biliminde bunlara kaynak kişiler denir.70 ve 80 yıllık ömürleriyle şehrin 150 yıllık sosyal ve kültürel tarihini bilirler. Çünkü büyük aile ve sözlü kültürden geldikleri için baba ve dedelerinden aldıklarını da bize aktarırlar. Urfa'da mahalli gazete ve dergilerde yazarken özellikle Şükrü Algın gibi yaşını almış mahalli şair ve yazarların birçoğuyla röportajlar yapıp yayınladım. Bir çoğu rahmetlik oldu. Bu röportajları yaptığım kişilerin bir çoğu ilk defa ortaya koydukları sanatlarına ilgi gösteren birini gördükleri için çocuklar gibi seviniyorlardı. Taşra zalimdir, kıskaçtır, vefasızdır. Şehirde kalarak şehre değer katan yazarına şairine kıymet vermez. Bu yüzden başkentler ve büyük şehirler sanatın, düşüncenin merkezi olur, taşra hep küçük düşünür, küçük kalır. Büyük şair Tevfik Fikret'in bu anlamda çok güzel bir mısraı vardır. Nef'i için yazdığı şiirde şöyle der Tevfik Fikret:

Öyle bir nehr-i muazzam gibi cuş etmişsin
Fakat, eyvah, çorak yerde akıp gitmişsin

Taşra çorak yerlerdir, çorak yerleri orada yaşayıp orada ölen yazar, şair ve sanatçılar şenlendirir. Kendilerini tüketirler şehre birşeyler vermek için... Bunlar büyük şair yazar, sanatçı değildir ama bulundukları yerin büyükleridir... Bunları öyle değerlendirmek gerekir.

Şükrü Algın'a gelince onu 90'lı yılların sonunda tanıdım. Yanılmıyorsam İzmir'den emekli olmuş, gelip Urfa'ya yerleşmişti. Peotik okumalar yapıyordu. Bir konuşmamızda dünyadaki bütün şiir sanatlarını incelediğini söylüyordu. Sonra şiir üzerine düşüncelerini anlatıyordu. İlk kitabı yayınlandığında kendisiyle röportaj yaptım. GAP Gündemi'nde yayınlandı. Şiir kitabını okuduğumda şiir üzerine söyledikleri ile şiiri bambaşkaydı. Yani poetikayı şiirine yansıtamıyordu. Poetik bilgiyi şiirine yansıtanlar zaten büyük şair olurlar. Zira büyük şairler poetikalarını önce şiirlerinde gösterir sonra nesre dökerler. Ahmet Haşim, Necip Fazıl, İsmet Özel vs. poetik anlayışlarını yazmış şairlerdir.

Şükrü Algın daha sonra yine kendi imkanlarıyla birçok şiir kitabı yayınladı. Onun bütün şiirleri konu ve şekil olarak aslında tek bir şiirdir. Hep birbirinin tekrarı şiirlerdir... kısa soluklu hep aynı konu etrafında dönüp duran, dar bir sözcük hazinesiyle yazılmış şiirler. Bana kalsa o kadar çok şiir kitabı yayınlayacağına hatıralarını yazsaydı daha kalıcı olurdu. Şehir kültürüne zenginlik katmış olurdu. Onun urfa çapında en iyi ve en meşhur şiiri Eyvanların Dili'dir. Bu şiirini önemli kılan ise mahalli olması ve urfa mimarisini şiirde resmetmesidir. Bu şiiri üzerine birkaç satır Kültür Şehri kitabımda yazmış, bir de güvercinlerin ötüşünü anlattığı mısraya yer vererek 'hayvan sesiyle şiir' yazılmaz demiştim. Tabi o şiirin en çok sevilen bölümü de hep o hayvan sesinin geçtiği

'Bakbağu! Bakbağuuu!
Kuğuuu! Kuğuuuu!'

Mısralar oldu. Özellikle Şükrü Algın'ın o tok sesiyle yorumlanması harikulade idi. Zira bu şiirin yorumlanışı yazılışından daha güzeldi... Bu, okuyucuların tıpkı Nazım Hikmet'in 'makinalaşmak istiyorum' şiirine yaklaşımına benziyordu. Övgü müydü hiciv miydi belli değildi...

Şükrü Algın Urfa'nın yerlisi, şehri iyi bilenlerden biriydi. En yakın dostum Usta Ressam Mustafa Ayataç olduğunu söylerdi. Onunla ilgi epey hatırası vardı. Ayataç , Zeki Müren ile Güzel Sanatlar Akademisinde okumuş iyi bir ressam ve sanat tarihçisiydi. Harranlı kadın resimleriyle ünlüydü. Meksikalı resamların izini takip ettiği söyleniyordu. Ulusal ve uluslararası sergiler açmış bir ressam. Kibrit kutularında resimleri yer almış. Urfa ile ilgili zengin arşivini İstanbul ünivesitesi'ne bağışlamış. Urfa'da onu yakınıdan tanıyan çok az kişi vardır. Şükrü Algın'a Eyvanların Dili şiirini yazdıran da Mustafa Ayataç'tır.

Harran Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde dostum olan hocalara Şükrü Algın, Naci İpek, Hulusi Öcal vs. İsimlerle ilgili akademik çalışmalar yapmasını söylemiştim. Yanılmıyorsam verdiğim sekiz on kişi üzerine bitirme tezi yapıldı. Bunlar içinde yanılmıyorsam Şikrü Algın da vardı. Bugün vefat ettiğini duyunca anmak istedim. Birçok şiir şöleninde birlikte şiir söyledik. Allah rahmet etsin. Güzel insandı..' Mehmet Kurtoğlu

.....

'O, aramızdan ayrılırken,
'Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli'

O, Urfa Şairi ŞÜKRÜ ALGIN'dı…

O, Yaşamını şiire adamış, bir 'KAYIP OZAN'dı...
O, şiir yazar, şiir mırıldanır, şiir düşünür, Urfa'yı düşünürdü. Şiirle doluydu ama bilinmezliği tercih eden, sanatçı tarafını göstermemeye özen gösteren bir kişiliğe sahipti...
O, 'Kayıp Ozan'(şiir,1988), 'Bir damla söz'(şiir,1996), 'Bir tutam sevgi'(şiir,1999), 'Aynalar süt mavisi'(şiir,2003), 'Düşüncelerim özlü sözlerim'(fikir,2006), 'Sessiz nağmeler (şiir,2010), 'Sonbahar kelebeği'(şiir,2014) adlı 7 kitabını bugüne kadar okurlarına sundu.
O, 83 yaşında 8. Şiir kitabını yayınladı...
O, 86 yaşında sessizce veda etti...
O, kalbinin sesini, renkli rüyalarını tatlı hayallerini, unutulmayan anılarını ve ruhundaki güzellikleri şiirleri ile bizlere duyurmaya çalıştı...
O, Canından çok sevdiği Urfa'sına olan sevdasını eşsiz mısralarla bakın ne güzel anlatı:

EYVANLARIN DİLİ
Bir evimiz vardı Kalaboynu'nda,
Yolu inişli, yokuşlu…
Duvarları kesme taştan, kapısı hilal nakışlı,
Heyad'ı mermer döşeli.
Ortasında bir havuz, havuzu dört küpeli…
Bir evimiz vardı Beykapı'da,
Odaları tonoz kemerli, içinde gömme dolapları,
Camhanaları, kuş takaları,
Takaları dantel, dantel işlemeli…
Erkeği: Bakbağuu… Bakbağu…
Dişisi: Kuğuu… Kuğuu… Diye öten
Tuman'lı, hızmalı, halhallı kuşlar…
Bir evimiz vardı Piyarbaşı'nda,
Ortada bir ceviz ağacı,
Yanı başında dolaplı bir kuyu,
Deri kokalı, kendir örmeli…
Keten köynegi incir,
Yedi veren ariş,
Annep, çınar, narçiçeği,
Bahar kokulu melesir
Muhammediye gülleri…
Bir evimiz vardı Harran Kapı'da,
Lülle lülle kabları loş zerzembeleri,
Kabların üstüne kurulmuş gelin çardakları,
Yazlık eyvanları,
Daşların şiire dönüştüğü
Revakları, revakları, revakları vardı.
Bir evimiz vardı… Bir evimiz…

ALLAH RAHMET ETSİN...'
Sabri Kürkçüoğlu/10.05.2020

Görüntünün olası içeriği: 2 kişi, oturan insanlar ve iç mekan
action="https://www.facebook.com/ajax/ufi/modify.php" id="u_fetchstream_63_6" method="post">