Röportaj: İshak POLAT/ 'Mezopotamya'nın Kırgın Çiçekleri' kitabının yazarı Aysel Özdemir ile kitabının amacını ve yaşadığı zorlukları konuştuk. Yazar Aysel Özdemir'e sizin için sorduklarımız ve aldığımız cevaplar

Sizi tanıyabilir miyiz?

Ben, Aysel Özdemir. Bozova- Şanlıurfalıyım. Evli 5 çocuk annesiyim. Ev hanımıyım. İlkokul mezunuyum ve halen dışarıdan okuyorum.

Yazar olmak çocukluğumdan beri hayalimde hep vardı. Toplumun sorunlarını dile getirmek ve bunları yazıya dökmek hep arzu ettiğim bir şeydi ve Allah'a hamd olsun bunu da bu yıl gerçekleştirdim. Yazmak bazıları için kolay olabilir ama gerçeğe dayanan hikayeleri kaleme almak benim için zor bir durum. Zor bir durum olmasına rağmen gerçekleri kaleme almak ise ayrı bir mutluluk benim için.

Mezopotamya'nın Kırgın Çiçekleri kitabınızın hikayesi nedir? Bu kitabınız nasıl ortaya çıktı?

İpekyol Gazetesinde köşe yazısıyla yazmaya başladım. Kadının Sessiz Çığlığı başlığı altında kadınların sorunlarına ilişkin yazarken araştırmalarım olmaya başladı ve kişilerin gerçek hayat hikayelerine dokunmaya başladım ve bunları hikayeleştirerek yayınlamaya başladım. Bu hikayeleri yayınlarken bunların kitaplaştırılması yönünde tavsiyeler oldu. Kitap konusu da böylelikle ortaya çıkmış oldu. Yaklaşık 200 gerçek hikayeden seçtiğimiz 30 hikaye bu kitaba girdi. Kitabımız son haline gelene kadar yaklaşık 4-5 yıllık bir geçmişten gelerek son haline geldi. Kitabımızı yayınlamamızın gayesi ise kadınlarımızın yaşadıkları mağduriyetleri, sesiz çığlıklarını duyurmaktır. Bu gaye ile yola çıkmıştım ve çok şükür bu konuda da ' Mezopotamya'nın Kırgın Çiçekleri' ile önemli bir adım attığımı düşünüyorum.

Kitabınız ne zaman çıktı ve kitabınızı çıkartırken yaşadığınız zorluklar nelerdi?

Bir yıl oldu ve 1.000 adet basıldı. Zorluklara gelince; öncelikle maddiyat. Türkiye'de kitap çıkarmak masraflı bir iş. Daha sonrası ise Urfa'da size sponsorluk yapacak herhangi bir kurum, kuruluş yok. Amatör yazarlara sahip çıkan herhangi bir kurum, kuruluş yok. Kitap bastıran kurum ve kuruluşlar ise yıllardır aynı yazarların kitabını veya kitaplarını bastırıp duruyor. Dolayısı ile Urfa'da bir çok yazar çizer insan maddi imkansızlıklardan dolayı eserlerini okuyucuları ile buluşturamıyor.

Bu hikayelere nasıl ulaştınız?

Güzel bir soru. Çünkü kitabımızın okuyucuya ulaşmadan önceki bu süreci gerçekten büyük zahmet isteyen, uzun zamana dayanan bir emeğin ürünü. Ben gerçek hikayeleri köşemde yazmaya başlayınca gerek benim çevremden gerekse okuyucularımızdan gelen yönlendirmeler ile bire bir bu insanlar ile görüştüm. Şanlıurfa merkezde, ilçelerde, başka şehirlerde işimi, ailemi bir ölçüde ihmal ederek bizzat bu hikayelerin gerçek kahramanları ile görüşerek onların yaşadıklarını kaleme aldım. Ama bazı hikayelerin kahramanları hayatta olmadığı için yakın akrabalarından dinledim, kayıt altına aldım. Daha sonra bunları düzenleyerek hikayesini yazdım.

Bu hikayeleri yazarken kahramanlarına ulaşmak ayrı bir zorluk, yazmak – yayınlamak ayrı bir zorluk. Hikayelerin gerçek kahramanları ile görüşürken neler hangi zorlukları yaşadınız?

Bu sorunuz için de teşekkür ediyorum. Gerek kahramanlara ulaşmakta gerekse yaşadıklarını yayınlamakta bölgemizin gerek kültürel gerekse örf ve adetlerinden dolayı karşılaştığımız bir çok sorunla karşılaştım. Tabii yaşadığım zorluklar sadece kahramanlara ulaşmak ve onları konuşturmaktan ibaret değildi. Ben ev hanımıyım, çocuklarım var. Bundan kaynaklanan sıkıntılar da göğüs germek durumunda kaldım. Bunun yanı sıra her hangi bir gazeteci, akademisyen kimliğim de yok. Resmiyete dayalı bir görevim de yok. Sadece Gazete İpekyolu'nun verdiği bir basın kartı var Kaldı ki ele aldığım sorunlar bir ölçüde toplumda tabu olarak nitelendirilen konular. Dolayısı ile hem kahramanların ailesinden hem de kendi ailemden kaynaklanan zorluklar oldu ve Mezopotamya'nın Kırgın Çiçekleri böylesi zahmetlerin ardından okuyucusu ile buluştu.

Tehditler aldınız mı? Aldığınız tehditlerden veya engellemelerden dolayı hikayesini yazamadığınız kimse oldu mu?

Evet, tehditlerde aldım. Engellemeler de oldu. Bundan dolayı hikayesini yazamadığımı birkaç kişi oldu.

Kahramanları konuşturmak kolay oldu mu?

Maalesef kolay olmadı. Yılmaz Güney'in güze bir sözü var; ' Acı çeken insanları acı çeken insanlar anlar' . Bu insanları konuşturmak için onların acılarını paylaşmanız ve güven vermeniz gerekiyor. Bu kadınlar bu samimiyete binaen konuştular. Çünkü benim herhangi maddi beklentim olmadı. Sadece yaşanmış bu acıları kaleme alıp bu sorunlara bir çözüm bulmaktı. Ki konuştuğumuz kadınlarda ' bizim yaşadıklarımızı çocuklarımız, torunlarımız yaşamasın' diye konuştular.

Bizim toplumumuzda berdel, çocuk yaşta evlilik gibi konular çok fazla konuşulmaz. Sizin ulaşabildiklerinizin dışında bu gerçeklerin boyutu nedir?

Maalesef çok daha fazla. Benim ulaştığım kadınlar veya olaylar buzdağının görünen ufacık bir kısmı. Kaldı ki kitabımdaki kahramanların hikayelerine baktığınız zaman öyle dramatik hikayeler var ki. Bu dramatik yaşanmışlıkların dışında hikayesi yazılmamış ve duyulmamış çok dramlar var maalesef. Bakın ben köyde doğdum büyüdüm ve bu olaylara birebir şahitlik ettim. Dolayısı ile bu gerçeklerin yazılması ve gereken tedbirlerin alınması gerektiğine inanıyorum.

Yazdığınız hikayelerin içerisinde sizi en çok etkileyen yaşanmışlık hangisi idi?

Dicle ile Fırat'ın ' Yarım Kalan Aşk' hikayesi idi. Olayın kahramanları hala yaşıyor. Hikayeyi merak eden okuyucularımız ' Mezopotamya'nın Kırgın Çiçekleri' kitabımızdan okuyabilirler. Ki bu hikaye bu kitabımı yazmamın odak noktası diyebilirim.

Kitabın kahramanları, mağdurları hep kadınlar. Bu acıların, mağduriyetlerin erkeklere düşen kısmı nedir? Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?

Bu güzel sorunuz için de teşekkür ediyor. Maalesef bu acıların bir diğer tarafı da erkekler. Çünkü bir kız zorla evlendirildiği zaman bazan erkek başkasını sevdiği halde bu evliliğe zorlanabiliyor. Veya töre, akraba, çevre baskısı ile bir cinayetin faili olabiliyor. Bu ve bunun gibi bir çok şeyden dolayı erkekte mağdur olabiliyor ve bu acıların öbür mağduru da elbette erkeklerdir. Burada kadınların mağduriyeti erkeklerden kaynaklanmıyor aslında. Töre, akraba, çevre baskısı kadını da erkeği de mağdur ediyor. Hatta erkek daha çok baskı altında . Bu durumu inşallah ikinci kitabımda yazacağım.

Toplumumuz ataerkil diye tanımlanır. Bence bizim toplumumuz anaerkil. Perde arkasında kadın daha etkindir diye düşünüyorum. Sizin bu konuda düşünceleriniz, gözlemleriniz nelerdir?

Güzel bir tespit. Toplumun temel taşı aslında kadındır. Kadın anadır, eştir, kardeştir ve erkeği aslında eğiten, yönlendiren de kadındır. Gözlemlerime göre de bazı kadınlar mağdur olsa da başkasına da bu mağduriyeti yaşatabiliyor. Mesela çocuğu olmayan bir kadın soyunun devamı için kocasını evlenmeye teşvik edebiliyor yani bir yanlışı kendine reva gören yine kendisi oluyor. Bunun yanı sıra bazı yerlerde kadınlar bir kavgayı önleyebiliyor, hakem olabiliyor. Kadının bu gücü de var bu coğrafya da.

Kitabınızda bölgemizde yaşanan mağduriyetleri yazmışsınız. Batı illerimizde olayın boyutları nedir?

Batı'da durum daha vahim aslında. Töre cinayetleri, örf-adet derken Doğu'nun bir nevi adı çıkmış. Olayın vahameti Batı'da daha fazla aslında. Doğuda yaşanan mağduriyetler Batı'da farklı isimler ile yaşanıyor ve daha vahim olaylar var. Doğu da geleneklerimizden kaynaklanan bir sahiplenme var en azından. Doğu'da bir erkek kolay kolay karısını dışarı atmaz. Ama batı da bir kadın mağduriyet yaşadığı zaman onu sahiplenecek, destek çıkacak kimseyi kolay kolay bulamazsınız. Ben Batı illerinde katıldığım birkaç toplantıda bunu gördüm ve öğrendim. Ve bu yönü ile Doğu kültürü ile gurur duydum.

Yaşanan bu sorunların temelinde neler var?

Sorunların temelinde eğitimsizlik var ilk başta. Ondan sonra ekonomik, kültürel öğeler gibi bir çok temel sorun bulunuyor.

Kitabınız çıktığı zaman aldığınız tepkiler nasıldı?

En güzel tepkiler Batı'dan geldi. Bunun sebebi belki de Urfa'da ve çevre illerde kitabımızın okuyucuların eline tam olarak ulaşamadığındandır. Şunu da söylemem gerekir; güzel tepkiler de aldım, erkeği suçluyorsun, kadını yüceltiyorsun diyenler de oldu. Tebrikler de, teşviklerde aldım.

Gerçekten de kadın merkezli, erkek düşmanı bir düşünceniz oldu mu?

Asla. Öyle bir feminist falan değilim. Muhafazakar bir yapıda bir insanım ve Dini- Ahlaki değerlerimizin iyi anlaşılması, iyi bir eğitimle ve ekonomik iyileştirilme ile bu sorunların, toplumun bir çok sorununun çözüm bulacağına inanıyorum. Her ne kadar kitabımız da feminist bir koku olsa da benim bir eşim var iki oğlum var. Ki ben kadınların mağduriyeti kadar erkeklerin de mağduriyeti olduğunu ifade ediyorum zaten.

Kadın hakları ile ilgilenen STK'ların bu mağduriyetlere bir çözüm bulabileceğine, gerçekten de kadınların sorunlarına çözüm bulmak için çalıştıklarına inanıyor muzunuz?

Maalesef kadın STK'ları bu konularda çok yetersizler. Kadınların sorunlarını çözmek için önce mağdur insanlar ile bir araya geleceksiniz, onların dertlerini dinleyeceksiniz, yaşadıkları yerleri göreceksiniz. Öyle salon toplantıları ile kadın hakları savunucusu olunmuyor. Özellikle Urfa'da kadın STK'larının bu konuda çok zayıf olduğunu düşünüyorum.

İkinci kitabınız ne zaman gelecek?

Çok yakında inşallah. Hazırlıklarımız tamam. Eğer imkan bulabilirsem en kısa sürede bu kitabımızı da yayınlamak isterim.

Urfa'da yerli ve yeni yazarlara sahip çıkılıyor mu?

Maalesef hayır. Her şeyi konuşamıyoruz. Ben yeni, yerli kardeşlerimize sahip çıkılmasını istiyorum. Öyle torpilli, popüler olup hak etmeyen insanlara sahip çıkmakla olmuyor.

Eklemek istedikleriniz nelerdir?

Öncelikle gazeteniz GAPGündemi'nde bana bu röportaj imkanı verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Bu vesile ile de tüm kitapseverlere selamlarımı iletiyorum.