AA / Kızına teşhis konulmasıyla otizmle tanışan Emine Demet Küçükgündüz, otizmli çocukların yaşamına katkı amacıyla 1 yıl önce kurduğu Otizmle Yaşamak ve Farkındalık Derneği ile 120'den fazla aileye umut oldu.
Küçükgündüz çifti, kızları henüz 1,5 yaşındayken gelişiminde birtakım sorunlar farkedip doktora başvurdu. Kızlarına beyin gelişimi ve işleyişindeki farklılıktan kaynaklanan otizm tanısı konulan çift, durumu kabullenmelerinin ardından harekete geçerek, evlatlarına daha iyi nasıl yardım edebileceklerine dair bir yol haritası çizdi.

Bu süreçte otizmli çocuğu olan ailelerle de tanışma imkanı bulan Emine Demet Küçükgündüz, bir dernek kurarak daha fazla aileye ulaşıp, daha çok çocuğun yaşamına katkı sunmayı hedefledi.
Bir yıl önce, toplumsal farkındalık çalışmalarından otizmli çocukların özel eğitim konusundaki ihtiyaçlarına kadar birçok konuda çalışmaları da yürütebildiği Otizmle Yaşamak ve Farkındalık Derneği'ni kuran Küçükgündüz, bu sayede hayatlarının nereyse tamamı kapalı kapılar ardından geçen 120'den fazla otizmli biriye de yeni bir dünyanın kapılarını aralamış oldu.
Eğitimlerin tamamının gönüllü uzmanlar tarafından verildiği dernek, şimdi daha çok çocuğa ulaşarak geleceklerine katkı sağlamayı hedefliyor.

'Ailelerimizle bir araya geldik, el ele verdik'
Yaşadıklarını anlatan Otizmle Yaşamak ve Farkındalık Derneği Başkanı Emine Demet Küçükgündüz, özel gereksinimli otizm tanılı 8 yaşında bir kız çocuğu annesi olduğunu belirterek, kızlarına otizm tanısını ilk duyduklarında çok üzüldüklerini, yıkıldıklarını anlattı.
Küçükgündüz, 'Ancak 'Evet otizmli olabilir ama biz de bununla mücadele edebiliriz' dedik, gerek öğretmenlerimiz, gerek psikologlarımız gerekse eşim, ben ve kızım koordineli çalışmalara başladık. Hiç konuşamaz denilen kızımız 5 yaşında şarkı söyleyerek konuşmaya başladı. Çok şeyler başardığımıza inanıyoruz ve daha yapacak çok da şeyimiz var. Böyle düşünerek derneğimizi kurmaya karar verdik.' diye konuştu.
Küçükgündüz, bunun üzerine Otizmle Yaşamak ve Farkındalık Derneği'ni kurduklarını ifade ederek, şöyle devam etti:
'Böylelikle ailelerimizle bir araya geldik, el ele verdik. Şu anda gönül gönüle hep beraber çocuklarımızı topluma kazandırmak için 'neler yapabiliriz?' çabası içerisindeyiz. İstiyoruz ki en güzelini onlar da yaşasın. Onlar da bir şeyleri başarırken farkında olalım. Dernek bir yıldır faaliyette. Okula gidemeyen bazı çocuklarımız var. Hafta için gönüllü eğitmenlerimiz onlara bireysel eğitim vermeye çalışıyor. Cumartesi günleri çocuklarımıza folklor eğitimi veriyor, pazar günleri de spor etkinlikleri düzenliyoruz. Çocuklarımız koordine halinde birbirlerine alıştı, biz de onlara alıştık. Ailelerimiz de artık daha bilinçlenmeye başladı, daha severek geliyorlar. Bir yıla yakın bu sürede iyi çalışmalar yaptığımıza inanıyoruz. Derneğimizin bir yıllık çalışmaları sonucu 120'ye yakın üyemiz var. Kapalı kapılar ardında çok fazla çocuk olduğuna inanıyoruz ve bunun tespiti için ciddi bir çalışma içerine girdik. İnşallah bunlar da ortaya çıkacak ve o çocuklarımızın da elinden tutmak istiyoruz. Çocuklarımızın hepsi ayrı bir cevher, sadece işlenmeyi bekliyorlar. İşlenme konusunda da ellerinden tutmak istiyoruz.'
'Çocukları topluma ait htirmek dernek olarak temel hedefimiz'
Otizmle Yaşamak ve Farkındalık Derneği Gönüllü Psikologu Gizem Akgüç de Türkiye'de şu anda tanı alan 600 bin otizmli birey olduğunu, bunların 352 bininin 0-18 yaş arası grubunda bulunduğunu belirterek, 'Bu kadar çok tanı alan otizmli birey olmasına rağmen hala otizm toplum tarafından çok bilinen bir durum değil.' dedi.
Akgüç, otizmin bireyde doğuştan olan, hayatın ilk üç yıllık evresinde ortaya çıkan ve hayat boyu devam eden bir bozukluk olduğuna işaret ederek, 'Erken tanı konmuş bir çocuk normal çocuklar gibi büyüyebilir, eğitimle birlikte kendi ihtiyaçlarını karşılayan toplumda da yer edinen bir birey haline gelebilir, çalışma ortamlarına girebilir.' dedi.
Ailelere çocuğun ilk üç yıllık evresinde dikkatle gözlem yapmalarını tavsiye eden Akgüç, böyle bir şüphe olması halinde vakit kaybetmeden çocuk psikiyatri uzmanına başvurulması ve gerekli yol haritasının belirlenmesi gerektiğini söyledi.
Akgüç, otizmde eğitimin temelinin çocuğun sosyal davranışlarını geliştirmek ve kişisel gelişimine yönelik bireysel eğitim alması olduğuna işaret ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

'Otizmli çocuk diğer çocuklardan ayrıştırılmadan eğitimini alabilir ve hayatını sürdürebilir. Ailenin ilk önce doğru tanının konulması için gerekli yerlere başvurması gerekiyor. Tanı konulduktan sonra ailenin bu durumu kabullenme süreci var. Aile bu durumu ne kadar kısa sürede kabullenirse ve tedavi planını ne kadar çabuk çizerse o kadar yararlı olur. Aile panik yapmadan süreci yönetmeli. Dernekteki en büyük amacımız da en azından kendi çevremizde bir toplumsal farkındalık oluşturmak. Çünkü birçok kapı arkasında kalmış otizmli birey var. Bizim amacımız bunları topluma kazandırmak. Çocukları topluma ait htirmek dernek olarak temel hedefimiz. Çünkü erken tanı ve teşhisle düzenli bir eğitim alarak otizmli bireylerimiz de topluma kazandırılabilir.'