İLKHA/ Türkiye tarihine 'postmodern darbe' olarak geçen, tarih sayfalarında kara bir leke olarak anılan '28 Şubat' süreci, halen mağduriyetleri ve zulümleri ile hafızalardaki tazeliğini koruyor.
28 Şubat sürecinde, halkının yüzde 99'u Müslüman olan bir ülkede, sırf inancından dolayı milyonlarca Müslüman mağdur edildi.
Müslümanlara yönelik adeta cadı avının başlatıldığı süreçte; başörtülü öğrenciler okuldan atıldı, öğretmenler görevlerinden ihraç edildi. Namaz kılan veya eşi örtülü olduğundan dolayı binlerce asker ordudan ihraç edildi. Batı Çalışma Grubu (BÇG) denilen karanlık yapı, camiye giden, sakal bırakan, gümüş yüzük takan, namaz kılan yüzbinlerce insanı fişleyerek mağdur etti. Sırf camide Kur'an dersi verdiğinden dolayı binlerce Müslüman, korkunç işkencelerden geçirildi ve hazırlanan komplolarla sözde 'örgüt üyeliğinden' cezaevine atıldı.
28 Şubat sürecinde en büyük mağduriyetlerinden birini başörtü taktıklarından dolayı öğrenciler ve öğretmenler yaşadı.
28 Şubat sürecinde milli güvenlik derslerinin adeta işkenceye dönüştüğünü belirten başörtülü öğrenci ve öğretmenler, milli güvenlik derslerinde okulun bodrum katına alındıklarından dolayı sitemde bulundular.
Bu süreçte ötekileştirildiklerini ve başarılarının hazmedilemediğini belirten mağdurlar, 28 Şubat ile ilgili mağduriyetlerini anlattı.

'28 Şubat sürecinin çok derin yaralarını hissettik'
28 Şubat sürecinde tek amaçlarının insanlığa faydalı olmak olduğunu belirten 28 Şubat mağdurlarından öğretmen Şükran Taşdelen, '1992 yılında ilköğretim öğretmeni olarak göreve başladım. Şanlıurfa'ya atandıktan sonra 28 Şubat sürecinin çok derin yaralarını hissettik. Zulme uğradık, dışlandık ve ötekileştirilerek emeklerimizin yok sayıldığı bir dönem yaşadık. O dönem içerisinde dahi tek düşüncemiz; neslimize, insanımıza ve çocuklarımıza faydalı olabilmekti. Bu anlamda üzerimize düşen her fedakarlığı da yaptık. Maalesef verdiğimiz emeklerimiz görülmedi veya görülmek istenmedi. İnancımız ve başörtümüzden dolayı verdiğimiz bütün emekler yok sayıldı. Meslektaşlarımız, el üstünde tutulurken, bizler ötekileştirildik, dışlandık ve yok sayıldık. 28 Şubat'ta yapılan zulümler gerçekten halkımıza büyük bir travma yaşattı. Anayasada olmayan birtakım suçlar, bize isnad edildi ve suçlu kabul edildik. Aslında hiçbir suçumuz yoktu. Kimseye zulmetmemiş, kimsenin malını çalmamış ve hiçbir devlet kurumuna herhangi bir zararımız dokunmamıştı. Bunlara rağmen suçlu ilan edildik.' ifadelerini kullandı.


'Meslekten atılarak bir nevi açlığa mahkûm edildik'
28 Şubat sürecinden işten atılmasının ardından ailece çok zorluklar yaşadıklarını ifade eden Taşdelen, '2001 yılında meslekten atıldım. Üstelikte o dönemde raporluydum. Mesleğe dönmek için hukuki yolları denemek istedim ama mahkeme 2 günde hızlı bir şekilde olumsuz sonuçlandı. Bu şekilde 28 Şubat darbesini hayatımızın her döneminde yaşadık. Her şeyden önce çok emek verdik. En az 15-16 yılımız okul sıralarında geçti. Emeğimizi ortaya koyarak belli bir noktaya geldik ve eğitimci olduk. Eğitimci olmanın sorumluluğunu da derinden hissettik. Önce kendimizi Allah'a sonra da topluma karşı sorumlu hissettik. Kimsenin eline geçmeyen bir mesleğimiz vardı. Helalinden ekmeğimizi kazanabiliyorduk. 28 Şubat döneminde eşim çalışmıyordu. Bende işten atıldıktan sonra kim bize bakacaktı? Bizler bir nevi açlığa mahkûm edildik. Daha sonra Rabbim yol açtı ve eşim iş buldu. Böyle durumda olan ve ülkenin her tarafından zulme uğrayan birçok hanım kardeşimiz vardı. Bakanı olmayan, hiçbir şekilde sorumluluğu yüklenilmeyen kişiler vardı. Bu kişiler mesleklerinden atıldıktan sonra nasıl geçineceklerdi?' şeklinde konuştu.

'28 Şubat zulmü 24 yıldır sürüyor'
28 Şubat sürecinde onurlu duruşlarından taviz vermediklerini vurgulayan Taşdelen, 'Birçok fedakarlık yaptık. Bu anlamda insanlarımızın anlayışlı olmalarını ve bizi anlamalarını bekledik. Her şeyi sineye çekip 'Rabbimin rızası için' dedik. Bizler onurlu duruşumuzdan taviz vermek istemedik. 28 Şubat zulmü 24 yıldır sürüyor. Meslekten ihraç edildikten sonra Şanlıurfa'da 7 yıl kadın dergisi çıkardım. Dergide defalarca mağduriyetlerimizin giderilmesini dile getirdim. 2006 yılında bizlere mesleğe dönüş hakkı verildi ama 'affedilerek' mesleğimize geri döndük. Sözde suçluyduk ve affedildik. Ancak hangi suçtan dolayı affedildiğimizi halen anlayabilmiş değilim. Dolayısıyla bize suç isnad edilmişti ve görevden atılmıştık.' dedi.

'Mesleğe döndükten sonrada baskılar devam etti'
Meslek hayatına döndükten sonrada çeşitlik mağduriyetler yaşadığını dile getiren Taşdelen, 'Mesleğe döndükten sonra da 2008 yılına kadar yine baskılara maruz kaldık. Daha sonra sürgün ve maaş kesintisi gibi cezalarla baskı gördük. Defalarca bu mağduriyetlerimizin giderilmesi için sendikalara, devlet kurumlarına ve CİMER'e isteklerimizi, mağduriyetlerimizi bildirmeye çalıştık. Mağduriyetlerimizin bir kısmı giderildi. 5525 Kanun ile birlikte derece ve kademelerimiz verildi, emekliliğimize sayıldı. Maalesef bir memur olarak kendi sayfam ile MEBBİS gibi sayfalar birbiriyle uyumlu değil. 2008 yılında mesleğe geri döndüğümden beri sayfamdaki bilgilerimin değiştirilmesi ve düzeltilmesini talep ediyorum. Halen herhangi bir düzenleme yapılmadı ve maddi- manevi hiçbir tazminat da verilmedi. Verilmeyen maaşları ve ek ders ücretleri bizlere ödenmedi. Bu konudaki mağduriyetimiz gerçekten gün gibi ortadadır. Suçsuz olduğumuz halde affedilerek geri geldik. Bize 'Geriye dönük hiçbir talep edemezsiniz' diye bir kayıt koydular. Halbuki bu anlamda yapılacak olan şey, kanunda küçük bir revizedir. Revize yapılarsa mağduriyetlerimizin giderileceğine inanıyorum.' ifadelerini kullandı.

'Nesillerimiz 28 Şubat'ın çok olumsuz tesirlerini yaşıyor'
28 Şubat darbesinin etkilerinin halen canlı olduğuna değinen Taşdelen, '28 Şubat sürecinde topluma ve toplumun dini yaşantısına bir tırpan vuruldu. Toplum kamplaşarak ayrıldı. Birçok kişi ötekileştirildi. Bu anlamda parçalanmış bir toplum yapısına dönüştük. Dinini ve imanını koruyanlar açısından da çok büyük ezici darbeler aldık. Nesillerimiz 28 Şubat'ın çok olumsuz tesirlerini yaşıyor. Postmodern bir darbenin bin yıl süreceğini söylediler. Belki görünümde bin yıl değil 7 yılla sınırlı kaldı ama 28 Şubat'ın etkileri ne kadar sürer, bilmiyorum. Gerçekten toplumumuz halen o darbenin etkisini yaşıyor ve nesillerimiz acısını çekiyor. Nasıl düzeleceğini de Rabbim bizlere gösterecektir.' dedi.

'Sincan'daki tanklar bizim üzerimizden de geçti'
28 Şubat darbesine öğrencilik yıllarının son günlerinde yakalandığını belirten 28 Şubat mağdurlarından eğitimci Mine Kutluay Ayneli , 'Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezunum. 28 Şubat darbesine öğrencilik yıllarımın son günlerinde yakalandım. Dolayısıyla o günler meslek hayatımın başlangıcıydı. Çok acı bir tecrübe oldu. O dişlilerin altında bizde ezildik. Resmen Sincan'daki tanklar bizim üzerimizden de geçti. Öğrenciliği cezayla tamamlayarak mesleğime başladım. Direk olarak il milli eğitimde, ilk atandığım yerde bana 'Ya mesleği bırakacaksın ya sürgün edileceksin ya da başını açacaksın' teklifinde bulundular. Sürgüne gittim. ' ifadelerini kullandı.


'Başörtümden dolayı derece yapan öğrencimin törenine çağrılmadım'
28 Şubat sürecinde mesleğine aldığı cezalarla devam ettiğini vurgulayan Ayneli, 'O dönemdeki akranlarıma göre şanslıydım. En azından sürgün gittiğim yerdeki müdürüm beni idare etti. Cezalarla mesleğime devam ettim. Aradan yıllar geçti ve imam hatip lisesine geçtim. Allah razı olsun o dönemdeki idareciler bizleri idare etmeye çalışıyordu. Aradan 8-9 yıl geçmesine rağmen her gün soruşturmalarla ve bakanlığın müfettişlerinin gelmesiyle yeniden mesleğimden atıldım. Türkiye'de bir öğrencim derece yaptı ve o öğrencinin danışman öğretmeni olmama rağmen öğrencimin ödül törenine dahi çağrılmadım. Benim yerime temsilen başka bir erkek öğretmen gitti. Başörtümden dolayı ismim ödül törenine bile gönderilmedi. Çok acılar yaşadık. Bu acılar, Türkiye'deki darbeci ve vesayetçi zihniyetin bize çektirdikleri ve yaşattıklarıydı. Bundan sonra temmenimiz ve mücadelemiz; o dönemde bizim gibi mağdur olan insanların mağduriyetleri giderilsin ve Türkiye darbelerle 10-20 yıl geriye vurmasın, derdimiz budur. Bu milletin ekmeği ve emeği, darbelerle zarar görmesin. Bizi birbirimize kırdırmasınlar. Hepimiz kardeşiz ve bu ülke hepimize yeter. Farklı olabiliriz ama bence farklılığımız zenginliğimizdir.' şeklinde konuştu.

'Milli güvenlik dersinde başörtülü öğrencileri bodruma gönderiyorduk'
Türkiye derecesi yapmasına rağmen başörtülü olduğundan dolayı herhangi bir törene çağrılmadığına değinen Ayneli, 'Türkiye'de o dönemde eğitim anlamında tamamen yerlerde olan Şanlıurfa gibi bir memlekette imam hatip lisesi öğrencisi iken Türkiye derecesi yaptım. Derece yapmama rağmen maalesef ismim dahi bir yerlere gönderilmedi. Yemin törenleri gibi bütün törenlerde öğretmenlik adına en mutlu günlerimi okulun bodrum katlarında geçirdim. İmam hatip lisesinde Milli güvenlik dersinde 'Askeriyeden subay gelecek' denildiğinde başörtülü öğrencilerimizi bodruma indirirdik. Bundan daha büyük bir zulüm olabilir mi? Öğrenciler o dersi veremezlerse mezun olamıyordu ama biz o dersi bodrumlarda işliyorduk. Gece yarıları sorgulara çağrıldık; fakat bunları darbeden 8-9 yıl sonra yaşadık. Düşünün ki o darbe anında neler yaşadık? 28 Şubat resmen toplumun vebası gibiydi. Halen 28 Şubat'ın etkileri devam ediyor. Hala 'biz ve siz' anlayışı var. Bunlar darbenin getirdiği bir süreçtir ve hala kırılamadı. 'Darbenin etkisi bitti' kesinlikle diyemeyiz.' dedi.


'Allah, bir daha bu millete 28 Şubatları yaşatmasın'
28 Şubat süreci ile ilgili duygularını paylaşan emekli öğretmen Mehmet Polat, sözlerine Necip Fazıl'ın 'Bizim Şarkımız' şiiri ile başladı.
'Gideriz nur yolu izde gideriz
Taş bağırda sular dizde gideriz
Bir gün akşam olur bizde gideriz
Kalır dudaklarda şarkımız bizim...
Bu şarkımızın dudaklarda kalabilmesi için rahatımızı bozmamız gerekir. 'Yarınlar yorgun olanların değil rahatından vazgeçenlerin olacaktır.' Allah bir daha bu millete 28 Şubat'ları yaşatmasın. 'Bin yıl sürecek' dedikleri süreç, çok kısa bir zamanda iflas etti. Artık her şey emanet ehlinin eline geçti ve israilin, siyonist devletlerin ve çetelerin ajanları olan cuntacı generallerin her birisi ölüp gitti. Allah topraklarını bol etsin.' şeklinde konuştu.