AA / Yeryüzü Doktorları, dünyada sağlık hizmetine erişemeyen ihtiyaç sahiplerine ulaşarak hayata tutunmalarını sağlıyor.
Yeryüzü Doktorları Yönetim Kurulu Başkanı Uzm. Dr. Yahyahan Güney, derneğin, bir grup gönüllü sağlıkçı tarafından her ne sebeple olursa olsun sağlık hizmetine erişemeyen ihtiyaç sahiplerine ulaşarak hayata tutunmalarını sağlamak amacıyla 2000 yılında kurulduğunu söyledi.
Yurt içi ve dışına sağlık hizmeti götürmek için faaliyet yürüttüklerini anlatan Güney, 'Sağlıkçıların gücünü, hem ülke insanına hem de diğer coğrafyalara iyilik olarak götürmek' anlayışıyla hareket ettiklerini dile getirdi.
İnsanların sağlığını düzeltmeye, sağlıkla ilgili bileşenleri ise güzelleştirmeye çalışan bir cemiyet olduklarına değinen Güney, hareketin büyümesi ve faaliyetlerin verimliliğinin artması vesilesiyle sağlık alanı dışında da bağışçı ve gönüllü destekçilerin derneğe katkı sunduğunu belirtti.
Güney, Yeryüzü Doktorları'nın kamuoyuna mal olmuş bir dernek olduğuna ve birçok yerde tanındığına vurgu yaptı.
Tıp, hemşirelik, diş hekimliği ve eczacılık fakültesi öğrencilerinin insani yardım alanında kendilerini geliştirmeleri için üniversitelerde grup çalışmaları yaptıklarını anlatan Güney, ülkedeki yeni sağlık gücünü iyilik hareketine çekmekle ilgili çalışmalar yürüttüklerini ifade etti.
Güney, Türkiye içinde insani yardımın geliştirilmesi ve güçlendirilmesiyle ilgili halka yönelik çalışmalar da yaptıklarına dikkati çekti.
Ülkedeki sığınmacılar ve göçmenlere sağlık yardımlarının dışında ayni ve nakdi yardımda bulunduklarını aktaran Güney, uluslararası kuruluşlarla bu gibi konularda ortak projeler yürüttüklerinin altını çizdi.
Türkiye'de sağlık sisteminde kalitenin yükselmesiyle ülke içinde sağlık yardımlarının anlamını yitirdiğini belirten Güney, şöyle konuştu:
'Devletimiz sosyal yönüyle çok güçlendiği için bu sağlık yardımlarının anlamı kalmadı. O yüzden biz bu sağlık yardımlarını daha çok yurt dışına kaydırdık. Yurt dışını da acil kriz ortamları, beşeri afetler, sosyal afetler ve gelişmekte olan, geri kalmış ülkelerdeki faaliyetler olarak ayırıyoruz. Afrika'da, Orta Doğu'da, Uzak Doğu'da çalışmalarımız devam ediyor. Mesela, Arakan, Bangladeş, Afganistan, Pakistan, Filistin, Suriye, Sudan, Somali, Etiyopya, Uganda'ya kadar; Batı, Doğu ve Orta Afrika ülkeleri gibi birçok yerde faaliyetimiz devam ediyor.'
Güney, temel yaklaşımın 'elde olan toplam değerlerin en etkin ve verimli kullanılması' olduğunu, bölgeye ve zamana göre faaliyetlerin değişebildiğini kaydetti.
Çoğu kişinin gitmekten imtina ettiği ya da kaçarak uzaklaştığı kriz bölgelerinde faaliyet yürütmeyi, 'rahmet ve bereket' olarak tanımlayan Güney, şöyle devam etti:
'Bir yerde ihtiyaç varsa orada temel olarak bir güven, bir sosyal problem oluyor. Ya çatışan taraflar oluyor ya dağılmış bir devlet, çökmüş bir devlet oluyor ya da bir şekilde sosyal bir yarık, bir çatlak oluşmuş oluyor. O yüzden oraların hepsi güvensiz bölgeler. Tabii derneğin 20 yıllık bir tecrübesi var. İnsani yardımın bütün alanlarında oluşmuş uzun süreli karşılıklı ilişkiler, benzer faaliyetler var. Biz de oyunu kurallarına göre oynamayı öğrendik. Bugün birçok çatışma bölgesinde varız. Çünkü bizim gibi insani yardım kuruluşlarının durduğu yer daha apolitik bir alan. Biraz daha rahatız. Bunun bir sosyal çatışmayı arttırıcı yanı da yok. Mesela Suriye'nin birçok yerinde halen bizim faaliyetlerimiz devam ediyor. Aynı şekilde Gazze'de bile varız. Gazze'de ofisimiz var, Batı Şeria'da ofisimiz var. Halbuki orada bombalar patlıyor, insanlar birbirini öldürüyor. Taraflar bizim insani olarak orada olduğumuzu biliyor, görüyor.'
Yahyahan Güney, Türkiye'den kriz coğrafyalarına giden STK'ların çoğunlukla avantaj elde ettiğine ve genel olarak gidilen yerlerin Osmanlı bakiyesi olduğuna işaret ederek, 'Biz medeniyetin bir parçasıyız. Bu toprakların, Anadolu'daki bu devletin, bu toplumun bir parçasıyız. Tabii ki oraya gittiğimiz zaman kendi cemiyetimizin ismi ve logosuyla gidiyoruz ama öbür taraftan baktığınızda siz ifade etmeseniz de 'nereden geldiniz?' sorusunun cevabı belli.' diye konuştu.
Derneğin, gönüllülerin ve hayırseverlerin bağışlarını, hayırlarını ve iyiliklerini, muhtaç insanlara ulaştırmaya çalıştığını anlatan Güney, 'Başka hiçbir gayesi yok. Tabii ki bizim dini olarak da dinimizi yaymak düşüncemiz var, devletimizin gücünü dünyanın her yerine götürme düşüncemiz var. Benim de var. Ben de devletimi ve milletimi seviyorum. Elhamdülillah Müslümanım. Ama burada yaptığımız şeyi bu argümanlarla taşımıyoruz. Biz bu normal insani ve hayır amaçlarımızı götürdüğümüzde dinimizin, devletimizin, bayrağımızın kazanımlarının olması da hoşumuza gidiyor.' ifadesini kullandı.
Kriz bölgelerine hekim göndermeleri ve sağlık kuruluşları kurmanın yanı sıra zaman zaman Türkiye'ye tedavi için hasta getirdiklerini hatırlatan Güney, kimi zaman da mevcut sağlık kuruluşlarının kapasitesini arttırdıklarını ve bölgedeki hekimlere eğitim verdiklerini söyledi.
Yurt dışında kapasite oluşturan ve sürdürülebilir sağlık sistemlerinin tesisi için çabaladıklarını belirten Güney, şunları kaydetti:
'Yoksa buradan gidiyoruz 30 ameliyat yapıyoruz ve geliyoruz. Eee? 30 kişi faydalandı ama orada bitti. Biz bunu da çok yaptık, acil durumda bunu yapıyoruz da ama temel yaklaşımımız bu değil. Biz olmadan da orada olabilsin. İkinci yaklaşımımız da elde imkan neyse en etkin ve verimli olarak nasıl kullanırız? Yani 80 yaşındaki bir adama mı harcayacağız, 20 yaşındaki bir çocuğa mı harcayacağız, bir bebeğe mi harcayacağız? En etkin sağlık yardımı hangisi, maliyet hesabı yapmak. 80 yaşındaki bir kalp hastasına mı baypas ameliyatı yapacağız, 5 yaşındaki çocuğun ishalini mi tedavi edeceğiz. O yüzden anneler, bebekler ve gebelere yoğunlaştık. Çünkü onlara yapılan yardımların çok etkin olduğunu gördük. Bir gebeyi kurtarırsanız iki insan kurtuluyor gibi, biz burada maliyet, emek ve değer ağırlıklı alanlara göre imkanları götürdük.'