AA muhabirinin '14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü' dolayısıyla sorularını yanıtlayan tohum derneği kurucuları, yerel tohumun önemini vurguladı.

Yerel Tohum Derneği Kurucu Üyesi Hakan Karahanoğlu, atalık yerel tohumların, binlerce yıldır bulundukları iklime, toprağa, coğrafi yapıya uyum sağlamış tohumlar olduğunu belirterek, 'Yerel tohumlar, hastalıklara karşı daha dirayetlidir. Ancak, insan eliyle yapılmış GDO'lu ve hibrit tohumlar için durum böyle değildir, yetiştirilmesi için kimyasal gübrelere ve zararlı mücadelesi için kimyasal zehirlere ihtiyaç duyarlar.' ifadelerini kullandı.

İnsanın yerel tohumlarla birlikte evrimleşmesi nedeniyle bedeni tarafından sindirilebildiğini vurgulayan Karahanoğlu, 'Yerel tohumlarda besin değerinden olduğu gibi faydalanabiliyoruz. Domatesin etken maddesi likopeni, hibrit tohumla üretilen domatesten ancak 9 adet tüketerek alabilirsiniz. 9 adet domatesle beraber kimyasal gübre ve tarım zehirlerini de yiyeceğinizi bilerek hareket etmenizde fayda var.' diye konuştu.

Karahanoğlu, şu bilgileri verdi:

'Tüm ülkede bio çeşitlilik analizini 'doğru' (yer yer yapılıyor ama yetkin olmayan kişilerce yalnızca bilgi kirliliği yaratılıyor) uzmanlara yaptırıp, doğa-bitki-hayvan-iklim üzerine yıllık güncelleme yapılacak kaynak çıkarılmalı. Anadolu coğrafyasına ait 3 binin üzerindeki yerel tohum türü, 'milli sertifikasyon' ile tanımlandırılıp, devlet üretme çiftliklerinde tohumluk olarak üretilip, bedelsizce çiftçiye dağıtılmalı. Türkiye iller bazında 'ne tüketiyor, ne kadar tüketiyor' araştırmasının yapılarak çiftçiye projeksiyon niteliğinde 'ne kadar, ne ekilecek' verilerinin aktarılması sağlanmalı. Ancak, ekim planları merkezden değil, iller, ilçeler, köyler bazında, tüccar beklentileri de dahil edilmek suretiyle yapılmalı.'

'Tüketimde yerli ürünler tercih edilmeli'

Toplumun yapması gerekenleri; 'üretici tarafından kandırılıyoruz psikolojisinden çıkmak', 'üretici ile barış imzalamak', 'tüketimde yerli ürünleri tercih etmek', 'binlerce kilometre öteden gelen bir ürünün, yurt içinden gelen ürüne nazaran neden bu kadar ucuz olduğunu düşünmeye başlamak', 'tüketim gücüne sahip çıkmak' olarak sıralayan Karahanoğlu, tarıma zarar veren gelişmeleri ise 'meraların imara açılması', 'tohumun sertifikalandırılması ile çiftçiden alınıp, şirketlere verilmesi', 'yıllardır üretim projeksiyonunun yapılmaması' ve 'tarımın en önemli döllenme varlığı arılara verilen zaralar' şeklinde nitelendirdi.

Karahanoğlu, Türkiye'de üretici yaş ortalamasının 58 olduğunu belirterek, 'Miras yoluyla, bölünerek küçülmüş topraklardan aile geçimini sağlayacak gelir elde edilememesi, sanayileşme, termik santraller, su planı yapılmaksızın ekim dikim yapılması gibi sebeplerin sonucuyla susuz kalan topraklar nedeniyle atıl tarım arazisi yüzde 60'larda... Acilen, üretici nüfusunun gençleştirilmesi gerekiyor.' yorumunu yaptı.

Desteklerde yöresel süreçlerin de dikkate alınması gerektiğine işaret eden Karahanoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

'Genç çiftçi desteğinin alınabilmesi için hiç bir gelirinin olmaması ve araziye 30 bin TL'lik yatırım yapılması gerekiyor. Ardından ilçe tarım müdürlükleri uygun görürse, uygun gördüğü miktarda destek veriliyor. Ya da tarımsal kalkınma fonları ile yapılacak bir yatırıma yüzde 50 destek veriliyor. Ancak; sözleşmeden doğan damga vergisinden başlayan tüm ödemeler üretici tarafından yapıldıktan sonra, kalan ödeme alındığında yüzde 25 gelir vergisi ödeniyor. Çünkü; gelir idaresi hibeyi gelir olarak kabul ediyor. Dolayısıyla 100 bin TL'lik bir projeden 50 bin TL alınamıyor.'

'Beslenmeyle ilgili bilinç arttı'

Organik Tarım Yönetmeliği'nde hibrit tohumdan, kimyasal gübreye, zirai zehirlere kadar, konvansiyonel tarımda kullanılan enstrümanların çoğunun kullanıldığı bilgisini veren Karahanoğlu, 'Yasak olan tek şey GDO. Hibrit tohumla ürün üretilip, sağlıklı diye topluma sunulamaz. Organik tarım parlatılmış bir kavram.' şeklinde konuştu.

Karahanoğlu, 'Beslenmeyle ilgili bilinç arttı, çünkü; kanser hastalarının sayısı arttı. Otistik doğan çocukların oranı yükseldi, tüp bebek olmasa üreyemez bir toplum haline geldik. Doktorların konuşması kulağa su kaçırıyor ama bilinci yaratan hemen her ailede bir ya da birkaç akrabanın kanser olması ile başlıyor.' yorumunu yaptı.

'Tarım ilaçlarının kalıntıları sanıldığı gibi meyveyi yıkamakla çıkmaz'

Karaot Tohum Derneği Kurucu Üyesi Feray Karapınar da yerel tohumların bulunduğu bölgenin iklim ve toprak şartlarına uyum sağlayan ve hastalıklara karşı dirençli çeşitler olduğunu belirterek, 'Hastalıklara direnç gösterebilen çeşitler demek, hastalığa yakalanma olasılığı düşük olduğu için tarım ilacı ve diğer kimyasalları kullanmanıza gerek kalmadan yetiştirebileceğiniz çeşitlerdir. Haliyle bu tohumlarla üretim yaparken, suni gübre, tarım zehirleri gibi son 40 yıldır dünyada kullanılmaya başlanılan kimyasalları da kullanmanıza gerek kalmaz ve bu çeşitlerden ayırdığınız tohumlarla her sene yeniden ekim yapabilirsiniz.' bilgisini verdi.

Üreticilerin, günümüzde yaygın olarak piyasada bulunan çeşitlerin fidelerini, her yıl dikim sezonunda ziraatçılardan aldıklarını aktaran Karapınar, 'Bu çeşitler genellikle tohumunu ayıramayacağınız, daha fazla verimli olduğu yani daha fazla ürün hasat edebileceğiniz iddia edilen çeşitlerdir. Hal böyle olunca her sene para ödeyerek fideyi almak ve tarlanıza dikmek zorunda kalırsınız.' diye konuştu.

Karapınar, bu çeşitlerle üretim yapılırken kullanmak zorunda olunan gübre ve tarım ilaçlarının hem üreticinin bütçesine hem de tüketicinin sağlığına zarar verdiğini belirterek, 'Tarım ilaçlarının kalıntıları sanıldığı gibi meyveyi yıkamakla çıkmaz. Son yıllarda meyvenin içerisine işleyerek böcekleri uzaklaştıran sistemik tarım ilaçları da geliştirildi.' ifadelerini kullandı.

Aracısız tüketici modelinin desteklenmesi ve tohumculuk kanununda değişiklikler yapılması gerektiğine dikkati çeken Karapınar, şunları kaydetti:

'Kimyasal gübrelerin ve ambalajlı (modern) tohumların kullanımı yanlış. Kimyasal gübre ve ilaçlardan dolayı toprağa, geri dönüşü olmayan zararlar veriyor. Bunun için sivil toplum örgütlerinin ve yerel yönetimlerin sıkı kurallarla çalışarak, sürdürülebilir tarım yöntemleri ile gelecek nesillere sağlıklı toprak bırakma çalışmaları yapması gerekiyor. Kentlinin köye göçünden ziyade, köylünün köyde kalıp üretimine devam etmesi ve tüketicinin de bu üretime destek olmasının daha sağlıklı olacağını düşünüyorum.'

Karapınar, organik tarımın, üreticinin çok az kazandığı ama aracı kurumların gelirlerini arttırdığı bir sektör haline geldiğini kaydederek, 'İnsanların çoğu 'sağlıklı' beslenmenin temelini oturtmadan sağlıklı beslenme biçimini trende dönüştürdü.' değerlendirmesinde bulundu. AA